Güncelleme Tarihi:
Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı, Op. Dr. Pınar Tokatlıoğlu, “Basitçe düşünürsek doğum bir kas eylemidir. Rahimin uzun kaslarının düzenli bir şekilde kasılarak rahim ağzındaki yuvarlak kasları açması ve sonrasında bebeği vajinadan dışarıya yönlendirmesi eylemidir. Vücudumuzdaki herhangi bir kas gibi rahim kasının da işlevini yeterince iyi yapabilmesi için dokunun iyi kanlanması, oksijenin o dokuda kullanılması gerekiyor.
Herhangi bir sebepten bir korku oluştuğunda ise ilkel bir refleks olarak adrenalin salgısı başlıyor. Stres altında kaldığımızda salgılanan adrenalin, ‘kaç ya da savaş’ hormonudur. Bu hormonun etkisi ile kan özellikle kol ve bacaklara yönleniyor, kalp hızla çarpıyor. Rahime giden kan miktarı azalıyor, rahim kasılmalarının düzeni bozuluyor, rahim ağzı kasları kasılıyor, açılma olmuyor ve doğumun ilerlemesi engellenmiş oluyor. Yine oksijenlenmenin azlığının da etkisi ile rahim kasılmaları daha ağrılı hissediliyor. Korku-gerginlik-ağrı kısır döngüsü oluşarak doğumun işleyişini olumsuz bir şekilde etkiliyor” diyor.
Birçok anne doğumda çekilecek acıdan korktuğu için normal doğum yerine sezaryen ile doğumu tercih ediyor. Oysa doğum korkusu dahil birçok korkumuz aslında daha önceden duyduğumuz ya da gördüğümüz olayların bilinçaltında kodlanması ile ilgili. Çoğunlukla başkalarının anlattığı olumsuz doğum hikayeleri, aile büyüklerinden duyulan travmatik doğum öyküleri belki de seyredilen acı dolu bir doğum sahnesi… Tüm bunların sonucunda bilinçaltında ‘doğum eşittir korku’ olarak kodlanıyor. Korkulardan kurtulmak için ise ilk yapılacak şey öncelikle doğru bilgilendirme olmalı. Op. Dr.Tokatlıoğlu, “Elbette doğumda bir miktar ağrı olacaktır. Önemli olan ağrıya değil, bebeğin gelişine odaklanmak ve ağrı ile baş edebilme tekniklerini öğrenmek ve uygulayabilmektir. Bu teknikleri doğum öncesi doğuma hazırlık kurslarından öğrenebilirsiniz.
Kurslar çoğunlukla doğru bilgilendirme ile korkunun azalmasını sağlıyorlar. Ağrıyı azaltabilecek gevşeme ve nefes egzersizleri, aromaterapi, akubası masajı, hipnoz, homeopati gibi yardımcı teknikleri öğrenilebilir. Tüm bunların dışında tıbbi ağrı kesme yöntemleri lokal anestezikler, epidural anestezi gibi konularda da bilgilenebilirler. Sezaryen bir doğum tercihinden çok kurtarıcı bir ameliyat olarak görülmeli.
Epidural anestezi doğum ağrıları ile baş edebilmek için kullanılan oldukça başarılı bir teknik olarak kabul ediliyor. Ancak tüm tıbbi girişimler gibi olumsuz birtakım etkilerinin ve komplikasyonlarının da olabileceğinin unutulmaması gerekiyor.
Annenin hamilelik ve doğum sürecinde yaşadığı gerginlik ve panik yine bazı hormonların devreye girmesiyle rahime ve dolayısı ile bebeğe giden oksijen miktarında azalmalara, bebeğin kalp atımlarında düzensizliklere neden olabiliyor. Annenin bu korkularına karşı öncelikle çevresindekilerin empati kurması gerekiyor. Anne adayının doğum sırasında en çok ihtiyacı olan şey anlaşıldığını hissetmek. Çevresindeki herkes ona onu anladığına dair mesaj vermeli ve onun fiziksel ve ruhsal olarak desteklenmesini sağlamalı. Doktorun da doğumla ilgili rahatlatıcı ve doğru bilgilendirmeyi sağlaması önemli...
Yine doktorun ve hastane ekibinin kullandığı dil de çok önemli. Doğumda korkuyu tetikleyebilecek ‘ağrı’, ‘sancı’, ‘kesileceksin’, ‘yırtılacak’ gibi olumsuz kelimelerin yerine ‘yapabilirsin’, ‘sakin ol’, ‘nefes al’, ‘bebeğine kavuşacaksın’, ‘her şey yolunda’ gibi olumlu cümleler kullanılarak anne adayının kendini güvende ve rahat hissetmesi sağlanabilir. Aile ve özellikle eş de anne adayının doğum eylemi sırasında konforunun sağlanmasına yardımcı olmalı. Güzel bir müzik, yorulan ve ağrıyan yerlere masaj, banyoya sokmak gibi eylemlerle keyifli bir doğuma yardımcı olunabilir. Tüm bunların yanında günümüzde çok tecrübeli ebeler (doğum koçu) gebeye doğum sırasında eşlik ederek her konuda ihtiyacı olan desteği verebiliyor.
Özellikle bu amaç için hazırlanmış doğuma hazırlık kursları, Lamaze felsefesi, aktif doğum, hypnobirthing gibi konular esas alınarak hazırlanmış kurslar oldukça faydalı. Günümüzde giderek artan sayıda doğum hekimi ve ebe bu konuda daha spesifik çalışıyor, doğum öncesi hazırlık kursları düzenleyerek gebeyi ve eşini doğuma hazırlıyor. Bu tür kurslara katılmaları ve bu kurslarda kullanılan doğuma yaklaşım felsefesini destekleyen kitaplar okumaları önerilebilir.
Doğum yapma korkusuna ‘tokofobi’ deniliyor. 2004 yılında yapılan bir araştırmada kadınların yüzde 20’den fazlasının doğum korkusu yaşadığı ortaya konuyor. Hamile ve Doğum Psikoterapisti Burcu Bahtiyar Akgök, “Üst üste düşük yapan kadınlarda ya da bebeği ölü doğan, kürtaj olan kadınlarda tokofobi ile daha sık karşılaşıyoruz. Genetik eğilimi olan ve ailesinde psikolojik hastalıklar görülen kişilerde, tokofobi yaşama olasılığı daha yüksek. Önceki doğum hikayesi de burada çok etkili oluyor; desteksiz, yalnız, uzun, müdahaleli, yorucu ve acı ile hatırlanan bir travmatik doğum bir sonra ki hamilelik sürecini etkiliyor” diyor.
Tokofobi durumunda anne, bebeğinin sakat ya da sağlıksız doğacağından aşırı şekilde endişe duyabiliyor. Eğer anne, doğum ile ilgili negatif söylemlerde bulunuyorsa, hamileliğe kurtulmak istenen bir eylem gibi bakıyorsa, bebeği ile bağ kurmaktan kaçınıyorsa tokofobiden şüphelenmek gerekiyor. İleri derecede olduğunda ise anne adayı kendine ya da bebeğine zarar vermeyi düşünebiliyor. Böyle bir durumda bir uzmandan mutlaka yardım alınması gerekiyor.
Erken tedavi çok önemli. Eğer gebelik öncesinde fark edildiyse psikolojik destek için hemen adım atılması gerekiyor. Gebelik sırasında ortaya çıktıysa yine bir doğum psikoterapisti ile korkuları üzerine çalışmalı. Dünyada da bir ilk olan doğuma giren doğum psikoterapistleri olarak bizlerin çıkış noktalarından biri de bu çünkü bazen doğum sırasında geçmiş travmalar aktive olabiliyor ve bu da doğum sürecini etkiliyor. ‘Anneliğe Doğmak Psikolojik Destek Programı’nı bu gebelerimiz için oluşturduk. Anne adayı önce kendi annesinden doğumunu çalışıyor çünkü tüm hikayemiz beden kayıtlarımızda bulunuyor. Annesi ile ilişkisini ve kendi anneliği ile ilgili kaygılarını çalışıyor. Sonra doğum korkularını varsa sezaryen korkusu ve kaygılarını çalışıyor. Böylece bebeği ile iletişim kurmayı öğreniyor. Doğum psikoterapisti, doğum anında anne ile terapötik bir çalışma yapıyor.
Aktif Doğum Doğuma Hazırlık Eğitmeni Pınar Mallı, doğum korkusuna da etkisi olan ‘hypnobirthing’in doğuma hazırlık, doğum ve sonrasındaki sürece konforlu, doğumu kolaylaştırıcı ve en nazik şekilde geçiş yapılmasını desteklediğini söylüyor.
Pınar Mallı, hypnobirthing hakkında şunları söylüor: “Aslında burada kilit olan hamileliğe, doğuma ve anne-baba olmaya giden bu mucizevi yolda kendinize nasıl bir rol biçtiğinizdir. Kriter belirlemek gerekirse; hamilelikleri normal, düşük riskli veya risksiz kategoriye giren yani hamileliklerin yüzde 95’ine hizmet etmek amaçlı tasarlandı ve yaş sınırlaması yok.”
Hypnobirthing kadının bedenini tanımasını, zihninin korkudan kurtulmasını, gevşemeyi, derinleşmeyi, nefes almayı, görselleştirme teknikleri ile öğrenmeyi sağlarken mutlu, sağlıklı bir hamilelik geçirmeyi, doğumu kolaylaştırıcı egzersizleri ve makul bir beslenme düzenini öğretiyor. Bu yöntemde hem anne adayı hem de doğumda yanında olacak doğum refakatçisi (eşi veya doğum koçu) birebir aktif rol alıyor.
İlk kez 1950’li yıllarda Dr. Fernand Lamaze tarafından geliştirilmiş bu tekniğin temeli ‘psikoproflaksi’ye dayanıyor. Doğum öncesi annenin doğum hakkında bilgilendirilmesi, eğitilmesi, doğum sırasında anneye psikolojik destek verilmesinin yanı sıra rahatlama, gevşeme ve nefes egzersizlerinin öğretildiği teknikleri içeriyor. Lamaze’nin normal doğumu desteklemek ve teşvik etmek için belirlediği altı önemli kriter bugün Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından da öneriliyor:
Op. Dr. Yasemin Tokatlıoğlu, Lamaze’nin aslında bir teknikten öte bir felsefe olduğunu belirtiyor. Önemi doğumda kadına destek olunması, doğumun korkulan bir olaydan çok kadın hayatında meydana gelen doğal ve normal bir olay olduğunun anlatılması temeline dayanıyor. Aksi takdirde korku ile ne olup bittiğini anlamadan, yaşananların anlamını ve mutluluğunu fark edemeden geçen bir doğum hem anne için iyi bir anı bırakmıyor hem de anne-bebek bağının iyi kurulamaması sonrası bebeğin psikolojik gelişiminde ve güven duygusunun gelişiminde olumsuz etkileri olabiliyor. Bu eğitimler çoğunlukla ‘Doğuma Hazırlık Sınıfı‘ adı altında tercihen eşli katılımın olduğu sınıflarda veriliyor.