Güncelleme Tarihi:
Bunların yanı sıra kişilerin evliliğe tepki göstermeleri kaçınılmazdır. Çünkü evlilik insanın kendisine ait dünyasını bir başkasıyla paylaşmasıdır. “İyisi ve kötüsü ile paylaşmak.” Evlenmeden önce kendi işini, kariyerini, beklentilerini, planlarını ve sorunlarını düşünmesi yeterliyken, evlendikten sonra bireyin benzer şeyleri eşi için de düşünmesi gerekir.
Evlenmek dünyadaki diğer tüm ilişki seçeneklerini yani tüm kadınları / erkekleri feda etmektir. Bunları kabullenmek ve ‘evli’ olduğu fikrine alışmak bireye zor gelebilir. Sonuçta evlendikten sonra eşlerin ve aralarındaki ilişki biçiminin değişmesi çok doğaldır. Genç eşler, evlendikleri kişinin bir ‘yabancı’ olduğunu anladıklarında karar verme zamanıdır. Ya paniğe kapılıp, her şeyden vazgeçerler ya da büyür ve evliliklerine sahip çıkarlar.
Evlilik, bir evcilik oyunu değildir. İki gencin birbirinden hoşlanıp evlenmeye karar vermesi de onları pespembe bir geleceğin beklediği anlamına gelmez. Eskilerin ‘Nikahta keramet vardır’ sözüyle de bir yere varılamayacağı kesin. Görücü usulüyle birbirlerini tanımadan evlenen kişilerin ortak bir yaşama alışmaları elbette daha uzun zaman alır. Evliliğin sadece duygularla yürümeyeceğini kabul etmek gerek. Evlilikle devam edecek kadar ciddi olan ilişkilerde bireyler, öncelikle aralarında sosyo-kültürel farklılık olup olmadığına dikkat etmeliler. İçinde yetiştikleri aile ortamları birbirinden çok farklı olmamalı. İlk aylar geçtikten sonra, eşler birbirlerinden çok farklı ortamlarda yetişmiş olduklarını anlayıp, diğerinin farklı yanlarını kendi doğru bildikleri ile değiştirme çabasına girişirse sonuç hiç de iyi olmaz.
Bazı evliliklerde kadın, erkeğe kendi zevklerini, isteklerini kabul ettirmek için çaba harcar, erkek de kendi isteklerinin yapılması için direnir. İki taraf da kendini haklı çıkarma telaşına düşer. Bu durumda, eşlerin birbirlerinin içinde yetiştiği çevreyi tanımaya ve anlamaya çalışması ve onun farklılıklarına saygılı davranmayı öğrenmesi gerekir ancak bunu başarmak söylendiği kadar kolay değildir.
Eskilerin eş seçiminde, aile yapısını, yaşam koşullarını büyük bir titizlikle incelemeleri boşuna değildir. Günümüzde evliliklerin kısa ömürlü olmasında, eşlerin farklı kültürel çevrelerden ve aile ortamından gelmeleri önemli ölçüde rol oynamaktadır. Evliliğin ilk dönemleri zor geçebilir.
Evlilik problemleri için etkili tedavi yöntemleri vardır. İlişkileri üzerinde çalışmaya karar verip yeterli çaba gösterildiği takdirde çiftler evliliklerini yeniden tatminkar hale getirebilir. Kimse evliliğe mükemmel bir eş olarak başlamaz. Evlilik; kendini anlamak, eşini anlamak, tartışmayı bilmek (iyi kavga etmek), problem çözmek ve farklılıkları kabul edebilmek gibi bazı beceriler gerektirir. Bazen yetiştiğimiz ailedeki etkili olmayan, olumsuz davranış kalıpları ilişkiye taşınabilir, kimi zaman da yaşamın normal güçlükleri mutlu bir evlilik sürdürmeyi zorlaştırabilir. Evlilik terapisinde yapılan bir anlamda iletişim kurmayı öğrenmektir.
Problem çözme ve çok fazla incitmeden nasıl kavga edilebileceğini öğrenme gibi becerileri oluşturmaya, ilişkiyi yeniden kurmaya yardım eder. Evlilik terapisi ile eşlerin birbirini insan olarak görmeyi öğrenmeleri hedeflenir. Karşısındakinin kişilik özelliklerini anlama ve uzlaştırılabilecek farklılıkları uzlaştırabilmeyi, uzlaştırılamayacak yanlarını ise kabul edebilmeyi öğrenmeleri sağlanmaya çalışılır. Eşler arasında süregelen sorun alanları, tartışmaların yoğunlaştığı belli başlı konular olabilir. Evlilik terapisinde amaç eşlerin bu konuları konuşabilir hale gelmesi ve çözüm bulmalarına yardımcı olmaktır.
Evlilik yaşantısında çocuk kaybından sonra en stresli yaşam olayı olarak belirlenen aldatmanın yıkıcı etkisi sadece eşlerden birinin evlilik dışı cinsel ilişki yaşaması yüzünden değil, temelde yalan ve gizlilik yüzünden olduğu görülmektedir. Yalan ve yalanı gizlemek ‘eşi atlatmak için girilen kasıtlı bir çaba harcamak’ yıkıcı oluyor. Evlilik krizi nedeniyle psikolojik yardım için başvuran eşlerin uyumlarını etkileyen sorunların saptanarak, terapi sürecinde bu sorunlar üzerinde durulması önemlidir. Eşler arasındaki etkileşimin ve uyumun artması evlilik doyumunu da artıracaktır.
Ülkemizde eşler arasındaki uyumu değerlendiren, geçerlik ve güvenirliği yapılmış ölçekler olmasına rağmen bu konuda kültürümüze özgü ölçeklerin geliştirilerek değerlendirilmesi gerekmektedir. Aynı zamanda eşler arasındaki uyuma ilişkin çalışmalar incelenirken uyum, doyum, çatışma gibi kavramların tanımlanan ölçekler bağlamında değiştiği için bu kavramlarını doğru değerlendirilmesi önemlidir. Bu konuda daha aydınlatıcı bilgi için kültürümüze uygun geliştirilmiş ölçekler ile çok sayıda araştırmaya ihtiyaç duyulmaktadır.