Güncelleme Tarihi:
Yıllardır İtalya'da yaşayan, başarılı filmleriyle adını İtalyan sinemasının önemli isimleri arasına yazdıran Türk yönetmen Ferzan Özpetek, ünlü İtalyan besteci Giuseppe Verdi'nin “La Traviata” operasını yönetmeye hazırlanıyor.
Yaklaşık 2 sene önce İtalya'nın Floransa kentinde, 74. Maggio Musicale Festivali'nin açılışında yine Giuseppe Verdi'nin ünlü Aida operası için ilk kez opera rejisörlüğüne geçen Özpetek, ikinci deneyiminde bu sefer Napoli kentinde, “La Traviata”yı hazırlıyor.
Özpetek, San Carlo'da yönetmenlik yapacak olmasını, "Burası tam anlamıyla mabet. Avrupa'nın en eski tiyatrosu, en önemli tiyatrosu bu. Hep en büyük sopranolar, yönetmenler gelip geçmiş. Benim için gurur verici bir şey. Türk olup da bir şeyi ele geçirmiş, tiyatronun mabedini zapt etmiş gibi hissediyorum" sözleriyle anlattı.
Tutkuyla yapılacak bir iş
İtalya'da, sinema yönetmenlerine opera rejisörlüğü teklif edilmesi geleneğinin olduğundan bahseden Özpetek, "Bana bir ayrıcalık getiriyor. O güzel bir his. İtalyan sinemasının böyle kullandığı bir şey var. Dünya sinemasının yönetmenlerini, operalarda kullanırlar. Bu konuda hep bir seçme yapılır. Şimdi bir de onda başarılı olmak. Bir kere yapıp da tamam deyip vazgeçen, bir daha bu işe girmeyen bir sürü yönetmen biliyorum. Ben ise ikincisindeyim. Ama şu var; her opera yapışımda herkese diyorum ki bir daha kesinlikle yapmam. Bu tamamıyla aşk için yapılacak bir şey. Çok büyük tutkuyla yapılacak bir iş. Hakikaten başka bir karşılığı yok" ifadesini kullandı.
Türk etkisi
Daha önce verdiği demeçlerinde Verdi'nin “La Traviata” operasının kendisinin en sevdiği operası olduğunu belirten Ferzan Özpetek, favori operasında izleyicinin nelerle karşılaşacağına dair soruya, "Şimdi benim içimde hep bir şey var, yaptığım şeylerde hep Türkiye olsun istiyorum. Onu istiyorum belki de bir yerde hep Türkiye'nin eksikliğini hissediyorum. Her giriştiğim konuda hep Türklüğüm ortaya çıksın istiyorum" yanıtını verdi.
La Traviata'da Türk etkisini göstermek için Fransız romancı Marcel Proust'un “Kayıp Zamanın İzinde” isimli ünlü romanındaki oryantalizm ögelerinden yararlandıklarını anlatan Özpetek, "Oryantalizmin geldiği Proust'un dünyasına geçtik. Yani dedik ki; madem La Traviata'yı anlatıyoruz, Osmanlı'nın 1910'larda Paris'teki etkisini anlatalım. Nerede güzel anlatılıyor: Proust'un 'Kayıp Zamanın İzinde' romanında. Lokum yerler, tütün çekerler. Kıyafetleri, Osmanlı kıyafetlerine benzer. O dünyayı anlatalım dedik" diye konuştu.