Güncelleme Tarihi:
R.B., polise verdiği ilk ifadesinde hafta sonu yapılan Temel Yeterlilik Testi sınavının kötü geçtiğini belirterek, ''Hafta sonu girdiğim sınavım başarısız geçti. İkinci girdiğim sınavım da kötü giderse ailem üzülecek ve onları mahcup edeceğimden korktum” şeklindeki açıklaması, gencin sınav ve sınanma kaygısından doğan çaresizlik yaşadığının önemli bir göstergesi oldu. Benzer şekilde ailesini ve çevresinin beklentilerini karşılayamayacağını ve geleceğini garantileyemeceğini düşünen gençlerin durumu ailelerde de gerginlik ve endişe yaratıyor.
Bu konuda sınav öncesinde ve sonrasında da kaygılı ebeveynlerin sorularını cevaplayan Çocuk ve Ergen Psikolojisi Uzmanı Tuba Yıldırım Üstünel, "işlevsel düzeyde olan bir miktar kaygı yaşamanın, en iyi performansı göstermede olumlu etkileri olduğunu, ailelerin ve uzmanların hedefinin sınav kaygısını sıfırlamak değil, işlevsel düzeyde yaşanması için gence destek olmak" olduğunu belirtti.
Uzm. Psik. Tuba Üstünel işlevsel düzeyde sınav kaygısı konusunda şu bilgileri paylaştı:
"Yaşanan kaygı sırasında salgılanan adrenalin miktarının, uyarıcı etkisi ve dikkati odaklamada önemli rolü vardır. Kişinin motivasyonunu yükseltecek, sınav esnasında fiziksel olumsuzlukları duyumsamasını azaltarak sınava konsantrasyonunu arttıracak, daha dikkatli ve normaldekinden daha hızlı olmasını sağlayacak; böylelikle onun başarıya ulaşmasında yardımcı olacaktır. Ancak tüm bunlar aşırı kaygı durumu ile terse dönebilmektedir. Aşırı yükselen ve işlevselliğini kaybeden adrenalin hormonu seviyesi ile bilgi transferi engellenir, birtakım fiziksel belirtiler ortaya çıkmaya başlar, dikkat dağılır, anlama güçlüğü belirir, bilgiyi hatırlama ve organize etmede güçlük yaşanır ve beraberinde anksiyete dediğimiz yoğun bir kaygı durumu baş gösterir. Bu sebeple sınav kaygısının sınav bitikten sonra da devam ettiğini gözlemleyen ebevynlerin öncelikle kaygının nedenlerine inmesi gerekir ve gittikçe içine kapanan, sürekli sınavda çözdüğü sorulara geri dönüp sadece bu konuda konuşan, sosyalleşmekten ve akranlarıyla iletişimden kaçınan bir durum olup olmadığını gözlemlemeleri gerekir. Eğer böyle bir durum varsa, geç kalmadan bir uzmana danışılması istenmeyen sonuçlara karşı önlem alınmasını sağlayacaktır.
Öncelikle şunu iyi analiz etmek gereklidir ki burada aşırı kaygı duymamıza sebep olan şey aslında sınavın kendisi değil, sınava yüklediğimiz anlamdan kaynaklıdır. Kişinin sınava yüklediği anlamlar, sınavla ilgili zihinde oluşturulan olumsuz imaj, sınav sonrası duruma ilişkin atıflar ve sınav sonrası elde edilecek kazanımlara verilen aşırı önem sınav kaygısı üzerinde etkilidir. Kişinin sınavı kazanamadığı zaman hayatının kayacağı yahut herkes tarafından aptal yerine konulacağı gibi gerçekçi olmayan düşünce biçimlerine sahip olması kaygı oluşmasında en önemli etkenlerdendir. Gencin öncelikle olumsuz düzeyde kaygı duymasına sebep olan bu düşünce sistemlerini bulmalı ve onların yerine daha gerçekçi ve işlevsel olan düşünceleri yerleştirmelidir.
Örneğin;
“Bu sınavda başarısız olursam işte o zaman ben bir hiçim” düşüncesi yerine “Alacağım sonuç sadece bir sınav değerlendirmesi, benim kişilik sonucum değil”
“Sınavı kazanamazsam mahvolurum” yerine “Sınavın sonucunu düşünerek değil, elimden geleni yaparak değiştirebilirim”
“Ailemin ve arkadaşlarımın beni takdir etmesi için çok başarılı olmam lazım” yerine “Onların beni takdir etmesi sadece sınavla bağlantılı olmamalı. Ben onları başarılı oldukları için mi seviyorum”
“Sınavda başarısız oldum” yerine “Sınavda ben değil, benim ders çalışma davranışım başarısız oldu”
“Kazanamazsan evdekilerin yüzüne nasıl bakarım” yerine “Anne baba olarak ellerinden geleni yaptılar. Bende başarılı olmak için elimden geleni yapacağım” gibi daha işlevsel ve sınavda başarılı olma ihtimalimizi yükseltecek düşünce sistemlerini yerleştirebilirsek, sınav kaygısının bizi olumsuz etkilemesine izin vermemiş oluruz.
Genci rahatlatacak en önemli telkin ise; üniversite sınavı bilgilerinizi yansıtma kapasitenizin ölçüldüğü bir bilgi sınavıdır. Kesinlikle bir ölüm-kalım savaşı değildir!
Kaygıyı yönetmede ebeveynlerin ve gencin temel prensibi kişinin %100 başarılı olması değil, kişinin kendi elinden gelenin en iyisini yapması bilincinin aşılanmasıdır.
Aileler zaman zaman çocuktan beklentilerini çok yüksek tutarak onu motive ettiklerini ve ona güvendiklerini gösterdiklerini düşünmelerine rağmen aslında bu durum çocuk üzerinde hiçte istenilen gibi bir etki bırakmamaktadır. Ailelerin çocuktan beklentisinin çok yüksek olması ve bu konuda ısrarcı olmaları, çocuğun kaygısını arttıracağı için sınavda başarısız olma ihtimalini de arttırmış olacaktır.
Ailenin çocuğa duygusal destek olması çok önemlidir. Ancak bunun “yapacaksın, sana güveniyorum” gibi stresi arttıran cümleler yerine “önemli olan sınavı kazanmak için elinden geleni yapman” gibi çabayı destekleyen telkinlerle yapması daha etkili olacaktır ve çocuğun kaygı seviyesini düşürmesine yardımcı olacaktır. Ailelerin sınavı bir amaç değil araç olarak görmeleri oldukça önemlidir. Sınavı yüceltmeme, ölüm kalım sorunu yapmama, yüreklendirici ve başarıyı değil çabayı tekdir edici davranma önerilmektedir. Kaç yaşında olursa olsun çocuklar her şart ve koşulda sevileceklerini ve kabul edileceklerini bilmelidirler. Aileler bunu sözel ve davranışsal mesajlarla çocuğa tekrar tekrar hatırlatmalıdırlar.
Unutulmamalıdır ki sınav kaygısı başa çıkılabilecek ve kontrol edilebilecek bir durumdur. Yeter ki bunu konuşmaktan ve yardım almaktan çekinmeyin!