Güncelleme Tarihi:
Aşkın bir ömür süreceği düşüncesi ne yazık ki doğru değildir. Evliliklerin bitmesine neden olan şey çiftler arasındaki aşkın bitmesi değil arkadaşlık, dostluk ya da paylaşımın sona ermesidir. Yapılan araştırmalara göre aşkın süresi ortalama 2 yıldır. Aşkın yerini sevgi almıyorsa 2 yılın sonunda evlilik yorgunluğu başlıyor. Eşler evliliğin hangi evresinde olurlarsa olsunlar ilişkilerinin monotonlaşmaması için evliliği canlı bir çiçekmiş gibi düşünüp onu beslemeleri gerekir. Çiftlerin eğitim düzeyleri birbirine yakınsa birbirini anlayıp, iletişim kurabiliyor ve birçok şeyi tartışıp paylaşabiliyorlar. İletişim kurabilen bir çiftin çok önemli bir başka sorunu yoksa evlilik yorgunluğu yaşamaları oldukça zor oluyor.
Evlilikler en çok ilk iki yılda sonlanıyor. Evlenip aynı hayatı paylaşmaya başlayan çiftler, uyumlu olup olmadıklarını bu süre içinde fark ediyorlar ve bu da evliliğin akıbetini belirliyor. Görücü usulü ile bir süre nişanlı kalıp sonra evlenenlerin, evlilikleri aile büyüklerinin seçimleri ve tecrübeleri ile şekillendiği için flört evliliğine göre biraz daha sağlam olabiliyor. Bu noktada çiftler arası sorunlarda aile büyüklerinin hemen devreye girip arabulucu pozisyonuna soyunmaları da önemli bir faktör olmaktadır. Günümüzde boşanma oranlarında görücü ve flört evliliği arasında sayısal açıdan herhangi bir farkın olmadığını görüyoruz.
Günlük hayatımıza sayılamayacak kadar kolaylıklar getiren teknoloji, bir o kadarını da hayatımızdan alıp götürüyor. Çok odalı evler, yazlıklar, kışlıklar, farklı televizyon ve bilgisayarlar, çiftleri birbirinden koparıyor ve yalnızlaştırıyor. Bu ise duygusal yönden kopma ve ayrışmalara neden olabiliyor. Teknolojik imkanların daha az kullanıldığı kırsal kesimlerde boşanma olayları oldukça nadir görülmektedir.
Karşılıklı empati kurmak kendini eşinin yerine koyarak hareket etmek çoğu zaman sorunların başlamadan çözümlenmesi ile sonuçlanır. Psikolojide ‘kendini gerçekleştiren ön kabul’ diye bir yasa vardır. Bir insanın herhangi bir konuda ön yargısı varsa, bir müddet sonra ön kabul oluşan yasa kendini gerçekleştirmeye başlar. Mesela, ‘eşime güvenmiyorum, beni aldatabilir’ düşüncesine sahip bir eşin güvensizliği, bir süre sonra davranışlarına yansıyabilir. Böylece oluşacak güvensizlik ortamı evliliği yozlaşmaya götürür.
Evliliğin yorgunluğa girmemesi için, eleştiriler ve öneriler sen odaklı değil, ben odaklı olmalıdır. Örneğin ‘’bu evin hali nedir böyle sen ne dağınık bir kadınsın’’ yerine ‘’ev dağınık olunca kendimi kötü hissediyorum’’’ demelidir. Böylece ev dağınık olunca eşinin üzüldüğünü düşünerek savunma dürtüsü yerine sorumluluk duygusuyla daha hassas davranacaktır. Çünkü sen odaklı eleştiriyi direkt kişiliğine yapılmış bir saldırı olarak algılayacak, o an için evi biraz toparlasa bile sonradan boşverecektir. Ya da ‘’şöyle yapsak daha iyi olmaz mı?’’ böyle olsa daha iyi olmaz mı?’’ türünden çoğul ifadeler kullanılmalıdır.
Eşlerin tüm zamanlarını birlikte geçirmeleri neredeyse zordur. Özellikle çalışan ailelerde bu daha da imkansızdır. Evde olsun dışarıda olsun akşam yemeklerini birlikte yemeye gayret gösterilmelidir. Akşam yemekleri haftada 2 den aza inmişse tehlike başlamış demektir. Birlikte kaliteli zaman geçirmeye özen göstermek gerekir. Bunun için çiftler birlikte konsere, sinemaya ya da tiyatroya gidebilirler. Tek başına gittiğiniz seyahatlerde eşinize hediyeler alın. Bu her zaman onu önemsediğinizi düşündürecektir.
Çeşitli spor ya da sanat dallarında ortak zevklerin bulunup, bunlara yönelmek evliliğe müthiş bir dinamizm sağlar. Hayat arkadaşlığının yanı sıra ekip ve takım arkadaşlığı da gelişir. Kısacası eşinizi olduğu gibi kabul edin. Herkesin hataları olabileceğini kabul edin. Onarıcı ve bağışlayıcı olun. Böyle bir yaklaşım eşler arasındaki iletişimi güçlendirir ve kaybolan sevginin yeniden canlanmasını sağlar.