Güncelleme Tarihi:
Aile içi ilişki problemlerinin tedavi sürecinde anne ve babanın rolünü doğru tedavi için çocukla iletişimin önemini açıklayan Dr. İdem, “Çocuğa hayır demek sorunu çözmez, onunla inatlaşmak size bir şey sağlamaz, bu inatlaşmada ebeveynlerin üstünlüğü söz konusu değil, bunu bir savaşa dönüştürürseniz, kaybeden siz olursunuz” dedi.
Hastanın olduğu bir evde stres vardır, evdeki herkes bir şekilde bu hastalıktan ve stresli durumdan payını alır. Anne ve baba çocuğuna bakamamanın getirdiği psikolojik stresi “yetersiz ebeyenler olma halini” yaşarlar. Kendilerini suçlarlar. Bu ruh hali aile içindeki ilişkilere sirayet eder. Anneanneler, babaanneler, anneler ve babalar birbiriyle tartışabilir, büyükler anne ve babayı eleştirebilir, dolayısıyla gergin bir ortam oluşabilir.
İşler yolunda gidiyorsa sorun olmaz genelde. İşler kontrolden çıktığında evde sorunlar baş göstermeye başlayabilir. Böyle stresli durumlarda işin çözümü basit aslında: herkes kendi çocuğuna bakacak. Yani anne kendi çocuğuna anneanne ya da babaanne de kendi çocuğuna bakacak, yani anne ya da babaya. İş bölümü böyle yapılırsa huzur sağlanır. Ancak genellikle bizde herkes çocuğa odaklandığı için psikolojik baskı, ev içi stres herkesi etkiliyor. Ne yazık ki böylesi aile ortamı da çocuğu ciddi oranda kötü etkiliyor ve tedaviyi geciktiriyor. Stresin insan sağlığı açısından en büyük düşman olduğu söylenebilir. Bir insanın immün (bağışıklık) sistemini daha sağlıklı tutmasının yolu daha az stresli bir yaşamdan geçiyor. Evdeki herkes aynı şeyi istiyor aslında, çocuğun iyileşmesini. Ancak kişilerin içine düştüğü yetersizlik kaygısı aile içindekilerin birbirini suçlamasına neden oluyor, bu da işi daha çıkılmaz hale sokuyor.
Onlarla konuşurken dikkat etmeniz gereken noktalar var. Birincisi; onların duygularını, kişiliklerini kesinlikle kabul edeceksiniz, saygı göstereceksiniz. Peki her dediğini yapacak mıyız, elbette hayır. Çocuğumuzu eleştireceğiz, ancak bunu yaparken onun kişiliğini değil, davranışlarını eleştireceğiz. Onun kişiliğine, bedensel ve ruhsal bütünlüğüne saygı göstermek, her ne olursa olsun onu koruma altına almak, dokunulmaz kılmak çok önemlidir. Ancak yanlış yaptığı şeyleri de yani davranışlarını da eleştirmek önemlidir. Ama ne yazık ki bizler davranışları eleştirmiyoruz, “Sen aptalsın zaten, geri zekalısın. bir türlü anlamıyorsun, hep böyle birisin” diyerek, onun kişiliğine saldırıyoruz. Oysa ki; çocuğumuz herhangi bir duygusunu ifade ettiğinde, bu öfke, kızgınlık, korku, üzüntü olabilir, “hayır korkmana gerek yok, korkacak ne var”, “burada üzülecek ne var” gibi konuşmalar yanlıştır. Zira bunları söyleyerek aslında çocukların duygularını yok saymış oluyoruz.
İlk olarak onun duygularını kabul etmeliyiz. Örneğin çocuğunuz okulda arkadaşını her hangi bir nedenle itmiş ya da ona vurmuş olsun. Konuştuğunuzda ona çok kızdım o yüzden ona vurdum dediğinde “evet senin kızmanı anlıyorum, ancak birine kızmak onu vurmanı haklı çıkarmaz, bu davranışın doğru değil” şeklinde konuşmak daha uygun olur. Böylece ona davranışının doğru olmadığını anlatmış oluruz. Hislerini inkar etmesini değil. O zaman bir yandan çocuğun benliğine ve hislerine saygı duymuş oluyorsunuz ve koşulsuz bir sevgi gösteriyorsunuz, öte yandan davranışını eleştiriyorsunuz. Diğer yandan çocuğumuzun her yaptığını onaylandığımızda da şımarık çocuklarımız ortaya çıkıyor.
Genellikle 2-2.5 yaş civarında çocuklar inatlaşma dönemine giriyor. Bu dönemdeki bir çocuğa “hayır” demek sorunu çözmez. Onunla inatlaşmak size bir şey sağlamaz. Bu inatlaşmada ebeveynlerin çok çaresiz kaldıklarına tanık oluyoruz çoğu kez. Bunu bir savaşa dönüştürürseniz, kaybeden siz olursunuz. Zira bir çocukla inatlaşmada ebeveynlerin herhangi bir üstünlüğü yoktur. Böyle zor dönemlerde çocukların dikkati çabuk dağılır. Ona mümkün olduğunca hayır demeden daha çok ilgi duyabileceği başka bir alternatif geliştirmek ya da onun dikkatini dağıtmak daha yerinde bir çözüm olabilir.
İHA