Güncelleme Tarihi:
Son yıllarda normal doğuma olan ilginin yavaş yavaş artmaya başladığını memnuniyetle görüyoruz. Bu konudaki görüşlerini Op. Dr. Hakan Çoker'den aldık.
Normal doğum oranlarının artırılması amacıyla sezaryen ameliyatının muhtemel negatif etkileri ön plana çıkarılmaya çalışıldı. Bu sayede annelerin isteğe bağlı sezaryen ameliyat tercihlerinin azaltılması amaçlandı. Ancak yoğun kampanyalara rağmen istatistiklere baktığımızda devlet kurumları ve özel hastanelerde sezaryen oranlarının yine kabul edilemez seviyelerde olduğunu görüyoruz.
Peki, nerede hata yapıyor diye düşünebiliriz. Yanlış bir noktadan sonuç almaya çalışıyor olabilir miyiz? Belki de sezaryen ameliyatının negatif yanlarını anlatmaktan çok, annelerimizin ve bebeklerinin normal, daha doğrusu doğal bir doğumla kaybettiklerini yeniden hatırlamakla işe başlamalıyız.
Kimse bebeğe ne istediğini sormuyor!
Doğum yapacak aileler ve onların sorumluluklarını alan sağlık profesyonelleri sürekli neyin iyi olduğunu kendilerini merkeze alarak soruyor ve bu cevaplara göre isteklerini belirliyorlar. Korkan bir anne ağrısız bir doğum isterken, zamanı kısıtlı olan bir doktor da her şeyin planlı olmasını istiyor. Ama bu arada kimse dünya ile o anda tanışacak bireyin ne istediğini sorgulamıyor. Kimse bebeğe ne istersin diye sormuyor?
Gerçekten bebekler doğumda ne ister?
Hiç beklemediği bir anda, huzurla annesinin rahminde yatarken, birden açılan bir pencereden birinin veya birşeylerin onu çekip çıkarmasını, sonra birçok müdahaleye maruz kalmayı, daha sonra da hiç bilmediği bir ortamda, hiç bilmediği kişilerle yanlızlaştırılmayı mı?
Yoksa binlerce yıldır mükemmel bir uyumla çalışan hormonlarımızın kontrolünde, sakin ve güvenli bir ortamda huzur içinde doğumun ardından, ona sevgi ile seslenen, kollarını açmış onu bekleyen bir annenin sıcak göğsüyle buluşmak mı? Siz olsanız hangisini seçerdiniz? Kocaman kıpkırmızı ama tatsız bir hormonlu çilek mi? Yoksa şekli albenili olmasa da yediğinizde müthiş bir tat bırakan dağ çileği mi?
Bence doğru soruları sormakla başlamak lazım. Sezaryeni kötülemenin kimseye faydası yok. Çünkü sezaryen mükemmel bir kurtarma ameliyatıdır. Hatta en sevdiğim ameliyatlardan biridir. Doğru olan, unuttuğumuz doğumun büyüsünü yeniden hatırlamaktır.
Doğum bir hastalık değil!
Günümüzde doğum bilimine baktığımızda birçok hastanemizde müdahaleli doğumların çok arttığını fark etmemek mümkün değil. Medikalize doğumlar adını verdiğimiz bu doğumlarda annelerin aç bırakılma, lavman, rutin serum takılması, hareket özgürlüğünün kısıtlanması, vajinal kesi olarak bilinen epizyotomi, sürekli bebek kalp seslerinin izlenmesi gibi etkinliği bilimsel olarak kanıtlanamamış birçok rutin müdahaleye zorunlu maruz bırakıldıklarını hepimiz biliyoruz. Hatta bunlara karar verilirken annenin görüşünün bile alınmadığını üzülerek fark ediyoruz.
Tüm bu müdahalelerin gerekli olduğu durumlarda uygulanması anne ve bebek yararına olurken, bu müdahalelerin istisnasız her gebede rutin olarak uygulanması birçok olumsuzluğu beraberinde getirmektedir. Bunun yanında değişik anestezi yöntemlerinin modern doğum biliminde anneler için vazgeçilmez bir yenilik olarak sunulduğunu görüyoruz. Medikalize doğumlarda bu anestezi yöntemleri olumlu yanları ile anlatılırken, olumsuz yanlarından hiç bahsedilmediğini hepimiz biliyoruz.
Oysa doğumun bir hastalık olmadığını tüm bilimsel otoriteler kabul etmekte ve normal doğumu destekler gözükmektedir. Evet, doğum bir hastalık değildir. Bedenimizin ilkel beynin kontrolünde yaptığı fizyolojik bir eylemdir. Yani başka bir deyişle, gerekli ortamlar sağlandığında bedenimiz ve bebeğimiz uyum içinde çalışarak, mükemmel bir doğum yapma yeteneğine sahiptir.
Bebeği nasıl meydana getireceğini içgüdüsel olarak bilen bedenimiz, bu bebeği nasıl doğuracağını da bilir. Tıpkı diğer memelilerde olduğu gibi doğum yapma bilgisi ve gücü içimizde saklıdır ve binlerce yıldır genetik olarak aktarılmaktadır.
Yani doğum normal ve doğal bir eylemdir. Risksiz gebelik grubundaki birçok gebeden biriyseniz, bu mükemmel işleyişe yapılacak her bir müdahale doğumun mükemmel doğal gidişini bozar.
Her bir küçük müdahale, bir sonraki müdahaleye zemin hazırlar. Örneğin aç bırakılırsanız, enerjinin sağlanabilmesi için serum takılması zorunlu olur. Serum takılması hareket özgürlüğünüzü kısıtlar ve sizi yatağa bağlı kılar. Hareketsizlik yerçekiminin olumlu etkilerini kullanmanızı engeller ve doğum kasılmalarını daha şiddetli hissetmenize sebep olur. Artan rahatsızlık hissi karşısında yardım talebiniz artar ve anestetik ilaçları daha fazla tercih edersiniz. Bu kısır döngü devam eder ve sonunda medikalize bir doğumla sonuçlanmış doğum hikayenizle baş başa kalırsınız.
Doğal ve aktif doğum mümkün olduğunca müdahale edilmeden, gerekli duygusal ve fiziksel desteğin sağlandığı ortamlarda yapılan doğumun genel adıdır. Bir teknikten çok bir felsefedir.