Güncelleme Tarihi:
Gebelik döneminde artan östrojen ve progesteron düzeylerinin doğumla birlikte aniden düşmesinin yol açtığı bu problemlere doğum sonrası tiroit bozuklukları da sebep olabilir. Bununla birlikte folat eksikliği de depresyona sebep olan nedenler arasında sayılabilir.
Biyolojik nedenlerin yanı sıra psikososyal nedenler de doğum sonrası depresyona davetiye çıkarabilir. Hayatlarını kendilerinden çok başkalarının yönettiğini düşünen anneler yüksek risk grubundadır. Gebeliğin bitmesi fetüsle olan yakınlığını kaybetmesi olarak hissedilir ve sevilen birinin kaybını hatırlatır.
Geçmişteki ruhsal sıkıntılar (depresyon, bunaltı, kaygılar), evlilikle ilgili sorunlar, ailede ruhsal hastalık öyküsü, evli olmama, istenmeyen gebelik, annelik rolü için hazırlıksız olma, ilk gebelik olması, doğum korkuları, sosyal desteğin olmayışı doğum sonrası depresyon oluşmasında oldukça etkilidir.
Buluğ çağından hemen sonra hamile olan kadınlarda bu risk yüzde 30 daha fazladır. Geçmişte depresyon yaşamış kadınlarda bu risk yüzde 25’tir. Daha önceki hamileliğinde doğum sonrası depresyon yaşayan, şimdi ise hüzün bulguları olan kadınlar ise yüzde 85 risk grubundadır.
Doğum sonrası yaşanan depresyonun nedeni tam olarak bilinememesine rağmen tedavisi mevcuttur. Hüzün durumu kendini gösterdiğinde istirahat etmek, bebek uyuduğunda uyumak, aile bireyleri ya da arkadaşlarından yardım almak, her gün düzenli duş alıp giyinmek, yürüyüş yapmak bu duruma yardımcı olabilir.
Daha ağır depresif durumların ortaya çıkması halinde tıbbi değerlendirilme yapılması oldukça önemlidir. Bu durumların giderilmesi için antidepresan veya antipsikotik ilaç uygulaması yapılabilir.
Bu konuda sosyal destek alınabilir. Doğumdan sonraki 40 gün önemlidir. Bu süreç annenin sağlığına kavuşma, yeme ve uyuma dönemidir. Bu süre zarfında annenin çevresindeki sevdikleri tarafından desteklenmesi oldukça önemlidir. [fotogaleri=2545,3707]