Güncelleme Tarihi:
Kediden, köpekten, karanlıktan, yalnızlıktan belki de ölümden korkuyorsunuz. Sokakta korktuğunuz hayvanı görünce yolunuzu değiştiriyor, çığlık atıyor, karanlıkta uyuyamıyor, böceklere asla tahammül edemiyorsanız, evet ‘korkuyorsunuz.’ Bunu kabul de ediyorsunuz. Fakat işin ilginç yanı bu korkuları kendi çocuğunuzda gördüğünüzde şaşırıyor ve onun korkularıyla başedebilmesi için çeşitli telkinlerde bulunuyorsunuz. Acaba siz korkmaya devam ettikçe onun bu korkudan kurtulması mümkün mü? Soruyu, Uzman Klinik Psikolog ve Pedagog Özlem Özden Tunca yanıtladı.
Annelerin korkuları çocuklara genetik olarak geçer mi?
Son yıllarda yapılan birçok araştırma korku ve stresin nesilden nesile aktarılabileceğini ortaya çıkardı. DNA’da oluşan kimyasal değişimler yoluyla bazı bilgiler biyolojik olarak ebeveynlerimizden bize miras kalıyor. Bu bilgiler içinde birçok konunun yanı sıra korkular da bulunuyor. Araştırmalar, bir ebeveynin bebeğine hamile kalmadan önceki deneyiminin, sonraki nesillerin sinir sisteminin hem yapısını hem fonksiyonlarını önemli derecede etkilediğini gösteriyor. Herhangi bir dış etken olmaksızın ortaya çıkan korkuların, bu genetik aktarımla ilgili olduğu düşünülüyor.
Annenin kediden, köpekten ya da karanlıktan korktuğunu gören çocuk nasıl aynı korkuları yaşıyor?
Anne ve/veya baba hatta evdeki bireylerden herhangi birinin korkusuna çocuk şahit olmuşsa, sadece bu olayı gözlemlediği için korku model alma yoluyla büyük bir olasılıkla çocuğa geçebiliyor. Gözlemlediği yetişkin, korkusunu, sadece sözel değil, bedensel tepkilerle de belli ettiyse çocuğun öğrenmesi ve aynı korku davranışlarını göstermesi çok olası bir sonuç. Bu şekilde oluşan korkular genetik olarak değil, model alma yoluyla oluşan korkulardır ki en çok da korkuların oluşma sebebi bu oluyor.
Çocuğumuzu kendi korkularımızdan nasıl koruruz?
Çocuklar özellikle küçük yaşlarda, birçok davranışı model alıp, taklit ederek öğrendikleri için öncelikle ebeveynin korku davranışlarını görme ihtimalinin olduğu ortamlardan çok uzak tutulmalı. Bunun her zaman mümkün olamayacağını düşünecek olursak; mümkünse ilk önce korku davranışı olan yetişkinin bu konuda bir uzman desteği alması, çocukta korku davranışı başlamadan önce alınması gereken ilk önlem olabilir. Ancak birçok yaygın anne-baba tutumunda gördüğümüz gibi, çocuğun fobi düzeyine gelmemiş normal tepkilerini ‘korku’ olarak adlandırmak ve bunu çocukla iletişimlerinde kullanmak çoğu kez korkuya başlangıç oluşturan tutumlar olabiliyor. Örneğin gece ağlayan çocuğuna “Karanlıktan mı korktun? Işıkları açayım mı?” demek karanlık korkusunu; sokakta bir köpek gördüğünde çocuğa “Sakın korkma” ya da “Dur, yaklaşma, saldırabilir!” demek köpek korkusunu; “Yemeklerini yemezsen hasta olursun, iğne yaparlar” demek iğne ve doktor korkusunu kaçınılmaz olarak başlatacaktır.
Genel anlamda birçok şeyden korkan çocuklar var. Bunun altında ne gibi sebepler yatıyor olabilir?
Birçok neden var. Bunlardan en önemlisi kötü ve zamansız deneyim. Örneğin 1-3 yaştaki çocuklar abartılı ses ve görüntülerden çok rahatsız olurlar. Çünkü gerçek ve gerçek olmayanı ayırt etmek gelişimsel olarak tam oluşmadığından çocuk gördüklerini gerçek zanneder ve korkabilir. Palyaçolar, maskeler, üç boyutlu filmler, makine gürültüsü, kavga ve bağırma sesleri çocuklarda korkunun oluşmasına sebep olabiliyor. Bu sebeple 0-3 yaşta özellikle dikkat edilmesi gerekmekle birlikte, 0-6 yaşta çocukların bu tür deneyimleri yaşamasını önermiyoruz.
Bu korkuların oluşmasında en büyük suçlu anne ya da baba mıdır?
Çocuk çok küçük yaşlardaysa bu konudaki en önemli pay çocuğu yetiştiren kişilerde. Öncelikle bu kişi anne-baba dışında çocuğun bakımıyla ilgili bir aile büyüğü, bakıcı veya kreş öğretmeni olabiliyor. Ayrıca evde veya okulda korku davranışı olan başka bir çocuğun varlığının da etkili olduğu görülebiliyor. Çocuğu birçok şeyle korkutmak veya kendi korkularımızı çocuğa yansıtmak çok olumsuz etkenler. Bunu dışında televizyon, bilgisayar gibi teknolojik araçlarla çocuğun erken yaşlarda tanışması ve olumsuz sahnelere maruz kalması son derece önemli bir etken. Özellikle film ve bilgisayar oyunlarındaki şiddet ve korku sahnelerini çocuğun 11-12 yaşından önceki dönemlerde izlemesi, oynaması korkuların oluşmasında çok hızlı bir zemin hazırlayıcı oluyor.
Çocukluk çağı korkuları kaç yaşlarda ne tür korkular olarak karşımıza çıkıyor?
Çocukluk korkularını 2-18 yaş arasında en sık rastlananlardan başlayarak sıralayacak olursak; yabancılar-kötü insanlar, karanlık, hayvanlar (köpek, fare, yılan, böcekler), hayaletler, cinler, otoriter kişiler, korkulu düşler, ebeveyn tarafından terk edilme, okul-sınavlar, gök gürültüsü, şimşek diyebiliriz. Okul öncesi dönem ve ilköğretimin ilk yıllarında, çocuklarda muhakemenin de yeterince gelişmemiş olması sebebiyle, korkuların daha yoğun ve daha çok sayıda çocukta görüldüğü ve yabancı insanlar, hayaletler, terk edilme, gök gürültüsü, şimşek gibi korkulara bu dönemde daha çok rastlandığı söylenebilir.
Çocukların korkusunu yenmesi için, örneğin karanlıktan korkuyorsa karanlıkta bırakma, sevmediği hayvanı sevdirmeye çalışma gibi yaklaşımlar nasıl etkiler yaratıyor?
Özellikle çocuklarda korkulan obje veya durumla çocuğu karşılaştırmak korkunun daha da şiddetlenmesine ve çocuk-ebeveyn arasındaki güven ilişkisinin zedelenmesine sebep olabiliyor. Psikolojide ‘maruz bırakma’ denilen bir teknik olmasına rağmen bunun çocuklarda uygulanması çok ciddi ve bir uzman tarafından uygulanması gereken bir uygulama. Örneğin sudan korkan bir çocuğu, aniden denize atmak çocukta su, karanlık, terk edilme, derinlik gibi korkuların oluşmasına sebep olabileceği gibi, bu eylemi gerçekleştiren kişiden korkma ve güvenmeme gibi sonuçlar da doğurabiliyor.
Ne zaman bir uzmandan yardım almak gerekiyor?
Korku çoğunlukla bize bir tehlikeyi haber verir. Tehlike gerçekse o zaman gerçek korkudan bahsederiz ama tehlike düşüncelerimizdeki hayallerden, geçmiş kalıntılardan veya içgüdüsel tehlikelerden kaynaklanıyorsa bu çeşit korkular için destek alınması gerekebilir. Çocuk herhangi bir korkudan sürekli bahsetmeye başlamış,bu korku kendisinin ve çevresindekilerin günlük hayatını etkiliyor, bazı bedensel tepkiler (ağlama, uyumama, tek başına kalamama gibi) de eşlik ediyor ve durum birkaç haftadır devam ediyor ise bir psikolog, psikiyatr veya pedagogdan yardım almak gerekiyor.