Güncelleme Tarihi:
“Toplumumuzun batılılaşma süreci, anne-baba tutum ve davranışlarını etkileyerek geleneksel modellerin yerine modern anne-babalığın gelmesini mecburi kılmıştır. Yalnız bu geçiş, biraz sancılı yaşanmakta ve anne-babaların çocuklarını yetiştirirlerken neyin doğru, neyin yanlış olduğuyla ilgili sağduyularını da önemli ölçüde erozyona uğratmış bulunuyor” diyen Klinik Psikolog Çiğdem Çalkılıç Taylor, çocuk yetiştirme konusunda ailelere önerilerde bulunuyor.
Modern anne-babalık modelleri, batılı yazar ve uzmanların yazdığı (çoğu yeterli olmayan) tercüme kitaplarından ya da yerli uzmanların yönlendirmelerinden yararlanılarak öğreniliyor. Bu durumda anne ve baba kendi sağduyularından çok, şu kitapta bu yazıyor bir diğerinde şu, okulumuzda konuşan uzmanımız da şunu söyledi gibi çoğunlukla “içselleştirilemeyen” bilgilerle güvensiz ve daha çoklukla tutarsız davranabiliyor.
Bireyselleşen çocuğa nasıl yaklaşılmalı?
Bırakın çocuğunuz kendi kararını kendisi versin ama bunu hangi yaşta ve hangi üslupla öğretmek gerekir? Öncelikle çocuğun psikolojik gelişiminden haberdar olmak gerekir. Çocuğun psikolojik gelişimi derken anne-çocuk arasındaki ilk bebeklikten başlayarak gelişen kişilik gelişimi kastediliyor. Kişilik gelişimi bir anda olan bir şey değil, uzunca bir döneme yayılan bir süreçtir. Anne, çocuğunu sadece fiziksel olarak değil aynı zamanda psikolojik olarak da doğurur ve babanın bu süreç boyunca yoğun katkı ve desteği gerekir.
Bir bebeğin anne ve babasından gördüğü ilgi, sevgi, şefkat ve anlayış, işin temelidir. Daha sonrasında anneden “ayrılma ve bireyselleşme” yolunda adımlar atan bebeğe/çocuğa anne ve baba nasıl yaklaşmalıdır? Anne ve baba çocuğu tanımak, onun yeteneklerini anlayıp ona göre yönlendirmek ve çocuğun büyümesine rehberlik etmekle yükümlüdür. Çocuk da kendi başına bir bireydir, yalnız “yetişkin” değildir. Batılılaşma serüveninde ülkemizde bu yüzden pek çok evde çocuk, anne ve baba arasında sınırlar ve roller iyice şaşmıştır. Kim çocuk, kim anne ve baba, kim neye karar verir iyice kafalar karışmıştır. Bazı evlerde uç örnekler yaşanmakta “çocuk imparatorlukları” hüküm sürmektedir. İşin temeli öncelikle şudur; çocuk bir yetişkin kadar kıymetli bir bireydir fakat bir yetişkin değildir. Bir çocuğun anne ve baba adında iki yetişkine ihtiyacı vardır.
Çocukla bir yetişkinmiş gibi konuşmamak ve yaşına uygun beklentiler içinde olmak gerekir. Örneğin, üç yaşlarına kadar çocuğu paylaşma konusunda zorlamamak ve çevresindekilerle sahip olduğu şeyleri kendi isteği dışında paylaşması konusunda baskı yapmamak gerekmektedir.
İki yaşla birlikte yavaş yavaş ne giyeceği ve annenin çocuk için uygun bulduğu yemekler arasından hangi miktarda yiyeceği sorulur. “Aç mısın? Kaç köfte yiyeceksin? Üşüdün mü?” gibi çocuğun kendisi ile ilgili farkındalığını arttırmak ve muhakemesini geliştirmek üzere tutum ve davranışları belirlemek gerekmektedir.
Anne ve babaların genellikle yaptıkları “çocukları yerine” düşünmek, hissetmek ve harekete geçmektir. Bu durum çocuğun kendi kendisiyle ilgili düşünme, muhakeme etme ve harekete geçme mekanizmasına ket vurmaktadır. Böylelikle tüm sorumluluklar anne ve babaya devredilmekte, büyüme süreci aksamaktadır. Anne ve baba çocuğa kendilerinden “ayrı” bir birey olarak görülürse, varsayımlarla hareket etmekten çok çocukla birlikte, çocuğu tanıyarak ve onun bu alandaki becerilerini geliştirmeye çalışarak ilişki kuracaklardır.
Çocuklar bir yaşına geldiklerinde, pek çok şeyi daha iyi anlar hale gelirler fakat bu davranış kontrollerini kazandıkları anlamına gelmez. Genel üslup olarak neyi sevip neden hoşlandığı, nelere becerileri olduğunu tanımak üzere ilişki kurmak gerekmektedir.
Genelde anne ve baba ne yapmak istemiş ve yapamamışsa ya da kendisi nelerden hoşlanıyorsa bebeği ve çocuğu onlara yönlendirmekte ve kimi zaman zorlamaktadırlar. Bunu ayırt etmeyi öğrenmek gerekmektedir. Çocuğun yaşı ilerledikçe bir birey olma bilincini de geliştirecek şekilde davranmak hem sorumluluk vermek ama hem de yaşına uygun kararları almasına yardımcı olmak gerekmektedir.