Güncelleme Tarihi:
“Ben 30'lu yaşlarında bir kadınım. Çocuk sahibi olmak istemiyorum. Bunun üzerinde çok düşündüm, eşim de ben de bu karardan dolayı mutlu ve huzurluyuz. Sorun şu ki annem bu konuda inanılmaz derecede üzgün ve bu durum onunla olan ilişkime zarar veriyor.
Annemin çocuk konusunda verdiği tepkiye çok şaşırdım. Bana arkadaşlarının hepsinin torun sahibi olduğunu, kendisinin olamayacak olmasının kalbini kırdığını söyledi. Ayrıca yalnız ve kimsesiz öleceğimden endişe ettiğini söyledi. Tüm olağan beklentileri (eğitim, kariyer, vb.) karşılamak için çabalamama rağmen, bir şekilde annem için yeterince iyi değilmişim gibi hissediyorum. Çocuklar hakkındaki pasif agresif yorumları, sanki hayatım önemsiz ya da anlamsızmış gibi kendimi değersiz hissetmeme neden oluyor.
Ona karşı sempatik olmaya ve sıkıntısını anlamaya çalıştım, ancak özellikle düşüncelerimi duymakla hiç ilgilenmiyor gibi göründüğü için annemle iyi bir ilişki sürdürmeye çalışmak giderek zorlaşıyor. Annemle ilişkim devam etsin istiyorum ama işler tıkanmış gibi görünüyor. Ben de artık kendimi geri çektiğimi hissediyorum çünkü anlaşılmamak, duygularının önemsenmemesi çok acı verici.”
The Guardian’a demeç veren kadının bu sözleri aslında hiç de yabancı değil. İşte benzer durumlar yaşayan insanların kendi anlatımlarıyla hikayeleri…
İKİ TANE TORUNU VAR, MUTLAKA BENDEN DE OLSUN İSTİYOR
Burcu S. (37)
Eşimle 2016’da evlendik. İkimiz de evliliğimizin ilk yıllarında çocuk istemediğimiz konusunda hemfikirdik. Evliliğe alışmaya, kendimize zaman ayırmaya ve birlikte başladığımız yeni hayatın tadını çıkaracağımıza dair birbirimize söz verdik. Nitekim öyle de oldu.
Evlendikten iki üç yıl sonra hem eşimin ailesi hem de benim ailem tarafından ara ara, “Eee var mı çocuk planı?” yoklamaları başladı. Bu soruya ilk başlarda “Nasip, kısmet, daha erken” gibi cevaplar veriyorduk. Bir süre sonra bu konuyu kendi aramızda konuşmaya başladık. Sonra fark ettik ki aslında biz çocuk sahibi olmak istemiyoruz. İki kişilik bir hayat bize yetiyor, bir çocuğun sorumluluğuna hazır hissetmiyoruz. İleride hazır hisseder miyiz, fikrimiz değişir mi bilmiyoruz ama yakın gelecekte iki kişi yaşamaya devam etmek istiyoruz.
Kendi aramızda bu kararı aldıktan sonra ailelerimizin çocuk soruları bizi biraz daha rahatsız etmeye başladı. En başta net bir çizgi çekme konusunda tereddüt etsek de zaman geçtikçe bizden bir bebek haberi alamayan ailelerimiz, “Yaşınız geçiyor, ne zaman çocuk yapacaksınız?” diye üstümüze gelmeye başladı. Biz de bu baskılar artınca çocuk sahibi olmak istemediğimizi söyledik.
En başta onları geçiştiriyoruz sandılar ama ciddi olduğumuzu anlayınca çok şaşırdılar. Eşimin ailesi daha anlayışlıydı. Birkaç yoklamadan sonra çocuk konusunda bize soru sormayı bıraktılar. Benim ailem özellikle de annem ise kıyamet kopardı desem yeridir. "Çocuksuz evlilik mi olur"lar, "Yaşınız iyice geçince çok pişman olacaksınız"lar, "Yaşlanınca kapınızı çalacak kimseniz olmayacak"lar havada uçuşuyordu.
En son “Beni torundan mahrum ettin” dedi. Abimin iki tane çocuğu olduğunu hatırlatınca da “Onların babaannesiyim ama senin yüzünden anneanne olamayacağım” diye sitem etti. Evleneli önümüzdeki ay sekiz sene olacak ama annem hâlâ çocuk istemediğimiz konusunda ikna olmuyor. Bu konuda ara ara laf sokmaya, sitem etmeye devam ediyor ve ben artık annemle bir araya gelmek istemeyecek durumdayım. Kendimi, eşimle kararımızı, isteklerimizi ve hislerimizi anlatmaktan o kadar yoruldum ki bazen "Uzak durmak en iyisi" diyorum.
MENOPOZA GİRECEĞİM HÂLÂ ÇOCUK İSTEMEDİĞİME İKNA OLMADI
Güliz V. (42)
Ben ailenin en küçük çocuğuyum, benden büyük bir abim bir ablam var ikisi de evlendi ve çocukları var ama buna rağmen annem yakamı bir türlü bırakmıyor. Şu anda 42 yaşındayım bu yaşıma kadar evlenmeyi hiç düşünmedim, bundan sonrası için de düşünmüyorum ama büyük konuşmak da istemiyorum. Yarın bir gün gerçekten her anımı onunla yaşamak isteyeceğim biri çıkar karşıma ve belki 50 yaşındayken evlenirim bunu kimse bilemez. Bildiğim tek şey var o da çocuk istemediğim.
Çocukları çok severim, aram da çok iyidir, çocuk bakımına dair pek çok detaya da hâkimin ama hayatımın hiçbir döneminde çocuk isteğim olmadı. Yirmili yaşlarımda da böyleydi şimdi de böyle. Daha gençken bunu konuştuğum her insan "Bir müddet sonra anne olma içgüdüsü gelecek ve deli gibi anne olmak isteyeceksin" dedi. Neredeyse menopoza girecek yaşa geldim ama o his bana bir türlü gelmedi.
Anneme bir türlü çocuk sahibi olmak istememenin normal bir şey olduğunu anlatamıyoruz. "O kadar iyi bir anne ve eş olursun ki senin gibi birinin bu fırsatı kaçırmasına gönlüm razı olamıyor" diyor. Arkadaşlarının eşi dostu komşusu sürekli bana uygun adaylar çıkarıyor ceplerinden. Geçen gün "Falancanın oğlu varmış, evlenip çocuk sahibi olmak istiyormuş artık, o da evlenmemiş senin gibi ama şimdi istiyormuş" dedi. "Ama o artık çocuk istiyormuş ben hâlâ istemiyorum" dedim. Elini başının arasına aldı tüm gün "Migrenim tuttu" diye dolaştı evin içinde. Sonra bir kendine geliyor gibi oldu ve konuyu yine aynı yere getirmeye çalıştı. Bu sefer de "Anne ben menopoza gireceğim, ne çocuğundan bahsediyorsun hâlâ?" dedim. Bu sefer yatak döşek yattı, günlerce kendine gelemedi.
Ciddiye almayayım diyorum olmuyor, dalga geçiyorum olmuyor, sürekli aynı konu önüme gelip duruyor ve bundan gerçekten aşırı sıkıldım.
'SOYADIMIZ NASIL DEVAM EDECEK?' BASKISI YÜZÜNDEN BABA OLMAK İSTEMİYORUM
Kenan U. (32)
Ailemin tek çocuğuyum. Babamın ailesinde de tek erkek çocuğum. Amcamın iki tane kızı var. Ailenin tek erkek çocuğu olmak, 'soyadını devam ettirecek kişi' olarak anılmak daha çocukluk yıllarımda başladı. Dedem, babaannem, babam, amcam hatta eş dost akrabalar bile ailenin soyunu benim devam ettireceğimi söyleyip duruyordu. Yıllar geçti, lise bitti, üniversite bitti ve ben okuduğum alanda eğitimime devam etmek için yurt dışına gitmek istedim. Gerçeklerle işte o zaman yüzleştim.
Babam, “Kaç yaşına geldin, okulun da bitti yurt dışı nereden çıktı? İşini eline al da bir yuva kur” deyince çok şaşırdım. "Yıl olmuş kaç, mezun olup evlenme baskısı mı kaldı?" diye düşündüm. Babama bu eğitimin benim için çok önemli olduğunu evlenmek için de henüz çok küçük olduğumu anlattım. Tabii kendisi benim yaşımdayken evlenmiş hatta çocuk sahibi olmuş olduğu için söylediklerim ona mantıksız geldi. Ama annemin de devreye girmesiyle yatıştı ve ben bir sene süreyle yurt dışına gittim.
Açıkçası yaşadığımız şeyi çok fazla ciddiye almamıştım. "Babam işte, eski kafa, ne gördüyse onu öğretmek istiyor, sorun yok" diyordum. Eğitim bitti, yurda döndüm ve iyi bir yerde işe başladım. Kısa bir süre sonra yine “Evlen de torun sevelim artık” lafları dolaşmaya başladı. Yine “Daha erken, şu an evlilik düşünmüyorum” sözleriyle cevap veriyordum ama babam artık ikna olmuyordu. Baskının boyutu artmaya başladı, “Sen ailenin tek erkek çocuğusun. Soyumuz devam etmesin mi?” lafları başladı.
Bir söyledi iki söyledi derken ben istemsizce evlilik fikrinden iyice uzaklaştığımı fark ettim. Daha 20’li yaşlarımdaydım ve bu baskı canımı çok sıkıyordu. Babam bu konuyu açtıkça inadına bir kızla tanışmak dahi istemiyordum. Özel hayatımı da psikolojik olarak bitirmişti. Yani bırak da biraz çalışayım, insanlarla tanışayım, kendimi keşfedeyim, gezeyim, tozayım değil mi? Hayır. O nasıl erkenden evinin adamı çocuğunun babası olmuşsa ben de olmalıydım.
Bu zamana kadar hiçbir sevgilimi aileme söyleyemedim çünkü öğrenir öğrenmez “Ne zaman evleniyorsunuz?” diye boğmaya başlayacaklar.
İlk başlarda annem de babam gibiydi ama bunun beni ne kadar üzdüğünü, onlardan uzaklaşmama neden olduğunu anlayınca yumuşadı. Her evlilik ve çocuk konusu beni biraz daha uzaklaştırıyordu ve en sonunda ayrı eve çıkma kararı aldım. Ara sıra hâlâ “Ailemin torun sahibi olma hakkını ellerinden mi alıyorum?” diye düşündüğüm oluyor, kendimi sorguluyorum. Ama bir çocuğun dünyaya gelmesine sebep olmak sırf birileri torun sevsin motivasyonu ile olmamalı. Çocuk çok büyük bir sorumluluk ve kişi bunu gerçekten istemeli, hazır olmalı. Ben hazır değilim ve istemiyorum da.
Şimdi 32 yaşındayım ve ne evlenmek ne de çocuk sahibi olmak istiyorum. Belki hep böyle düşünüyordum belki de babam başta olmak üzere ailemin yaptığı baskılar beni aile kurma kavramından uzaklaştırdı.
* * * * *
Yukarıdaki hikayeler size de tanıdık geldi mi? Sadece bizim toplumumuzda değil dünya genelinde ailelerin çocuklarına ‘Çocuk yap’ diye baskı yapması çok sık karşılaşılan bir durum.
Peki aileler, çocuklarının anne ya da baba olmak istemediği düşüncesini neden kabul edemiyor? Bu baskı, kabul edememe durumu çocukların hayatını nasıl şekillendiriyor ve en önemlisi çocuk gibi önemli ve mahrem bir konunun bu kadar yüksek sesle konuşuyor olması ne kadar sağlıklı?
Konu hakkında tüm merak edilenleri Uzm. Klinik Psikolog Berkay Ateş yanıtladı.
KAFALARINDAKİ AİLE YAŞANTISINA ÇOCUKLARI DA SAHİP OLSUN İSTİYORLAR
1- Ailelerin ‘Çocuk yap’ baskısının temel sebebi ne olabilir?
İnsanoğlunun en temel motivasyon kaynağı hayatta kalmak ve soyunu sürdürmektir. Aslında bu, insanın değil doğadaki tüm canlıların ortak motivasyon kaynağıdır. Hepimiz doğuştan fizyolojik olarak üreme ve soyunu devam ettirme güdüsüne sahibiz. Halihazırda bizlerin dünyaya gelmesi kararını almış ve soyunu sürdürebilmeyi ‘başarmış’ ebeveynlerimizin doğal yatkınlıklarının bizlerin de dünyaya çocuk getirmesi olması şaşırtıcı değil. Bizim bu yaşımızda düşünemediğimiz birçok ayrıntıyı bizden önce yaşayan, tecrübe eden ve düşünen büyüklerimiz, her zaman yaptıkları gibi çocuklarına bu bilgileri aktarma gayretine giriyorlar.
Mesela onların yaşlarına geldiğimizde yaşanabilecek yalnızlığı gözlemliyorlar. Dünyada en farklı duygulardan biri olan torun sevgisini de tatmak istiyorlar elbette. Kendi çocuklarının anne baba olması durumunda kendilerinin çocukları tarafından daha iyi anlaşılabileceğini de düşünüyorlar. Onların kendi büyüklerinden ve hayatlarından öğrendikleri, bolluk bereketin ailenin genişliğinden gelmesi öğretisi de bugünkü çiftlerin iki kişilik rezidans yaşantısıyla ters düşüyor. Kafalarındaki ‘aile’ yaşantısına çocuklarının da sahip olmasını istiyorlar. Dediğim gibi altında anlattıklarım ve daha fazlası olmak üzere biyolojik, evrimsel, kültürel, psikolojik ve sosyolojik birçok sebep yatıyor.
2- Ailelerin torun sevme merakı çocuklarında ‘Ailemi mutlu etmek için çocuk yapmalıyım’ düşüncesine neden oluyor mu?
Eğer çift çocuk yapmak istemiyorsa elbette bu durum ortaya çıkabilir. Hepimiz doğduğumuzdan itibaren bir şekilde kendimizi ebeveynlerimizi memnun etme telaşı içinde buluyoruz. Onların hayır duasını almak veya çocukken onlar karşısında yetersiz olmamak bizim için hayat boyu çok önem kazanıyor. Verdikleri ‘görevleri’ yerine getirebilmenin, onları memnun edebilmenin en kestirme yolu olduğunu hissediyoruz. Hatta yanımızda olmasalar bile içimizde bir yerlerde sanki bizi izliyorlar, onların onay ve takdirini kazanmak için gayret gösteriyoruz. Elbette aile, torun istediği zaman bunu yerine getirebilmek, onları memnun etmeye ve onay almaya alışmış olan evli çiftler için önem kazanıyor. Bunun sonucunda çiftler ailelerini memnun etmek için, kendileri o kadar niyetli olmasalar da çocuk yapmayı düşünebiliyorlar.
AİLELER ÇOCUK YAPMAMA FİKRİNİ CEVAP OLARAK KABUL ETMİYOR
3- Eninde sonunda çocuk sahibi olmak isteyenler için ‘çocuk baskısı’ geçiştirilebilir bir konu olsa da hayatı boyunca hiç çocuk istemeyenler için zulüm haline gelebiliyor. Aileler genellikle çocuğunun “Ben anne/baba olmak istemiyorum” kararını anlayamıyor, kabullenemiyor…
Hayat boyu çocuk yapmak istememek bir tercih meselesi. Kimsenin bir tercihini veya zevkini zorla şekillendiremezsiniz. Ailelerinin torun baskısına maruz kalan evli çiftlerdeki bireyler, iç dünyalarında bir çatışmaya sürüklenebiliyorlar. İçlerinden gelmiyor olmasını aileler cevap olarak kabul etmeyebiliyor ve saygı duymayabiliyor. Doğduğumuzdan itibaren sanki elimize bir el kitabı sıkıştırılıyor ve bu hayatın nasıl yaşanması gerektiğinin kuralları öğretiliyor. Bunlar gelenek, görenek, örf, adet ve benzeri kültürel miraslar. Önceki toplumların yaşadıkları deneyimler, doğrular ve yanlışlar bizlere aktarılarak hayatı nasıl yaşamamız gerektiğine dair bazı fikirler sunuyor. Bazılarımız bu fikirlere sıkı sıkıya sarılırken bazı insanlarsa kendi hayatlarını kendi kural ve gelenekleriyle yaşamak isteyebiliyor. Bu durumda geleneklere bağlı ailelerle, hayatlarını kendi koyduğu kurallarla yaşamak isteyen çocuklar arasında buna benzer konulardan çatışma yaşanabiliyor.
4- Bir bireyin çocuk sahibi olmak istememesini sürekli ailesine kabul ettirmek zorunda kalması kişide nasıl etkiler yaratır?
Tabii ki yıpratıcı bir süreç. Bu baskının devam etmesi ve süregiden tartışmaların yaşanıyor olması kişide içsel bir çatışma ortaya çıkabilir. Bu çatışma, yaşam stresi yüksek ve psikolojik sağlamlık seviyesi yeterli değilse kişide genetik olarak yatkınlığı bulunan bazı psikolojik patolojileri tetikleyebilir. Yaşamın anlamına dair sorgulamalar, depresyon, anksiyete bozuklukları, öfke patlamaları vb. gibi birçok sonucun ortaya çıkmasına zemin hazırlayabilir. En başındaysa ailelerinin beklentilerini karşılayamamanın getirdiği yetersizlikle alakalı çatışmalar bulunuyor olabilir.
5- Çocuk sahibi olmak istemeyip ailesi tarafından tepki gören insanlara neler önerirsiniz?
-- Her zaman olduğu gibi açık iletişim. Aileleriyle açık iletişim kurarak bu konuda kendi fikirlerinin ne olduğunu onlara kendi açılarından anlatmaları fayda sağlayabilir.
-- Tabii ki ‘Ben istemiyorum’ dedikten sonra kimseye açıklama yapmalarına gerek olmadığını düşünüyor olabilirler ama açıklama yapmadıkları taktirde, kendilerini doğru biçimde ifade etmedikleri zaman ailelerinin bu konuyla ilgili her bir sözü kişilerde rahatsızlık yaratabilir.
-- Ailelerin de çocuklarının kararlarına saygı duyması gerekiyor. Aileler, çocuklarını dünyaya getirdikleri ve uzunca bir süre onlar hakkında kararları kendileri aldıkları için bu alışkanlık ve yatkınlıktan kopamıyor. Çocuklarının kaç yaşına geldiğini, bir birey olup olmadığını çok fazla düşünmeden kendi talep ve isteklerini dile getirebiliyorlar.
-- Sonuçta çocukları kendi gözlerinde hep ‘çocuk’ olarak kaldığı için onların kendi karar mekanizmalarına sahip bağımsız birer yetişkin olduğunu kabullenmek zor olabiliyor. Onlar da bu konu üzerinden bir içsel çatışma yaşıyorlar.
ÇOCUK KONUSUNUN ÇOK SIK KONUŞULMASI SAĞLIKLI DEĞİL
6- Çocuk yapıp yapmama konusunun sürekli ve bu kadar yüksek sesle konuşulması, insanın hayatını çok derinden etkileyecek bir karara başkalarının da dahil olması ne kadar sağlıklı?
En başta, bunun bu kadar konuşulması sağlıklı değil. Kişilerin yönelimi veya isteği varsa buna bile zarar verebilir. Bu durum, kişi tarafından baskı olarak algılanmaya başlarsa bu defa sadece çocuk yapma konusu değil, evlilik veya ilişki sürdürme isteği bile zarar görebilir. Bu kadar önemli bir konuda diğer insanların yönlendirme veya yorum yapmaları doğru değil.
Onlara, çift eğer daha düşünmemişse henüz çocuk konusunu düşünmüyor olduklarını söylemek, bu konu hakkında yapılacak göndermelerin veya söylenen sözlerin evliliğe ve ilişkiye zarar verdiğini güzel bir dille ifade etmek gerekiyor. Bu durumda ailelerin tutumları da önemli. Bazı aileler daha kontrolcü ve baskıcı olabiliyor. Bazı aileler tam tersi. Kontrolcü ve baskıcı olan aileler bazen 'hayır'ı cevap olarak kabul etmeyebiliyor. Onların bizden torun bekliyor olma isteklerini anlıyor ve bunu hoş karşılıyor olduğumuzu fakat evliliğin şu anki sürecinde fizyolojik, hormonal, psikolojik, ekonomik vb. sebeplerden dolayı bunu henüz düşünmüyor olduğumuzu ifade etmemiz gerekiyor. Bunu kabullenebilmeleri için bunları daha kararlı ve kendinden emin biçimde ifade edebiliriz. Bunun ardından da kendimizi birçok konuda çocuk yetiştirmeye hazır hissediyor dahi olsak şimdilik çocuk yapma fikrinden uzak olduğumuzu ve hayatımızın geri kalanında bunu isteyip istemeyeceğimizi bilemeyeceğimizi ve hiçbir zaman çocuk yapmayacak olmanın da masada yatan bir seçeneğimiz olduğunu belirtmek uygun olabilir.
HAYAL ETTİKLERİ AİLEYİ KAYBETMEK YAS SÜRECİ DOĞURUYOR
Ailelerin kabullenmesi önemli, çünkü yıllarca kendi çocuklarının ailesi ve torunları için kurdukları zihinlerindeki ‘aile’ yaşamının gerçekleşmeyeceği korkusuyla yüzleşmeleri gerekiyor. Temelde gelecek için kurdukları hayaldeki çocukları ve torunlarının da içinde olduğu aileyi fikir olarak dahi kaybetmek bir yas süreci doğuruyor. Kayıp, beraberinde yası getirir, kaybettiğimiz ne olursa olsun. Kafada kurulan bir hayalin gerçekleşme ihtimalini kaybetmek de yası doğurabilir. Kabullenmeye kadar geçen süreçte onlara bizim de hassas davranmamız gerektiğini unutmamak gerekir.