En kutsal görev; Annelik!

Güncelleme Tarihi:

En kutsal görev; Annelik
Oluşturulma Tarihi: Ocak 01, 2012 00:00

Peki, annelik nasıl gerçekleşir? Nasıl hamile kalınır?

Haberin Devamı

Ruhsallık gelişiminde bireyin ilk yıllarda ailesi ile kurduğu ilişkileri temel alan Psikanaliz "Annelik" kavramına önemli bir yer vermektedir. Annelik ne demektir? Bebek dünyaya getirmekle anne olunur mu? Annelik temellerini nereden alır? İyi bir anne olmak ne demektir? Uzm. Psk. Mine Karagözoğlu, annelik hakkında işinize yarayacak bilgiler veriyor...

İngiliz psikanalist D. W. Winnicott 1949 yılında "yeterince iyi anne olmak" kavramını tanımlamıştır. Buna göre; yeterince iyi anne, bebeğinin ruhsal ve fiziksel ihtiyaçlarını karşılayabilen ve bunun için sağlıklı çevre koşullarını oluşturabilen annedir. Bebek ancak anne ile var olabilir.

Bütün çaresizliği ve yetersizliği içinde anne bebeğinin her türlü ihtiyacına yanıt vererek, onun çıkardığı sesler veya hareketlerine anlam vererek bebeğini adeta tümgüçlü hissettirir ve bu şekilde onu, eksikliklerinin yol açabileceği her türlü kaygıdan korur. Bebek büyüdükçe anne onun karşılaştığı güçlükleri denetleyerek özerkleşmesine imkân verecektir. Böylelikle çok yavaş bir şekilde anne ile bebek ayrılacaktır. Artık çocuk olan bebek kendi kendine yemek yiyebilecek, tuvaletini yapabilecek, yürüyecek, giyinecek ve arkadaşlıklar kuracaktır. Annelik işte bütün bu ayrılıklara izin vermektir. Yine D.W.Winnicott tarafından oluşturulan diğer bir kavram "birincil annelik tasası" annenin hamileliğinde başlayan ve doğumu takip eden ilk haftalarda devam eden bebeğine olan aşırı duyarlılığıdır. Anne ve bebeği adeta tek bir beden olur.

Aynı hisseder, aynı düşünürler. Bu yoğun özdeşleşme bebeğin sağlıklı ve yeterli bir benlik geliştirmesine imkân vermektedir. Fransız psikanalist Andre Green'in "annelik deliliği" olarak adlandırdığı bu bağımlı ilişkinin tekrar düzenlenebilmesi için annenin de bebeğine ihtiyacı vardır. Anne, bebeğine ruhsal ve fiziksel olarak iyi bakım verdiğini gördükçe ilgisini kademeli olarak eşine, diğer çocuğuna, sosyal ve mesleki hayatına verecektir. Bu bağlamda şefkat, sevgi ve bakım veren anne kendi eşine ve kendi cinselliğine dönerek de bebeğine sınırları gösterecektir. Ruhsal anlamda ayrımlaşma ve özerkleşme bu gerekli mesafe ile mümkün olacaktır. Doğum ile dışarı fırlatılan bebek ancak annenin aşkı ve aynı zamanda onun gelişimi için vermiş olduğu korunaklı çaba ile "dış dünyanın", sosyal hayatın bir parçası olacaktır. Dolayısıyla doğurmak hayat vermek değildir. Hayat vermek annenin bebeğine kendine ait bir ruhsallık ve yeterince sağlam bir benlik oluşturmasına imkân vermesi ile mümkündür.

Peki, annelik nasıl gerçekleşir? Nasıl hamile kalınır?

Bunun için önce "kadın olmak" gerekir. Kadınlıksa anneden öğrenilir. Anneliğe ilk adım olan hamilelik ve annelik kadının annesi ile özdeşleşmiş olmasını gerektirir. Bunun yanında da bir erkeğe yani çocuğunun babasına arzu duyabilmelidir. Çocuk için "Aşkımızın meyvesi" söylemi bu açıdan çok anlamlıdır.

Evet, bebek sahibi olabilmek için aşk ve arzu gereklidir. Daha önce "Kadınlık" yazısında da ele aldığım gibi bütün hikâye anne için duyulan aşk ile başlar. Daha sonra annenin arzusunun baba olduğunun keşfi kız çocukta birşeyleri değiştirir. Tam da bu noktada, kız çocuğun anneliği düşlemlemesi mümkün olur. Hamilelik döneminde kadın, kendi annesi ve kendi çocukluğu ile tekrar karşılaşır. Bu durum, kimi zaman yoğun kaygı ve korku yaratır. Kadın, sakat ve kusurlu bir bebek dünyaya getirmekten korkar. Adeta bir günah işlemiştir ve cezalandırılacaktır.

Bu durum, akla, bir yasağın çiğnendiği düşüncesini getirir. Bu yasak da ensest yasağıdır. Kadının babasına yönelik yoğun ödipal arzuları korkuyu alevlendirmiştir.

Diğer bir durumda ise kadın; içinden bir canavar çıkacağını, bebeğin adeta bir canavar gibi bedenini yiyip bitirdiğini düşünür. Bebek bir şeytan olarak algılanır. Bu durum, anne adayının kendi ebeveynlerine veya kardeşlerine yönelik yoğun bilinçdışı saldırganlığının yansıması olarak düşünülür.

Annelik sürecinde bir diğer önemli basamak "emzirme"dir. Emzirme sadece bir beslenme gerekliliği olarak değil aynı zamanda ruhsal boyutu olan bir dönem olarak düşünülmelidir. Bebek annesinin memesini emerek hem beslenir hem yatışır hem de haz alır. Kadın memesi hem erotik bir nesne hem de besleyen bir nesnedir. Bebek emerek hem fiziksel olarak büyür hem de ruhsal olarak hayat bulur. Hayatın canlılığını kazanır. Bildiğimiz gibi emzirme genital organda kasılma yaratmaktadır. Bazı kadınlar için bu, son derece ürkütücü olabilmektedir.

Erotik meme, eş ile yaşanan cinsellikten uzak durarak adeta zapt edilmeye çalışılır. Yine aynı şekilde bu dönem bazı erkekler için de son derece kaygı uyandırıcı olabilir. Cinsel isteksizlik yaşayabilir veya cinsel arzu emziren eş olan anneden ayrı tutulur ve başka kadınlarla yaşanabilir. Bir anne bebeğini; şefkat, erotizm ve agresyonu dengeleyebildiği oranda huzurlu bir şekilde emzirebilir. Denge, annenin kendi ödipal karmaşasındaki çözümü ve kendi cinselliğine verdiği değer ile sağlanabilmektedir.

Annenin bir erkeğe duyduğu aşk ve arzu; hamileliği, anneliği ve emzirme süreçlerinde kendisi ve bebeği için çok önemli bir kalkan ve denge görevi görmektedir. Erkeğin kişiliği ve tutumu bu noktada son derece önemlidir. Hamilelik, annelik ve anneliğin temel unsuru olan emzirme. Hangi kadın bu dönemlerin yoğun duygulanımsal özelliklerini çatışmasız atlatabilir? Sadece fiziksel yorgunluğunu düşündüğümüzde dahi tabii ki de belli bir düzeyde sıkıntı normaldir. Bu noktada erkekleri ve babaları da önemsemek gerektiğini düşünüyorum. Babalar için de sıkıntı kendini farklı şekillerde gösterebilmektedir.

Akla ilk gelen dışarıda kalma duygusudur. Bu konunun kendi başına ele alınması gerektiğini düşünüyorum ve bir başka yazıya bırakıyorum. Annelik kadınlık yolculuğunda bir basamaktır. Anne, geçmişe döner. Kendi çocukluğuna, çocukluğundaki annesine döner. Anne, aynı zamanda geçmişinden ayrılır. Artık, kendisi anne olacaktır. Bu bir bakıma da çocukluğun kaybı değil midir? Anne bu yüzden hem ağlar, hem güler...

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!