Güncelleme Tarihi:
Her pazar saat 12.30’da Star TV’de “Evim Mis Evim” adlı televizyon programıyla ekranlara dönüş yapan Cem Davran ile hem Şehir Tiyatroları’nda “Doğum Günü Partisi” hem İstanbul Halk Tiyatrosu’nda “Alevli Günler” oyununu hem de aile yaşantısı üzerine çok özel bir sohbet gerçekleştirdik.
Ailenizde oyuncu var mıydı, oyunculuk merakı nereden geldi?
Ailemde oyuncu yok ama rahmetli babam uzun yıllar sinemada prodüksiyon amirliği ve Şehir Tiyatroları aksesuar şefliği yaptı. Sektörün içinde olmasının elbette katkısı oldu. Öyle ya da böyle oyunculuk çocukluk hayalimdi.
Oyuncu olmanızı aileniz nasıl karşılamıştı?
Engel olmak veya desteklemek konusunda çok aktif davranmadılar. Sadece zamanın tiyatrocularının yaşadığı trajedilere tanık oldukları için her anne-baba gibi ufak tefek endişeleri vardı. “Tiyatrocu ol ama bir de mesleğin olsun” tadında korumalara ihtiyaç duyarlardı. Bahriye Subayı olmamdan mühendisliğe kadar uzanan geniş bir yelpazenin içinde dolandılar kısa bir süre, sonra bir baktılar ki çocuk tiyatroyla kafayı bozmuş bir kere. Sonuç olarak babam ve annem el yordamıyla ve sonsuz bir sevgiyle karşıladılar olan biteni.
“EVİM MİS EVİM SIRADAN BİR DEKORASYON PROGRAMI DEĞİL”
"Evim Mis Evim" programında her zaman olduğu gibi tekrar Gaye Cankaya ile görüyoruz sizi. Ayrılmaz bir ikili oldunuz bu programda. Bunun bir sebebi var mı, program nasıl gidiyor?
Evim Mis Evim her pazar saat 12.30’da Star TV’de artık. Uzun yıllar, yüzlerce bölüm yaptığımız çok başarılı bir işti. Televizyon konseptinde bence hep var olması gereken bir format. Renkli, faydalı, sit-com tadında ilerleyen bir kuşak programı. Zaten enteresan bir izlenme oranı var. Neredeyse diziler kadar yüksek bir performans yakalıyor. Gaye Cankaya zaten tiyatrocu bir arkadaşım, dostum. Program boyunca hem dekoratif işleri yürütüyoruz hem de kavuklu-pişekar yöntemiyle fon oluşturuyoruz. Evim Mis Evim birçok açıdan sıradan bir dekorasyon programı değildir, ince ayar bir izlencedir. İnsanların mekanlarını da hayatlarını da renklendiren bir iştir. Evde iş yaparken ya da duvar boyarken şarkı mırıldanmakla başlar, darbeli matkapla toz yutarak devam eder.
İki tiyatro oyununda görüyoruz sizi. Bu oyunlardan biraz bahseder misiniz?
Şu sıralar hem Şehir Tiyatroları’nda “Doğum Günü Partisi” oyununda hem de İstanbul Halk Tiyatrosu’nda “Alevli Günler” oyununda oynuyorum. Alevli Günler uzun bir aradan sonra tiyatroya dönüş oyunum oldu. İki yılı aşkın bir zamandır oynuyoruz. Irmak Bahçeci’nin yazıp Yıldıray Şahinler’in yönettiği bir oyun. Oyunun konusu ile ilgili “inanmayı ve inanç özgürlüğünü anlatmaya çalışıyor” diyebilirim ayrıntısını ise izleyicilerimiz oyuna geldikleri zaman göreceklerdir.
Alevli Günler'in kadrosu da bir hayli iyi oyunculardan oluşuyor. Bu ekip nasıl kuruldu?
Alevli Günler ekibi olarak zaten eski dönem arkadaşlarıyız. Özellikle Yıldıray Şahinler ve Bahtiyar Engin’in çabalarıyla oluşan ve yürüyen bir organizasyonuz. Ben ve Erkan Can, dostlarımızın küçük bir çağrısıyla derhal sahneye attık kendimizi. Birbirine hem sahnede hem de hayatta sırtını dönebilenlerden oluşan küçük ama sağlam bir kadroyuz.
“80’LER PROJESİNDE BAZI TEKNİK SIKINTILARI AŞAMADIK”
Şu sıralar 80'ler dizisinde aslında ilk başlarda yer alacağınız ama sonradan vazgeçtiğiniz konuşuluyor. Bunun aslını sizden öğrenebilir miyiz?
80’ler projesinde bazı teknik sıkıntıları aşamadığımız için yer alamadım. Birol Güven kadim dostumdur. Başarılı olmasını dilerim. Bambaşka projelerde çalışma arzumuzu hala saklı tutuyoruz.
www.cemdavran.com.tr adresli blogunuzda bazı yazılarınızı gördüm. Nereden çıktı yazı yazma fikri, bunu profesyonelleştirmeyi düşünüyor musunuz?
Kendimi bildim bileli yazarım ve yazmayı severim. Yaklaşık üç yıl önce kendi blogumu kurdum ve yazdıklarımı paylaşmaya başladım. Aslında günlük tutma yaklaşımını sundum merak edenlere. Süreç içinde samimi bir sofraya dönüştü. Kendi gazetemi çıkarıyor gibiyim öte yandan. Ben kendimi hep “hikaye anlatıcısı” gibi görürüm. Bunu profesyonel ya da amatör yapmak ikincil bir konu. Yazmak apayrı bir disiplin gerektiriyor ama heyecan verici.
Sizi yıllardır ekranlarda görüyoruz çok fazla anınız vardır elbette ama sinema, televizyon veya tiyatro fark etmez yaşadığınız en enteresan olayı sorsam ne söylersiniz?
Kuşkusuz “İki Kere Kiki” Late-Night Show’unda gerçekleşen “Ne dedin sen?” (tokat) olayı. Sadece tanıklık etmiş olsam da trajik bir durumdu. Üzerinden çok yıllar geçti ama hala hafızalarda. Tiyatro, sinema ve televizyonda yüzlerce anım var. Kahpe Bizans tek başına bir hatıra yumağıdır mesela. Zaman zaman üniversite söyleşilerinde anlatıyorum küçük küçük mutfak hikayeleri.
”ÇOCUKLARIM SAĞLAM İKİ DOSTUM”
Biraz da ailenizden bahsedecek olursak iki çocuğunuz vardı değil mi, şimdi kaç yaşındalar, neler yapıyorlar?
Büyük oğlum Hür Can (19) müzik okuyor, küçük oğlum Ali (15) lisede. Sağlam iki dostum onlar. Sakındığım, özendiğim, hüzünlendiğim, sevindiğim.
Çocuklarınızla aranız nasıl? Rahat ve eğlenceli bir baba portresi çiziyorsunuz ama çocuklarınız nasıl bulur sizi?
Benim muhteşem bir babam vardı. Onun çizgisini yakalayıp azıcık ileri götürmeye çalışıyorum. Çocuklarım zaman zaman disiplinli, zaman zaman eğlenceli bir baba görüyorlar muhtemelen. Onlara sınırsız ve tartışmasız verebildiğim en önemli şey sevgi. Birlikte büyüyoruz aslında. Bu arada, uçaklardaki anonsu da unutmadan yaşamaya çalışıyorum:“Kabin basıncında azalma olduğunda, oksijen maskeleri otomatik olarak açılır. Çocuklu yolcuların önce kendi maskelerini, sonra çocuklarının maskelerini takmaları rica olunur.”
“MÜKEMMEL BİR ANNELERİ VAR”
Kaç senelik evlisiniz? Eşiniz çalışıyor mu, çocuklarınızla ilgili kararlar alırken eşinizle genelde aynı tarafta mı olursunuz?
22 yıllık evliyim. Çocuklarla ilgili konularda hep ortak karar veririz. Tartışırız, konuşuruz. Mükemmel bir anneleri var. İlk çocuktan itibaren eşim çalışmayı bıraktı. Buna da birlikte karar vermiştik.
Ailenizle sık göremiyoruz sizi, popüler olmak sizi rahatsız ediyor mu?
Yıllardır en çok dikkat ettiğim konu bu. Ailemin ortalıkta olmasını istemedim, çok da iyi yapmışım. Yaptığım işi bir kenara koyarsak biz sıradan bir aileyiz. Ünlü olmakla ilgili rahatsızlıklar yaşadığım oldu, oluyor ama memnunum her şeye rağmen. Gereğinden fazla ulaşmak, dokunmak isteyenlere karşı, önemsediğim alanları, duyguları koruyarak hatırı sayılır bir sistem oluşturdum hayatımda. Ünlü biriyim farkındayım ama o kadar.
”BİRAZ BULDUMCUK OLDUM”
Sizin internetle aranız nasıl, çocuklarınızı bu alanda özgür bırakıyor musunuz yoksa kısıtlamalar var mı?
Uzun zaman mesafeli durduğum ama şimdilerde fazlasıyla ciddiye aldığım bir konu internet. Çocuklarım da yaşıtları gibi internetle haşır neşir tabii. Baba olarak yalnız internette değil yaşamın diğer alanlarında da oğullarımı takip ediyorum. Bazen yakın temas yöntemiyle bazen çaktırmadan, uzaktan, köşedeki cafe’ye oturup izleyerek. İki tane delikanlıyı fazlaca rahatsız etmeden kolluyorum kendimce. Geç de olsa Twitter ve Facebook’a katıldım, gayet memnunum. Yavaş yavaş konunun mantığını kavradım ve sessizce ilerliyorum. Hatta enteresan internet projeleri bile oluşturdum. Kısacası biraz buldumcuk oldum.
Son olarak yakın zamanda çektiğiniz "Bir Ses Böler Geceyi" filminin vizyon tarihini ve konusunu öğrenebilir miyiz?
“Bir Ses Böler Geceyi” Ahmet Ümit’in aynı adlı romanından sinemaya aktarılan bir proje. 23 Mart’ta gösterimde olacak. Ersan Arsever ustanın yapımcılığı ve yönetmenliğinde çekildi. Alevi inancının ve sol düşüncenin cümleleriyle insanı, yaşamı anlatmaya çalışan naif bir film, mistik bir hikaye. Saf olana, iyi olana, güzel olana doğru insani bir arayışı ve bu arayıştaki kırılma anlarını yine insanca aktaran cesur bir çalışma.
Tüm sorularımızı içtenlikle yanıtlayan Sevgili Cem Davran’a çok teşekkür ediyoruz.
Röportaj: Nilay Uzun