Güncelleme Tarihi:
Nörolojik ve gelişimsel bir bozukluk olan otizmin (veya otizm spektrum bozukluğu) belirtileri erken çocukluk dönemine, 0-3 yaş arasına dayanıyor. Bazı sinir sistemi sorunlarından kaynaklandığı düşünülse de neden ve nasıl oluştuğu tam olarak bilinmiyor.
Mine Nişlioğlu, son araştırmalara göre dünyada her 68 çocuktan birinin otizm gösterdiğini, erken çocukluk döneminde çocukların yakından izlenmesi gerektiğini vurgulayarak “Çoğu aile çocuğunda otizm olduğunu anlayamıyor” diyor. Bunun sebeplerini şöyle açıklıyor:
“Otizm dahilindeki çocuklar fiziksel olarak genelde gayet sağlıklıdırlar. Bazen fazla hareketli olurlar; adlarıyla seslenilince tepki vermeme, bir etkinliğe odaklanamama gibi zorlukları bu hareketlilikle ilişkilendirilebilir ve aileleri yanıltır; ‘Çok hareketli olduğu için çağırınca bakmıyor, aklı muzurlukta” derler örneğin. Daha sakin bir yapıda olan çocuk ise çok dikkat çekmez ve hatta ‘uslu’ bir çocuk olarak tanımlanabilir. Ayrıca otizm, birkaç farklı tabloda görüldüğu gibi fiziksel bir özellik taşımaz, örneğin çekik gözler, büyük eller veya kulaklar gibi. Bu nedenle aileler herhangi bir ‘problem’ konduramazlar çocuklarına. Son olarak çocuk gelişen bir varlık olarak görülür ve iletişim veya hareketlilikle ilgili problemler için aileler, sıkça ‘düzelir’ diye düşünürler. Ailelerin bu problemleri fark etmeleri ve çocuklarının farklı olduğunu görmeleri ise genelde başka çocuklarla bir araya gelindiğinde gerçekleşir.”
Mine Nişlioğlu ve oğlu Nuh
Mine Nişlioğlu, otizmden ne zaman kuşkulanılması gerektiğiyle ilgili ise şu bilgileri veriyor:
Otizmin teşhisinde dünyanın çeşitli ülkelerinde kullanılan otizm spesifik tanı kriterlerinden yararlanıldığını da belirten Mine Nişlioğlu, “Ne yazık ki otizmi tamamen ortadan kaldıracak bir ilaç ve tedavi yöntemi yok. Ancak erken teşhis ve uygun tedavi yöntemleriyle otizmli çocuklar gerçekten çok önemli gelişmeler gösterebilmektedirler” diyor.
Kendi deneyimlerini de paylaşan Mine Nişlioğlu, oğlu Nuh’a 18 aylıkken otizm teşhisi konulduğunu, psikoloji eğitimi almış biri olduğu halde teşhis öncesinde bunu çocuğuna “konduramadığını”, durumu hemen kabullenemediğini ve kendisini çok çaresiz hissettiğini belirtiyor. “Ama yavaş yavaş tünelin sonunda bir ışık gördük. O kadar da korkunç değildi durum. Eğitimle müthiş ilerleme kaydetmiş çocuklar, aileler vardı. Mücadele ettik, bu yola baş koyduk ve çok yol aldık. Oğlum artık çok şeyi anlıyor ve yapıyor. Öz bakım becerileriyle ilgili hiçbir sıkıntımız yok. Normal bir okula gidiyor. Okuyor. En büyük sıkıntı duyduğumuz alan konuşma. Konuşuyor ama kendisi iletişime geçmiyor. Ama oraya da geleceğiz yakında” açıklamasında bulunuyor ve ailelere şu çağrıyı yapıyor:
“Asla vazgeçmeyin. Durmadan, usanmadan, bıkmadan öğretmeye uğraşın. Farklı bakışlardan çekinmeyin. Çocuğunuzla çocuk olun, hep anlayışlı, hep sevecen olun. Korkmayın. Şükredin ve hep daha fazlası için uğraşın. Unutmayın, her çocuk öğrenir!”
[fotogaleri=966]