Güncelleme Tarihi:
Prof. Dr. Ülkem Çakır, 11 Mart Dünya Böbrek Günü kapsamında yaptığı açıklamada, böbrek hastaları için ‘iyi yaşamın’ 4 kuralını anlattı, önemli uyarılar ve önerilerde bulundu.
Düzenli egzersiz yapın
Özellikle son bir yıldır Covid-19 pandemisi nedeniyle ister istemez hareketsizlik had safhaya ulaştı. Ancak gerek böbrek sağlığını korumak, gerekse böbrek hastalığıyla mücadele etmede düzenli egzersiz yapmak kilit rol oynuyor. Düzenli egzersiz; özellikle de haftanın en az üç günü yapılacak 45 dakikalık tempolu yürüyüş, böbreklerin kanlanmasında büyük önem taşıyor. Hareketsiz (sedanter) yaşamdan uzak durmak, böbrek hastalığıyla mücadele sürecinde destek sağlıyor.
Günde mutlaka 1,5-2 litre su için
Böbreklerin işlevlerini iyi yapabilmesi için en temel ihtiyacı, su. İçtiğimiz suyla kandan süzülen zararlı maddeler idrar haline getiriliyor ve vücudumuzdan ancak bu şekilde uzaklaştırılıyor. Vücudumuzda yeterli miktarda su bulunmadığında böbreklerimiz çalışmak için çok daha fazla güç harcıyor ve yıpranması hızlanıyor. Bu nedenle böbrek hastalarının yaşam kalitelerini artırmaları amacıyla her gün mutlaka 1,5-2 litre su içmeleri gerekiyor.
Aşırı tuz tüketiminden kaçının
Dünya Sağlık Örgütü günde 5 gram, yani bir tatlı kaşığı tuzdan fazla tüketilmemesi konusunda uyarırken, ülkemizde günlük tuz tüketimi 18 gramı buluyor. Fazla tuz sağlığımız ve böbreklerimiz için tam bir düşman olduğundan tuzu azaltmak böbrek hastalığı tedavisinin en önemli basamağını oluşturuyor. Yemeklere tuz eklemeye gerek yok, zira hiç tuz eklemediğimizde bile sebzelerden 2 gram tuz alıyoruz.
Fazla kilolarınızdan kurtulun
Kilo almak obezitenin yanı sıra idrarda protein kaçağına da yol açıyor. Bu nedenle sağlıklı diyet ve düzenli egzersizle fazla kiloları vermek ve ideal kiloyu korumak çok önemli. Günümüzde çocuklarda da obezite hızla yaygınlaştığı için böbrek hastalığı çocuk yaşta da görülür hale geldi. Çocukların hareketsiz kalmalarının mutlaka önüne geçmek, sağlıklı beslenmeye ve spora özendirmek gerekiyor.
Tedavide bu hatayı yapmayın
Günümüzde kronik böbrek hastalığı yönetimi ve tedavisindeki mevcut yaklaşımın, böbrek fonksiyonlarındaki kaybın yavaşlatılmasına odaklandığını ve genellikle hastalara çok fazla söz hakkı tanınmadan, kendilerinden sıkı diyet ve ilaç kullanım kurallarına uymalarının beklendiğini belirten Çakır şöyle diyor: “Oysa bu hastalık merkezli yaklaşım, hastaların önceliklerini ve değerlerini tatmin edici bir şekilde yansıtmadığı için başarısız olabilir. Unutulmamalıdır ki, böbrek hastalığı ile yaşayan insanlar da, her şeyden önce iyi yaşayabilmek ve sosyal işlevselliklerini sürdürmek, kısacası yaşamları üzerinde kontrol sahibi olmak hakkına sahiptirler. Hastaya değil, hastalığa odaklı yaklaşım, hastalıklarının yönetimi ve tedavisine anlamlı bir şekilde dâhil olmadıklarından dolayı, hastaların temsiliyetini ortadan kaldırır. Hastalığın izleminde hastaların ve tedavi ekibinin birlikte hareket etmesi, hastaların tedavi sürecindeki duygu ve düşüncelerinin dikkate alınması çok önemlidir. Hastaların bu süreçte aktif olmaları, tedavileriyle ilgili daha memnun olmalarına ve böylece daha başarılı klinik sonuçların elde edilmesine yardımcı olmaktadır.”