Güncelleme Tarihi:
Bundan 4 yıl kadar önce Mark Winterflood, eşi Francesca'nın davranışlarında bazı değişimler fark etti. Francesca'nın canı çok fazla tatlı çekmeye başlamıştı. Kocaman çikolatalar alıp evin çeşitli yerlerine saklıyordu. Kızlarının okul çantalarını ve odalarını karıştırıp tatlı bir şeyler arıyordu.
Francesca epilepsi hastasıydı ve çok fazla şeker tüketmemesi gerekiyordu. Zira kan şekeri düzeylerindeki yükseliş epilepsi ataklarını tetikleyebiliyordu. Dolayısıyla bu tatlı merakı Mark'ı endişelendiriyordu.
Günlerden bir gün karı koca birlikte alışveriş yaparlarken, kahve almak için bir kafeye girdiler. Francesca kahvenin yanına bir dilim de pasta eklemek istiyordu. Mark biraz sert bir biçimde karşı çıkınca tartışmaya başladılar. Sesleri o kadar yükseldi ki kasiyer Francesca'ya "İyi misiniz? Güvenliği çağırmamı ister misiniz?" demek zorunda kaldı.
SEBEBİNİ ÇOK SONRA BİR DOKTOR AÇIKLAYACAKTI
Mark ne olduğunu anlamakta güçlük çekiyor, Francesca'nın depresyonda olduğunu ve kendini mutlu etmek için şekerli şeyler yediğini düşünüyordu. Eşinin neden böyle davrandığını çok sonraları anlayacaktı. Bir nöropsikolog Mark'a, Francesca'nın beyninin düzgün bir biçimde çalışabilmek için çok büyük miktarda enerji harcadığını, bu nedenle de şeker tüketiminin yarattığı o ani enerji patlamasına ihtiyaç duyduğunu açıklayacaktı.
The Telegraph'a konuşan Mark, "Hâlâ da değişmedi. Yemeklerini bitirmek ya da proteinden zengin yiyecekler yemek istemiyor. Bir şeyler içmesini ve vücudunun susuz kalmasını engellemek de çok zor. Ama hâlâ sürekli şeker istiyor. Artık kendi kendine alışverişe gidemiyor, banka kartları da yok. Ama birlikte alışverişe gittiğimiz zamanlarda kasaya gelince sepete kekler ve bisküviler sıkıştırdığını görüyorum. Hepsini iade etmek zorunda kalıyorum" ifadelerini kullandı.
BİRLİKTE DÜNYAYI DOLAŞTILAR
Mark ve Francesca, 1997 yılında Jakarta'da tanıştı. O sırada Mark bir bankada çalışıyordu, Francesca ise bir İngiliz okulunda öğretmenlik yapıyordu. Francesca insanlarla, özellikle de çocuklarla çok iyi anlaşan, çok güzel bir kadındı. Mark, Francesca'yı görür görmez âşık olmuştu.
Pek çok ortak noktaları vardı. İkisi de dünyayı görmek istiyordu. Birlikte Asya'nın dört bir yanını dolaştılar. Mark'ın Singapur'a tayini çıkınca Francesca da buradaki bir okula geçti. 2001 yılında İngiltere'de ailelerinin ve dostlarının katıldığı bir törenle evlendiler. Ardından Paris'e taşındılar; çocukları da burada doğdu.
İkinci kızlarının doğumunun ardından Francesca, tuhaf ataklar yaşamaya başladı. 30 saniyeliğine vücudundaki tüm kasların kontrolünü yitiriyor, bir yana devriliyor, sonra kendine geliyordu.
ÖĞRETMENLİĞİ BIRAKTI, AİLESİNE ODAKLANDI
Bu ataklara sebep olabilecek tansiyondan demir eksikliğine birçok faktör değerlendirildi. Nihayetinde Francesca'nın beyninde büyümekte olan bir tümörden kaynaklanan epilepsi atakları yaşadığı anlaşıldı.
Tümör iyi huyluydu ama hem büyüktü hem de yayılmıştı. Ameliyat edilmesi çok tehlikeli olacaktı. Birçok doktordan görüş alan Winterflood'lar nihayet ameliyatı çocukları büyüyene kadar erteleme kararı aldı. Francesca her yıl MR çektiriyor, ilaçlarla epilepsisini bir nebze de olsa kontrol altında tutuyordu.
Francesca, sağlık sorunları nedeniyle çok sevdiği mesleğine bir daha dönemedi; tüm ilgisini ailesine ve çocuklarına yöneltti. Evdeki her şeyle ve herkesle ilgileniyordu. Mark sık sık iş gezilerine gittiğinden ve evde çok az zaman geçirdiğinden çocukların ve evin tüm sorumluluğunu Francesca üstleniyordu.
TEK DAVRANIŞ DEĞİŞİKLİĞİ ŞEKER MERAKI DEĞİLDİ
Francesca'nın şeker aşermeleri başladığında Winterflood çifti yeniden Birleşik Krallık'a taşınmıştı. Öte yandan sürekli şeker yemek istemesi Francesca'daki tek davranış değişikliği değildi. O dönemde sık sık uyumaya başlamıştı. Kendine bakmıyor, görünüşüne önem vermiyordu. Eskiden çok güzel yemek yapan bir insanken o dönemde sık sık hazır yemekleri ısıtıp sofraya koymaya başlamıştı. Kirli çamaşırlar evin içinde dağ gibi birikiyordu.
Mark, "Sanırım sinirleniyordum, Francesca da savunmaya geçiyordu. Zaman zaman tartışmalarımız oluyordu ama o hiçbir açıklama yapmıyordu" diye anlattı o günleri.
Çiftin büyük kızları altıncı sınıfta yatılı okula başlamıştı ancak küçük kızları halen onlarla birlikte yaşıyor ve annesini bu vaziyette görmekte zorlanıyordu.
Francesca sabahları yataktan çıkmıyordu. Hiçbir şeyle ilgilenmiyordu. Sürekli "şişko tavşan" gibi sinir bozucu ve kaba denebilecek bazı ifadeleri tekrarlıyordu. Ergen çocuğuyla kendisi de bir ergen gibi konuşuyordu. Annesini tanıyamaz olan genç kız 1 yıl boyunca Francesca'ya sarılmayı reddetmişti.
DAVRANIŞSAL VARYANT FRONTOTEMPORAL DEMANS TEŞHİSİ KONDU
Winterflood'lar sık sık aile hekimleriyle görüşüyordu. Üstelik Francesca epilepsisi ve beyin tümörü için düzenli olarak uzmanlarla da görüşüyordu. Ancak hiç kimse "demans" ihtimalini gündeme getirmemişti. Hatta Francesca'ya Mart 2024'e kadar teşhis bile konmadı.
O noktada Francesca bir fincan çay yapmak, duş almak ya da kendi giysilerini bulup giyinmek gibi birden fazla aşaması olan şeyleri yapamaz hale gelmişti.
Mark ne yapacağını bilemiyordu. Alzheimer Topluluğu'nun etkinliklerine gittiklerinde başka aile üyeleri ve destek çalışanlarıyla konuşuyor, ne yapması hangi kitapları okuması gerektiğini öğrenmeye çalışıyordu. Bu kişilerden biri Mark'a Francesca'da davranışsal varyant frontotemporal demans olup olmadığını sordu. Mark bu soruyu Francesca'nın doktoruna sorduğunda "Evet, tüm belirtileri gösteriyor" yanıtını aldı.
"HAYATIMIZI TAMAMEN DEĞİŞTİRMEMİZ GEREKTİĞİNİ ANLADIM"
Davranışsal varyant frontotemporal demans genelde beynin küçülmesine yol açıyor ancak 54 yaşındaki Francesca'da bu durum söz konusu değil. Beynindeki hasar daha ziyade tümörden kaynaklı.
Mark, "Önemli olan bu teşhisi alıp kendimi eğitebilmek ve Francesca'nın iyileşmeyeceğini öğrenmekti. Hiçbir beyin operasyonu beyninin ölmüş olan kısımlarını tamir edemeyecek. Bunu öğrenmek korkunçtu ama yardımcı oldu. Hayatımızı tamamen değiştirmemiz gerektiğini anladım" dedi.
Tam da o günlerde Mark işten çıkarılmıştı. 25 yılın ardından işsiz kaldığı için üzgündü ancak zamanlama çok iyi denk gelmişti. Geçmişte bir bankanın iki ülkedeki faaliyetlerinin en üst düzey yöneticisi olduğunu vurgulayan Mark, "Aklınızı kaçırmadan birinin bakımını üstlenmek, 'Yeterince iyi değilim' duygusunun yarattığı depresyonu yönetmek, bıkkınlıkla mücadele etmek çok daha zor" dedi.
"ANNELERİNİ KAYBETTİLER"
O güne kadar hiç kullanmadığı beceriler geliştirmek zorunda kaldığını da sözlerine ekleyen Mark, şöyle devam etti:
"Şu an her şeyi ben yapıyorum; yemek, temizlik, çamaşır, alışveriş... Başlangıçta bunu öğrenmek ve bir rutin oturtmak zamanımı aldı. Ekmek bile kızartmayan bir insan olarak soğan doğramak dahil her şeyi sıfırdan öğrendim. Şimdilerde yemeklerimin epey iyi olduğunu umuyorum. Haftalık yemek planları yapıyorum ve bazen evde kalan malzemelerle bir şeyler çıkarmaya çalışıyorum. Çocuklarım buna 'babamızın deneysel yemekleri' diyor.
Çamaşır yıkamadan önce annemi arayıp makinenin ayarlarını sormak zorunda kaldım. Şimdi bu işi çözdüm. Düzgün asıp katlayarak ütü ihtiyacını azaltmayı da öğrendim. Kızlarımızın hayatlarındaki boşlukları da doldurmaya çalıştım. Büyük kızımız üniversitede, küçüğü ise lise bitirme sınavlarını yeni tamamladı. Birbirlerine çok yakınlar. Birçok kuzenleri ve teyzeleri, halaları var. Onlardan bir tanesi de Francesca'nın doktor olan kız kardeşi. Ama annelerini kaybettiler."
"HÂLÂ BİRLİKTEYİZ VE BEN HÂLÂ ÇOK AŞIĞIM"
Francesca'nın demanslı olduğunu bildiğini ama buna tepki vermediğini de ifade eden Mark, "Benim için en zoru yoldaşımı kaybetmek oldu. Birlikte yıllarca seyahatler ettik, yurt dışında yaşadığımız için ailemiz ve dostlarımız yanımızda değildi. O yüzden hep biz bizeydik. O her şeyi, bütün hikayelerimi bilen kişi. İkimizi de oyalamaya çalışıyorum. Konserlere ve tiyatroya gidiyoruz. Sessizce oturup yanıt veriyor ama hiç sohbet başlatmıyor. Ben bunu yapmayı da öğrendim. Geçmişte konuşkan olanımız oydu; bazen çok bile konuşurdu. Yine öyle olması için neler vermezdim" ifadelerini kullandı.
Şimdilerde 6 aydan uzun vadeli planlar yapmadığını vurgulayan Mark sözlerini, "Daha fazlasını yapmanın anlamı yok çünkü ne olacağını bilmiyoruz. Francesca kariyerini bıraktı, kızlarımıza baktı, benim işim neredeyse oraya geldi. 25 yıl boyunca bana baktı; ben bunu sadece 2 senedir yapıyorum. Bunu ona borçluyum. Hâlâ birlikteyiz ve ben hâlâ çok aşığım" diye noktaladı.
The Telegraph'ın "‘At 51, my wife began craving sugar – we had no idea it was dementia’" başlıklı haberinden derlenmiştir.