Güncelleme Tarihi:
Vücudumuzda kırmızı kanı taşımakla sorumlu olan damarlar iki ana grup olarak sınıflandırılabilir: atardamarlar ve toplardamarlar. Atardamarlar, kalp tarafından pompalanan temiz kanın bacaklarımıza taşınmasından, toplardamarlar ise kas tarafından oksijeni kullanılmış “kirli kanın” kalbe geri dönmesinden sorumludur. Bu dönüş, hemen cildin altında yerleşmiş olan yüzeysel toplardamarlar ve kasların içinde yerleşmiş olan derin toplardamarlar aracılığı ile sağlanır. Kanı kalbe geri pompalayan sistem bacaklarımızdaki kaslardır. Yürüdüğümüz zaman veya bacaklarımızı hareket ettirdiğimiz zaman kaslarımızın kasılması ile birlikte toplardamarlar sıkıştırılır ve kan kalbe doğru pompalanır. Ancak bu hareket, yerçekimine karşı yapılmış bir harekettir. Yerçekimi kanı kendine doğru çekmek için güç gösterir. Yani kanın ayak bileklerinde toplanma eğilimi olur. Bu da ayak bileğinde kan miktarını, basıncı arttırır ve damar hastalıklarının istenmeyen sonuçları ortaya çıkmaya başlar.
Bunun önüne geçebilmek için vücudumuzda elbette bir takım savunma mekanizmaları gelişmiştir. Bunlardan biri de toplardamarların içindeki kapakçıklardır. Bu kapakçıklar kanın yukarı doğru akışı sırasında açılır ve sonrasında kanın geri kaçışını önlemek için tekrar kapanır.
Bacak bacak üstüne atıldığı sırada atardamarlar ve toplardamarlar baskı altında kalır. Atardamarların duvarı toplardamarlara göre çok daha kalındır. Bu nedenle atardamarların tıkanma ihtimali çok düşüktür. Ancak toplardamarların duvarı çok incedir. En ufak baskı altında bile büzüşebilirler. Bu tarz oturma nedeni ile diz arakasında bulunan ve kasların arasında yer alan ana toplardamarın baskı ile kapanma ihtimali vardır. Böyle bir ihtimal gerçekleştiği takdirde diz altında yer alan damarlardaki kan tam boşalamadığından, bu bölgede basınç artacak ve bu bölgede dolaşım bozulacaktır. Ancak şunu da ifade etmek gerekir ki, hiç kimse varis oluşturacak kadar uzun süre bacak bacak üstüne atarak oturamaz.
Elimizde bacak bacak üstüne atarak oturmanın varis oluşturacağı yönünde hiçbir bilimsel veri yok” diyen Aksoy sözlerine şöyle devam etti: “Temel bulgular ve bireysel deneyimler üzerinden fikir yürütebiliriz. Bugün biliyoruz ki uzun süre hareketsiz kalmak, kandaki hücrelerin yapısını bozmakta ve hücrelerin birbirlerine yapışmalarına ve küme oluşturmalarına neden olmakta. Yürüdüğümüz ve bacak kaslarımızı çalıştırdığımız andan itibaren bu eğilim tersine dönmekte ve kanın eski akışkanlığı sağlanmakta. Bu veriden yola çıkarak, uzun süre bacak bacak üstüne atmanın ve hareketsiz kalmanın, aslında varis sıkıntısından çok daha önemli bir sağlık problemi olan bacak damarlarında pıhtı oluşması riskini artırdığını öne sürebiliriz.
Aksoy; “Varisi olan kişilere baktığımızda, %80’inin en az bir akrabasının da varisi olduğunu görmekteyiz. Bu da aileden aldığımız genlerin, varis oluşumunda ne kadar önemli olduğunu göstermekte. Bu nedenle, bazılarımızın daha doğarken varisle olan maça 1-0 yenik çıktığını söylemek herhalde yanlış olmaz. Ama varisten korunmanın birçok yolu var. Düzenli spor yapmak iyi yollardan biri. Tercih ettiğimiz sporlar, aynı ritmi düzenli sürdürebileceğimiz yürüyüş, koşu, yüzme gibi faaliyetler olmalı. Gün içinde uzun süre oturmak veya ayakta durmak zorunluluğu varsa daha varislerimiz çıkmadan varis çoraplarını kullanmayı adet edinmek gerekir. Ve elbette, sabahları olmayan ama akşama doğru artan bacak ağrısı ve şişlik, kaşıntı, gece krampları olması halinde bir hekime başvurulmalıdır” şeklinde açıklamalarda bulundu.