Güncelleme Tarihi:
Uzman Klinik Psikolog Selin Erekli, zihinsel hastalıkların belirti ve tanılarının karmaşık olabildiğini, ruh sağlığı uzmanlarının bu tanıları koyarken çok zaman harcadığını, aşırı konuşmanın bazı durumlarda öz güvene işaret edebilirken, bazı zihinsel hastalıkların belirtileri arasında da yer alabildiğini belirtti.
Erekli, aşırı konuşmanın asla tek başına bir tanı kriteri olmayacağını ve herhangi bir zihinsel hastalık için spesifik olmadığını vurguladı ve tanı koymak için bir uzmana başvurmanın gerektiğini belirtti.
Psikiyatri Uzmanı Doç. Dr. Cemil Çelik, bunlara ek olarak insanların yaşlandıkça yalnızlık duygusunu azaltmak için daha fazla konuşma ihtiyacı duyduklarını, yaş ilerledikçe, yaşam deneyimleri hakkında konuşmak, geçmiş anılarını ve hatıralarını paylaşma eğiliminde olduklarını ve bu durumun daha fazla konuşmaya yol açabileceğini belirtti.
Florida'da lisanslı bir terapist olan Dr. Carolyn Rubenstein Daily Mail’e yaptığı açıklamada her ne kadar çok konuşmak tek başına bir zihinsel bir sorununun göstergesi olmasa da, sohbet etmeden karşısındakine söz hakkı vermeyen, sadece kendisi konuşan, aşırı konuştuğunun farkında bile olmayan insanlarda, bu durumun dört olası nedenini sıraladı.
DİKKAT EKSİKLİĞİ HİPERAKTİVİTE BOZUKLUĞU (DEHB)
DEHB, dikkat eksikliği, hiperaktivite ve dürtüsellik gibi belirtilerle karakterizedir. Hiperaktiviteye bağlı olarak, bir kişinin konuşma hızı ve miktarı artabilir. Bu durumda, aşırı konuşma DEHB'nin bir belirtisi olabilir. DEHB olan bireylerin konuşma davranışları çeşitlilik gösterebilir.
Psikolog Selin Erekli, seans odasında, sosyal ortamda sıklıkla karşılaştığı davranışları şöyle listeledi:
Söz kesme: DEHB'li bireyler, konuşurken düşünceleri arasında hızlı geçiş yapabilirler. Bu nedenle, sözlerini kesip başka bir konuya geçebilirler. Bu, konuşmalarının bazen düzensiz veya kesintili olmasına neden olabilir. Ortamda bir başkasının sözünü kesebilecekleri gibi kendi sözlerini de başka konuyla kesip bölebilirler.
Dikkat dağılması: DEHB, dikkat ve odaklanma sorunlarına yol açabilir. Bu nedenle, konuşma sırasında dikkatleri kolayca dağılabilir. Aniden başka bir şeye ilgi duyabilir, dikkatlerini kaybedebilir veya konuşulanlara tam olarak odaklanamayabilirler.
Aşırı konuşma: Bazı DEHB'li bireyler, aşırı konuşma eğiliminde olabilirler. Sürekli olarak konuşarak çevrelerindeki insanları rahatsız edebilirler. Bu durum, düşüncelerini ifade etme arzusu, enerjik bir kişilik veya dürtüsel davranışlarla ilişkilendirilebilir.
Erekli, DEHB'li bireylerin konuşma davranışlarının, her bireyde farklılık gösterdiğini, bazılarının daha çok söz kesme veya dikkat dağılımı yaşarken, diğerlerinin aşırı konuşabildiğini, tedavi ve destek ile bu davranışların yönetilebileceğini söyledi.
DEHB, genellikle çocukluk döneminde teşhis edilen yaygın bir bozukluktur ancak son yıllarda yetişkinlere konulan teşhislerde de artış görülmüştür. Tipik olarak 12 yaşından önce ortaya çıkan DEHB'nin başlıca belirtileri arasında dikkatsizlik ve hiperaktif-dürtüsel davranışlar yer alır. DEHB'si olan kişiler, diğer belirtilerin yanı sıra sürekli olarak huzursuz olabilir, belirli bir göreve konsantre olmada zorluk yaşayabilir, aşırı konuşabilir, başkalarının sözünü kesebilir ve dikkati kolayca dağılabilir. (Kaynak: Daily Mail)
Dr. Rubenstein, DEHB'li bireylerin akıllarına gelenleri filtrelemeden söyleyebileceğini, bunun genellikle sınıfta konuşma sırasını beklemekte zorlanan çocuklarda görülmekle birlikte yetişkinlerde de sık rastlandığını, yetişkinlerin de sabırsız davranıp diğer kişinin konuşmayı bırakmasını beklemeyebileceklerini veya karşılarındaki kişiler ilgilerini kaybetseler bile nefes almadan konuşmayı sürdürebileceklerini ifade etti.
DEHB'li bireylerin konuşma davranışlarının çeşitli şekillerde etkilenebileceğini belirten Doç. Dr. Cemil Çelik, bu bireylerin karakteristik konuşma davranışlarını şu şekilde sıraladı:
Söz kesme: DEHB'li bireyler, sık sık başkalarının sözünü kesme eğiliminde olabilirler. Dikkatlerini sürdürmekte zorlandıkları için, başkalarının konuşmasını beklemek yerine kendi düşüncelerini hemen ifade etme eğiliminde olabilirler. Bu, iletişimde bazen sorunlara neden olabilir ve diğer insanlar için rahatsız edici olabilir.
Konuşma sırasını bekleme zorluğu: DEHB'li bireyler, konuşma sırasını beklemekte zorlanabilirler. Sabırsızlık, acelecilik ve dikkatsizlik, toplu konuşma durumlarında sırayı beklemeyi zorlaştırabilir. Bu nedenle, grup sohbetlerinde veya toplantılarda konuşma sırasını kaçırabilirler.
Dinleme zorluğu: DEHB'li bireyler, konuşulanı dikkatle dinlemekte zorluk çekebilirler. Dikkatlerini sürdürmek ve konuşulanları takip etmek, onlar için daha zor olabilir. Bu nedenle, bir konuşma sırasında eksik bilgiye veya yanlış anlamalara neden olabilirler.
Aşırı konuşma: DEHB'li bireyler, bazen aşırı konuşma eğiliminde olabilirler. Sürekli olarak konuşma, başkalarının dikkatini dağıtabilir ve iletişimde dengeyi bozabilir. Diğer insanların katkıda bulunma veya düşüncelerini ifade etme fırsatını engelleyebilirler.
Doç. Dr. Cemil Çelik, DEHB'li bireylerin bu tür konuşma zorluklarının, kişiden kişiye değişebildiğinin ve şiddetinin farklılık gösterebildiğinin altını çizdi ve ekledi: “Bu tür zorluklar, DEHB'nin belirgin bir özelliği olabilir ve kişinin günlük yaşamında sosyal etkileşimlerini etkileyebilir. DEHB teşhisi konmuş bir birey için, terapi, ilaçlar ve stratejiler gibi çeşitli yöntemlerle bu tür konuşma zorluklarına yardımcı olunabilir. İyi bir sağlık profesyonelinin rehberliği altında, bireysel ihtiyaçlara uygun bir tedavi planı geliştirilebilir.”
Otizmli bireylerin konuşma davranışlarının kişiden kişiye büyük ölçüde değişebileceğini, bununla birlikte, otizmle ilişkili bazı ortak konuşma ve iletişim kalıpları olduğunu söyleyen Doç. Dr. Cemil Çelik, bu kalıpların genelleme olduğunun ve tüm otizmli bireylerin bunları sergilemeyeceğinin altını çizdi.
Çelik, bazı otizmli bireylerin dinleyicinin ilgi veya katılım düzeyini dikkate almadan, kendi ilgi alanları veya kendileri için önemli olan konular hakkında kapsamlı bir şekilde konuştuklarını veya konuşurken başka bir şeyle meşgul olabildiklerini, bunun da kendi kendine konuşma izlenimi verebildiğini belirtti.
Otizmli birçok bireyin tipik konuşma alışverişlerinin ileri geri doğasında zorluk yaşayabileceğine, sosyal ipuçlarını başlatmakta veya bunlara yanıt vermekte veya tipik sosyal karşılıklılıkta bulunmakta zorlanabileceğine dikkat çeken Çelik, bunun da diğer kişiyi dinlemiyormuş gibi görünmelerine neden olabileceğini belirtti.
Çelik, ayrıca bazı otizmli bireylerin daha sınırlı bir kelime dağarcığına sahip olabileceğini veya konuşmalarında tekrarlayan ifadeler ve cümleler kullanabildiğini, bunların otizmle ilişkili yaygın iletişim özellikleri olsa da rahatsızlığı olan tüm bireyler için geçerli olmadığını önemle vurguladı.
Psikolog Selin Erekli, otizmli bireylerin çok fazla konuşabildiklerini veya belirli konulara yoğun bir şekilde odaklanabildiklerini, kendi kendine konuşmanın otizmli bireyler arasında yaygın bir davranış olabileceğini belirtti ve ekledi:
“Bu, iç sesle düşünmek veya anlam kazandırmak amacıyla sesli olarak konuşmak şeklinde olabilir. Bunun nedeni, dil ve iletişim becerilerindeki zorluklar, sosyal etkileşim eksikliği veya sakinleştirici bir mekanizma olarak kullanılması olabilir. Karşısındaki dinlememe davranışı da otizmli bireyler arasında görülebilir, ancak bu tüm otizmli bireyler için geçerli değildir.”
Otizmin kesin bir nedeni bulunmuyor ve araştırmalar, bozukluğun erken beyin gelişimini etkileyen genetik ve çevresel etkilerin birleşiminden kaynaklandığına işaret ediyor. ABD'de yaklaşık 36 çocuktan birinde Otizm Spektrum Bozukluğu/Yaygın Gelişimsel Bozukluk var. Bu oran erkeklerde yüzde 4, kızlarda ise yüzde 1 olarak saptanmış. Bununla birlikte, ABD'de ortalama tanı yaşının beş civarında olması nedeniyle otizmin tespit edilmesinin oldukça zor olduğu belirtiliyor. Son birkaç yılda giderek daha fazla yetişkine otizm teşhisi konuyor. (Kaynak: Daily Mail)
Dr. Rubenstein, çok konuşmanın tek başına kişiyi otomatik olarak otizmli yapmadığını ancak otistik bireylerin sergileyebileceği bir davranış olduğunu ve otizmin daha çok bir sosyal iletişim bozukluğu olduğunu ifade etti.
KAYGI BOZUKLUĞU
Dr. Rubenstein, sosyal kaygısı olan herkesin sessiz olduğu veya konuşmaya başlamakta zorlandığının yaygın bir yanılgı olduğunu çünkü aşırı konuşmanın da bu kişilerin özelliklerinden biri olduğunu belirtti. Peki bu kişiler kaygılı oldukları zamanlarda fazla konuşarak kaygıyı dağıtmaya mı çalışıyorlar?
Selin Erekli, kaygı bozukluğunun; aşırı endişe, korku ve gerginlik hissiyle karakterize olduğunu, bazı kişilerin, kaygılarıyla başa çıkmak için sürekli konuşma veya sürekli düşüncelerini ifade etme eğiliminde olabildiklerini söyledi ve şöyle devam etti:
“Sosyal kaygısı olan kişiler bazen aşırı konuşarak kaygılarını dağıtmaya çalışabilirler. Konuşmak, kaygıyı azaltma ve rahatlama sağlayabilir çünkü bu durumda dikkatlerini kaygılarından uzaklaştırabilirler. Ancak aşırı konuşma, iletişimde zorluklara yol açabilir ve karşı tarafı da rahatsız edebilir.”
Erekli, bu nedenle sağlıklı bir iletişim için dengeyi bulmanın önemli olduğunu, bu konuda destek alarak kaygı yönetimi tekniklerini öğrenmenin yüzde 50 iyileşme sağladığını vurguladı.
Doç. Dr. Cemil Çelik de her bireyin farklı olduğunu ve kaygılarını farklı şekillerde ifade edebileceğini, sosyal anksiyete bozukluğu olan kişilerin, topluluk içinde veya sosyal etkileşimlerde rahatsızlık hissi yaşayabileceğini ancak bu rahatsızlık hissinin her zaman sessizlik veya konuşma zorluğu şeklinde kendini göstermediğini söyledi.
“Bazı kişiler sosyal kaygı anlarında sessizleşip konuşmaya başlamakta güçlük çekebilirken, diğerleri aksine aşırı konuşabilir. Aşırı konuşma, bazen kaygıyı dağıtmaya çalışma veya dikkati kendilerine çekme amacı taşıyabilir. Bu durum kişiden kişiye değişebilir” sözleriyle sosyal kaygısı olan kişilerin kaygılarını farklı yollarla yönetmeye çalışabileceğine dikkat çeken Çelik, önemli olan şeyin bu kişilerin yaşadıkları kaygının ciddiyetine ve rahatsızlık derecesine odaklanmaları olduğunu ifade etti.
Amerikan Anksiyete Bozuklukları Derneği'ne göre sosyal kaygı bozukluğu 6,8 milyon Amerikalı yetişkini etkiliyor, ancak bu kişilerin yarısından azı tedavi görüyor. Ulusal Sağlık Enstitüleri (NIH), ABD'deki her beş yetişkinden birinin geçen yıl anksiyete bozukluğu yaşadığını tahmin ediyor. (Kaynak: Daily Mail)
BİPOLAR BOZUKLUK
Psikolog Selin Erekli, bipolar bozukluğun, mani ve depresyon dönemlerinin tekrarlayan bir şekilde yaşandığı bir ruh hali bozukluğu olduğunu; mani döneminde, enerji seviyelerinin yükseldiğini ve konuşma hızının artabildiğini, kişinin aşırı konuşma, hızlı düşünce akışı ve zorlukla durabilme gibi belirtiler gösterebileceğini belirtti.
Doç. Dr. Cemil Çelik, manik dönemlerde kişinin aşırı enerjik, heyecanlı, konuşkan olduğunu ve düşüncesizce davranışlar sergilediğini, bu dönemlerde kişinin normalden daha fazla konuşma eğiliminde olabileceğini belirtti ve ekledi:
"Manik dönemde, kişinin öz güveni artabilir, kişi kendini daha iyi hissedebilir. Bu, kişinin daha fazla konuşma eğiliminde olmasına neden olabilir, çünkü düşündüklerini ve hissettiklerini ifade etmek isteyebilirler. Manik dönemde, kişinin düşünce akışı hızlanabilir ve fikirler arasındaki bağlantılar daha hızlı kurulabilir. Bu da konuşmayı hızlandırabilir ve kişinin birçok farklı konuya atlamasına neden olabilir."
YAŞLILARDA YALNIZLIK DUYGUSUNU DAHA FAZLA KONUŞMA İHTİYACINI DOĞURUYOR
Tüm bu zihinsel problemlerin dışında, insanlar yaş aldıkça da daha fazla konuşmaya başlıyor. Bunun altında hangi psikoloji yatıyor?
Doç. Dr. Cemil Çelik, insanların yaşlandıkça daha çok konuşmaya başlamalarının olası nedenlerini şöyle sıraladı:
Sosyal ihtiyaçlar: Yaşlandıkça insanlar genellikle daha fazla zamanlarını yalnız geçirirler. Bu nedenle sosyal ihtiyaçlarını karşılamak için daha fazla konuşma ihtiyacı duyabilirler. Daha fazla konuşmak, yaşlı bireylerin sosyal izolasyondan kaçınmalarına ve kendilerini daha bağlı hissetmelerine yardımcı olabilir.
Daha fazla boş zaman: Emeklilik veya daha az iş yükü, yaşlı bireylerin daha fazla boş zamanları olmasına neden olabilir. Bu boş zamanı doldurmak için insanlar konuşma ve sosyal etkileşim yolunu seçebilirler.
Yaş ve deneyim: Yaş ilerledikçe, bireyler daha fazla yaşam deneyimi kazanırlar. Bu deneyimler hakkında konuşmak, yaşlı bireylere genç kuşaklara tavsiyelerde bulunma veya öğüt verme ihtiyacını hissettirebilir.
Daha fazla zaman biriktirme: Yaşlandıkça insanlar genellikle geçmiş anılarını ve hatıralarını paylaşma eğiliminde olurlar. Bu, aile üyeleri veya arkadaşlar arasında anıları canlandırmak için daha fazla konuşmaya yol açabilir.
Sosyal etkileşim: Sosyal etkileşim, yaşlı bireylerin zihinsel ve duygusal sağlıkları için önemlidir. Daha fazla konuşmak, bu etkileşimi artırabilir ve bireylerin zihinsel olarak aktif kalmalarına yardımcı olabilir.
İletişim becerileri: Yaşlandıkça insanlar genellikle iletişim becerilerini daha fazla geliştirirler. Bu, daha iyi bir dinleyici olma, duygusal açıdan destek verme ve başkalarıyla daha iyi iletişim kurma becerilerini içerebilir.
Psikolog Selin Erekli ise, yaşlılıkta daha çok konuşmaya başlamanın birincil nedeninin yaşlanmanın getirdiği deneyimler ve bilgelik, insanların birikimlerini paylaşma isteğinin artması olduğunu, bu dönemde daha fazla zamanları olan kişilerin, sosyal etkileşime ve iletişime daha fazla odaklanabildiklerini söyledi.
İkinci olarak, yaşlanma sürecinin bazen yalnızlık veya izolasyon hissiyle birlikte gelebildiğini, bu durumda, kişilerin yalnızlık duygusunu azaltmak için daha fazla konuşma ihtiyacı duyabileceklerini, yaşlandıkça sağlık sorunları artabileceği için yardım istemek veya duygusal destek aramanın daha fazla konuşmalarına yol açabileceğini ifade eden Erekli, yaşlandıkça insanların yaşam hakkında daha fazla düşünmeye ve kendilerini ifade etmeye yönelik bir içsel arayışa girebildiklerini, bunun da duygusal ihtiyaçları ifade etmek ve hayatlarının anlamını paylaşmak için daha fazla konuşmaya teşvik edebileceğini sözlerine ekledi.