Güncelleme Tarihi:
Klinik Psikolog Merve Umay Candaş Demir, Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu tanısının ilkokul dönemlerinde konulmasının sağlıklı olduğunu belirterek “Çünkü bir işi yapabilmek için dikkat ve yoğunlaşma oranına en çok ihtiyaç duyulan dönem ilkokul çağlarıdır. Bu yüzden bir çocuk dikkate en çok ilkokul çağlarında ihtiyaç duyar ve bu alanda ortaya çıkan sıkıntılar, bize bu durumun tanısını koyabilme durumunu söylüyor” dedi.
Çocuğumuzda bir hareketlilik var diyelim, bunu biz gözlemledik. Burada yapılması gereken şey, bir çocuk-ergen psikiyatristine başvurmak olacaktır. Bu çerçevede, hem çocuktan bilgiler alınıyor, hem aileden bilgiler alınıyor ve devamında öğretmenler ile iletişime geçilebiliyor. Bununla beraber arkadaş çevresi ile ilişkisi nasıl, bunlar sorgulanıyor. Bunların dışında bir klinik muayene ve psikometrik değerlendirme süreçleri de bu sürece dahil ediliyor ve bu sürecin sonunda tanı konuluyor.
Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğunun kendini üç alanda gösterir, Dikkat eksikliği ile seyreden kısmı, hiperaktivite ile seyreden kısmı ve her ikisiyle birlikte seyreden kısmı olarak üç ana bölümde inceleniyor. Bu anlamda anne-babaların uyanık olması gerekiyor. Her hareketli çocuk hiperaktif değildir.
Dikkat eksikliği yaşayan çocuğun detaylara inmekte zorluk yaşar, yoğun düşünme gerektiren işlerden kaçar. Ona bir şey anlatıldığında dinlemiyormuş gibi görünüyor ve kendisine sorulduğunda yanıt alınamıyor, verilen komutları izlemekte güçlük çekiyor, eşyalarını unutuyor ve kaybediyor, ödevlerinin olduğunu unutuyor. Bu tarz belirtiler bizlere daha çok dikkat eksiliğini düşündürüyor. Ancak bu çocuklar hiperaktif olmayabiliyor ve sadece dikkat eksikliği ile aslında daha sakin, kurallara uyan ama bir noktada da dikkat eksikliği sebebi ile yaş ve gelişim düzeyi ile uyumsuz bir şekilde ilerleyen bir süreci yaşıyor.
Sessizce bir şey ile meşgul olamaz. Bir sinemaya-tiyatroya götürdüğünüzde sessiz bir şekilde bu etkinliklerin sonunu getiremez. Mutlaka aralarda çıkmak ister, dolaşır. Bu çocuk, çok konuşabilir. Bekleme gerektiren işleri yapamaz. Örneğin; bir sıraya girmesi gerekiyorsa, o sırada bekleyemez. Arkadaşları ile sıralı bir oyun oynuyorsa, arkadaşlarının sırasını beklemeden hemen öne geçebilir. Bu durum çocukların kaba olarak etiketlenmesine de neden olabilir; ancak bu çocuklar aslında hiperaktivite belirtileri gösteriyor. Tabii bunun yanında dürtüsellik de hakim. Dürtüsellik de içinden geldiği gibi davranma ve kendine komut verememe şeklinde kendini gösterebiliyor. Bu dürtüsellik boyutu da hiperaktivitede daha fazla görülüyor. Dikkat eksiliği ve hiperaktivite bozukluğu olan çocuklarda da bu belirtilerin ikisi birden görülüyor.
Ebeveynlerin gözlem yapmasının önemlidir. Ebeneynlere düşen şey; ilk aşamada ilk hareketlilikte ya da diyelim ki sadece okulda hareketli, eve geliyor hiçbir şey yok; ama okulda şikâyet alınıyor, ilk etapta hemen ‘Benim çocuğum hiperaktif’ ya da ‘Dikkat eksikliği var’ diyemeyebiliyoruz. Bu tanının alınabilmesi için en az iki ortamda bu belirtilerin gözlemlenmesi gerekiyor. 1-2 haftalık belirtilerin görülmesi, bu tanının konulması için yeterli değil.
Yapılan son çalışmalarda DEHB tanısının beyin ile çok yüksek oranda ilişkisinin görülür. Bu çocuklar ‘hiperaktif’ ya da ‘dikkatsiz’ olarak etiketleniyor ve bu çocuklar okullarında tanınıyor. İyi yapılan bir şey beğenildiğinde nasıl ki o şey daha iyi yapılıyorsa, bu çocuklarda da kötü yaptıkları şeyleri (ki çoğu şeyi eğer tedavi almazlarsa kötü yapabiliyorlar) yererek, onları eleştirerek aslında onları daha da başarısızlığa itiyoruz. Bizim burada yapacağımız şey; hem tanı hakkında bilgi sahibi olmak, hem de tanının getirdiği düzeyde çocuğa yaklaşmak. Bu çocuklar ‘Tembel, yaramaz, yetersiz, eksik olduğum için ilaç kullanıyorum’ algısına da sahip olabiliyorlar. Bu algıyı yaşamamaları için hem onlara destek olmamız, hem de bu hastalıkla mücadele ederken, ebeveynlerin onlara bu süreçte destek olmaları gerekiyor.
Çocuğunuzu etiketlemekten ve olumsuz yorumlardan kaçının, çocuğunuzun durumu ile ilgili okuluna mutlaka bilgi verin ve okul ile sürekli iletişim halinde kalarak, eğitimcilerin işlerine müdahale etmeden bu süreci takip edin. Özellikle okul psikolojik danışmanlarına ve rehber öğretmenlerine bu süreçte çok görev düşüyor. Hastalıkla mücadele döneminde çocuğun kendisini anlayan birilerinin varlığını bilmesi, bu süreçte ona destek oluyor. Çocuğun anlaşılmadığını hissetmesi, onun kendisini daha da kapatmasına ya da olumsuz davranışlarının ön plana çıkmasına neden olabilir.