Güncelleme Tarihi:
Bu Son Olsun filminin tartışmasız en iyi oyuncularından Ferit Kaya’yı tiyatro oyunlarından ve dizilerden de tanıyorsunuz. Mavi Gözlü Dev filminden sonra Umut Vadeden Erkek Oyuncu kategorisinde 2 kez ödül alan Kaya ile, emin adımlarla ilerlediği oyunculuk kariyerinden aile yaşantısına kadar birçok konuda sohbet ettik.
(Biz aslında keyifli sohbetimize aşağıdaki sorulardan çok önce başladık tanışır tanışmaz. Sadece kelimeden ibaret olmayan samimiyeti ses kayıt cihazını açmayı bile unutturdu, öyle diyeyim.)
Ailenizi tanıyarak başlayalım mı?
Liseyi bitirene ailemle birlikte yaşıyorduk. 2002 yılında okul için İstanbul’a gelince ben onlar Diyarbakır’da kaldı. Doğu’daki her kalabalık aile gibi bizimki de öyle, 3 ağabeyim ve 3 ablam var. Bir ağabeyim Sinema-TV mezunu ve o işle meşgul. Annem ev hanımı, babam ise emekliliği yaklaşan bir işçi. Anadolu’daki birçok aile gibi benimki de mütevazı bir hayat yaşıyor.
Oyunculuk serüveniniz nasıl başladı?
6. sınıftayken bir hocam vardı, bizi tiyatroya götürmeye başlamıştı. “Tiyatro da neymiş?” deyip kaçardım. Bir gün ağabeyimin arkadaşının aracılığıyla tiyatroya gittik; Işıl Kasapoğlu rejisinde Onikinci Gece adlı oyun. Orada çocukların burnuna kırmızı boyalar sürüyorlardı, benimkini de boyadılar. Tuvalete gidip kendimi görünce çok beğendim, eğlendim o halimle. Sanırım bendeki alt yapı o gün oluştu. Sonra lise tiyatrosu, Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin tiyatrosu… Üniversitenin Tiyatro Anadolu isimli tiyatrosunda misafir olarak oynadım. Ardından Mimar Sinan Üniversitesi’nin sınavlarını kazandım. İlk geldiğimde diksiyonum bozuktu ama hocalarım bana güvendiler, sonuçta teknik bir sorundu bu. Eğer bu işi seviyorsan ve hayatını adamayı göze almışsan çok çalışmalısın ki ben de öyle yaptım ve çalışmaya devam ediyorum.
“Ailemi ikna etmede TV çok işime yaradı”
Ailenizin oyunculuğa bakışı nasıldı? Kararınızı nasıl karşıladılar?
Hayatında hiç tiyatroya gitmemiş bir ailem vardı ve karşı çıkışlar oldu tabii. Annem ve babam doktor, mühendis olayım istiyorlardı. İki ağabeyim çok destek oldu bana. Ben mücadele ettim, sınavı kazandım. Ne zaman ki bir dizide rol aldığımı gördüler, o zaman değişti tavırları. Bilmemenin etkisi böyle işte, oysa tiyatro daha değerli diziye oranla. Televizyonun etkisi onların ikna olması açısından çok işime yaradı ama (Gülüyor). Tabii onları da anlıyorum. Babam tek maaşla 7 çocuğunu da okutmaya çalışmış bir işçi. Bilmediği bir mesleği yapsın istemiyor oğlu.
Şu anda devam ettiğiniz tiyatro oyunları var mı?
2 sene üst üste Tiyatro Adam ile Serdar Akar süpervizörlüğünde Albay Kuş oyununu oynadık. Bu yıl da İkinci Kat 0.2 Tiyatrosu ile tanıştım. Aut isimli bir oyun sahneliyoruz. Özgür Özgülgün ve Alper Kul’un yazdığı, futbolda şike, şiddet ve arkasında dönen olayları anlatan bir oyun. İki haftada bir cuma-cumartesi günleri saat 21:00’da İkinci Kat’ta izleyicilerle buluşuyoruz. Tiyatro hayatımızda hep olmalı zaten ki kendimizi kaybetmeyelim (Gülümsüyor).
Komediyi seviyor musunuz?
Komediyi seviyorum evet. İlk tiyatro sınavında Midas’ın Kulakları oyununda berber rolünü Diyarbakır şivesiyle oynamış ve bütün jüriden alkış almıştım. Albay Kuş oyunumuz da komediydi ve gelen tepkilerden iyi bir oyun olduğunu da söyleyebilirim.
Kaç kez sahnelendi?
102. İstanbul’un bütün semtlerine gittik. Çekirdek çitleyip izleyen teyzelerden “Yalan söylüyor” diye müdahale edenlere kadar çeşit çeşit seyirciye oynadık (Gülüşmeler). İnanılmaz derecede keyif aldık.
“Tiyatro oyunum için paslı demir taşıdım”
Sinema ve tiyatro arasında aldığınız haz da farklı değil mi?
Bakış açısı ve yaklaşımı da farklı. Diziyi herkes maddi kaygılarla yaptığından onu zaten bir kenara koymak lazım. Sinema ve dizi setinde her şey hazır oluyor rejisinden kostümüne kadar ama tiyatroda öyle değil. Tiyatroyu para kazanmak için yapmıyorsanız, hakikaten hayata karşı bir derdiniz varsa ve oynadığınız tekste yönelmişseniz işler biraz değişiyor. Mesela ben Aut oyunu için paslı demir taşıdığı bilirim İstiklal Caddesi’nde. Bunu yaşadıktan sonra dizi setlerindeki o şaşalı durum yanıltabilir insanı. Yolun başındaysanız “televizyona çıkma” durumunun verdiği ilgiye kendinizi kaptırabilirsiniz. Dolayısıyla tiyatro bu durumu törpülüyor. Oynadığınız oyun kötüyse kötü hissedersiniz, iyiyse müthiş bir haz duyarsınız. Zaten oyuncu kendi için yapar tiyatroyu, anlatmak istediği bir derdi vardır.
Bir de Al Pacino’nun verdiği bir örnek var: Sinemadaki oyunculuk yerde duran bir ip üzerinde yürümeye benzer, düşme derdiniz yoktur. Tiyatroda o ip 10 metre yüksektedir ve düştüğünüzde her şey biter.” Bence de böyle bir fark var.
Bu Son Olsun filmindeki karakteriniz nasıl şekillendi? Siz bir şeyler kattınız mı bu role?
Senaryo yazıldıktan sonra Orçun ile sürekli konuşuyorduk rol üzerine. Mesela karakterin şapka takmasını birlikte kararlaştırdık. Bu rolün referansı da Yılmaz Güney’in filmi olduğu için bir örneğimiz de vardı. Ben de gazoz kapaklarını ezerek mahmuz yaptım ve yapıştırdım çizmenin arkasına. Diğer yandan 10 yıldır İstanbul’da yaşayan Adanalı bir çocuk olduğu için şiveyi biraz kırmaya çalıştım. Aktör olma sevdasıyla Yılmaz Güney’i bulmaya gelmiş, naif bir karakter. Çok severek oynadım gerçekten.
“Bu Şaban’a benzedi”
Belki sizin kullandığınız mimiklerden belki karakterin özelliklerinden kaynaklı, yeni bir Kemal Sunal izliyor gibi hissettim ben. Benzer yorumlar geldi mi?
Kovboy Ali karakteri, oyunculuğa gönül vermiş, Yılmaz Güney’i bulmanın peşinde, Kovboy ali filmini belki 500 kere izlemiş biri. Ama onun saflığı, içtenliği ve duygusal tarafı Şaban karakterine çok benziyor. Sette oynarken bile “Bu Şaban’a benzedi” denildi. O karakterin yapısından kaynaklı ama bence. Yoksa Kemal Sunal’ın yanına yaklaşmam mümkün bile değil.
Film ile ilgili size gelen eleştiriler nasıl?
Etrafımdakilerden, internet sitelerinden, sosyal medyadan takip etmeye çalışıyorum yazılıp çizilenleri. Beğenenler çok överken, beğenmeyenler de hiç iyi bir şey söylemiyor. “Fena olmamış” diyene rastlamadım. İkisinin ortası yok yani. Şu da var ki yaptığınız işin bitmiş halini izledikten sonra her zaman daha iyisini yapabileceğinizi düşünüyorsunuz. Bence de bizim film çok daha iyi olabilirdi. Bu kötü olduğu anlamına gelmiyor elbette. Biraz maddi biraz teknik sorunlar da yaşandı. Çok zor bir iş zaten film çekmek. Orçun ile Şükrü “Hadi film çekelim” deyip zorlu bir işin için girdiler. İyi ya da kötü eleştiriler olsa da filmden çıkan biri filmin derdini anlıyor. Eleştirenler başka bir boyutu ile eleştiriyor genellikle sinematografik açıdan.
Son zamanlarda beğendiğiniz hangi yerli filmler var?
Bir Zamanlar Anadolu’da başucu filmim olabilecek kalitede benim için. Müthiş bir sinema şaheseri olduğunu düşünüyorum. Nuri Bilge Ceylan’ın doruk noktası bence. Önceki filmlerini de çok beğenmiştim ama bu filmde başka bir göz ve tarzla çekilmiş bir hal var. Ve ilk defa tiyatro kökenli bir kadroyla çalıştı, bu da bize umut oldu tabii onunla çalışmak için (Gülüyor).
Yakın zaman olmasa da Yılmaz Güney’in filmleri benim için özeldir. Bambaşka bir yönetmendi o. O devirde bu tür filmler çekmek her babayiğidin harcı değil. Siyasi olayların içinde sosyolojik olayları işlemedeki gösterdiği cesaret takdire şayan. İnce çizgisi olan, çok yaralı dertleri işlemiş ve biz de o filmleri izleyip izleyip durmalıyız.
“Öyle Bir Geçer Zaman ki’den ayrılıyorum”
“Öyle Bir Geçer Zaman ki” dizisindeki rolünüz devam ediyor mu?
Son bir bölüm daha çekip ayrılıyorum diziden çünkü senaryonun gidişatı bunu gerektiriyor. Artık dizi ailenin kendi hikayesine, onların ilişkilerine döndüğü için siyasi kanat işlenmemeye başlandı. İzleyici de siyasi durumlar yerine kaynana ile gelinin kavgasını izlemeyi daha çok seviyor bir yandan. Senaryo gereği siyasi kısım pek fazla işlenmediğinden ben de mutsuzdum. Senaristimiz Coşkun Irmak da zorlanıyordu diye düşünüyorum. Onun için birlikte karar verdik, ayrılmam kesinleşti.
Size gelen projelerde oynayacağınız karaktere mi yoksa senaryo, yönetmen ya da oyuncular gibi detaylara mı bakıyorsunuz?
Sinema filmi ise işler biraz değişiyor. Bu konuda biraz daha rahat davranıyorum. 7-8 filmde tek bir sahnem var mesela. Projenin senaryosunun iyi olması tabii önemli, kötüyse oynamak istemem ama daha çok karakter beni etkiliyor, seviyorsam oynuyorum. Sinema filmi zaten çok kıymetli bir iş olduğundan, iyi film de kötü film de iyidir bana göre (Gülümsüyor).
12 Eylül darbesine farklı bir bakış açısı getirmeye çalıştıkları filmleri için izlenip iyi ya da kötü bir yorum yapılmasının onları mutlu edeceğini dile getiren Ferit Kaya, ayrıca devam eden Aut oyunları için de tüm tiyatroseverleri beklediklerini dile getirdi. Soğuk havaya rağmen sıcak sohbetiyle işimizi keyifli hale getiren Ferik Kaya’ya çok teşekkür ederiz.
Röportaj: Hanife Yaşar
Fotoğraf: Melin Kahraman