Güncelleme Tarihi:
Evlilik öncesi tanınıp bilindiği soyadını tek başına kullanmak isteyen bir evli kadın avukatın bireysel başvurusunu kabul eden AYM, kocanın soyadını kullanma zorunluluğunun Anayasa’nın “kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” başlığını taşıyan 17. maddesinde tanımlanan manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkına yönelik bir müdahale oluşturduğuna hükmetti. AYM’nin oy birliği ile aldığı karar bugünkü Resmi Gazete’de yayımlandı. İhlal kararı uygulanmak üzere davayı reddeden Fatih 2. Aile Mahkemesi’ne gönderecek. İhlal kararı ışığında, aile mahkemesi kadın avukata kendi soyadını tek başına kullanma izni verecek.
Yargı çevrelerinde AYM’nin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kadının sadece kendi soyadını kullanma izni verilmemesini ihlal saydığına dikkat çekti ve bu kararları da dayanak yaptı. AYM’nin anayasaya göre kararları bağlayıcı olduğu için hak ihlali tespitinin ardından Hükümet’in Medeni Kanun’da değişikliğe gitmesi gerektiği belirtildi. Aksi halde evli kadınların evlenmeden önceki soyadlarını kullanmak üzere tek tek bireysel başvuru yoluyla AYM’ye başvurup ihlal kararı alarak, bu izni yargıdan çıkarmaları gerekeceği belirtildi.
İstanbul Barosu’na bağlı avukat olarak çalışan başvurucu Sevim Akat Eşki, 2005’te evlendikten sonra evlilik öncesindeki soyadını kullanmayı sürdürdü. Yurt dışına çıkış işlemleri nedeniyle nüfus müdürlüğüne başvurarak evlilik öncesi soyadı ve evlilik soyadını beraber içeren kimlik belgesi alan başvurucu, diğer resmi işlemlerini evlilik öncesi soyadı ile yapmaya devam etti. Ancak çifte soyadı kullanımına bağlı olarak yaşadığı zorluklar nedeniyle evlilik öncesi soyadı Akat’ı tek başına kullanmasına izin verilmesi talebiyle dava açtı. Dava Fatih 2. Aile Mahkemesi’nce reddedildi.
Eşki bunun üzerine, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunarak, hak ihlalinin tespitini istedi. Başvuruda, evlilik öncesi soyadını tek başına kullanmasına engel olan Türk Medeni Kanunu’nun 187. Maddesi nedeniyle cinsel olarak ayrımcılığa maruz tutulduğu ve özel hayata ve aile hayatına saygı gösterilmediği vurgulayarak, hak ihlali yapıldığı ve uğranılan manevi zararın tazminine karar verilmesi istendi. Başvurucunun, talebini kabul edilebilir bulan AYM’nin “hak ihlaline” ilişkin kararında “Özel yaşama saygı hakkı” alt kategorisinde geçen “özel yaşam” kavramının AİHM tarafından oldukça geniş yorumlandığı vurgulandı. Kararda, bu kavrama ilişkin tüketici bir tanım yapmaktan özellikle kaçınıldığı vurgulandı. Bir kişiyi diğerlerinden ayıran ve onu bireyselleştiren niteliklerin hukuken tanınması ve bu unsurların güvence altına alınmasının son derece önemli olduğunun belirtildiği kararda, AİHM kararlarına geniş atıf yapıldı. AYM, başvurucunun manevi tazminat talebini reddetti. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için dosyanın ilgili mahkemeye gönderilmesini de hükmedildi.