Güncelleme Tarihi:
İnsan hayatını tehdit edebilecek ciddi sonuçlar doğurabilen hastalıklardan korunmada bağışıklamanın öneminin gün geçtikçe arttığına dikkat çeken Prof. Dr. Çağrı Büke, bağışıklamanın doğumla başlayıp yaşam boyu devam etmesi gerektiğinin altını çizdi.
Aktif bağışıklama, yani aşılamada vücudun bağışıklık sisteminin aktive edildiğini anlatan Prof. Dr. Çağrı Büke, şu bilgileri verdi:
"Aşı ile bağışıklamada antikor/antitoksin oluşumu için belirli bir zamana (haftalara ya da aylara) ihtiyaç vardır. Yani aşı yapılır yapılmaz ya da ilk doz aşıdan sonra hemen koruyucu etki (antikor/antitoksin) oluşmaz. Bunların oluşması için bazı durumlarda aynı aşıyı belirli aralıklar ile birden fazla dozda uygulamak gerekebilir. Bazen de belirli bir hastalığa karşı uygulanan aşının etkisinin sürekliliğini sağlamak amacıyla belirli aralıklarla tekrarlamak gerekebilir. Bazı aşılar (canlı) ise bir ya da iki doz uygulama sonrası ömür boyu bağışıklık oluşturur. Aktif bağışıklama, toplumda yaygın görülen ve yüksek bulaştırıcılık özelliğine sahip, sonuçları ağır ve ciddi olanenfeksiyon hastalıkları etkenlerine karşı antikor/antitoksin oluşturmak amacıyla çoğu zaman daha mikroorganizma ile karşılaşmadan yani bulaşma olmadan önce uygulanır."
Günümüzde hiçbir aşının yüzde 100 koruyucu etkisi olmadığını hatırlatan Prof. Dr. Çağrı Büke, “Aşı sonrası koruyucu etkinliğin oluşup oluşmadığının belirlenmesinde rol oynayan faktörlerin başında aşının yapıldığı kişinin durumu gelir. Yaşlı kişilerde, aşırı kilolularda, altta yatan kronik hastalığı olanlarda, diyabet, kanser hastalarında, organ nakli yapılanlarda ve bağışıklık sistemini baskılayan her türden hastalığı olan ya da bu tür ilacı alanlarda aşıya karşı vücudun verdiği yanıt zayıf olur. Bu nedenle böyle kişilerde aşıyla korunma daha düşük düzeydedir. Buna karşın enfeksiyon hastalıklarına karşı aşı ile korunması gereken kişilerin en başında da bu grupta yer alan kişilerin geldiği de unutulmamalıdır” diye konuştu.
Aşı ile bağışıklamanın hastalığın diğer kişilere bulaşmasını engellendiğini anlatan Prof. Dr. Çağrı Büke, "Dolayısıyla toplumda söz konusu hastalığa karşı aşılanan kişi sayısı ne kadar fazlaysa, o hastalığın ortaya çıkma olasılığı da o oranda düşük oluyor. Hatta bazı hastalıkların tamamen ortadan kaldırılması da mümkün olabiliyor. Örneğin başarılı aşılama programları sayesinde çiçek, kızamık, polyo (çocuk felci) hastalıkları tamamen yok edilmiş ya da yok denecek seviyelere çekilebilmiş durumda" dedi.
Son zamanlarda aşıların içerisinde, bakteri ve mantar üremesini önlemek üzere yer alan ve içeriğinde civa bulunan tiomersalin çeşitli zararlı etkilerine, özellikle deotizme neden olduğuna ilişkin bazı bildirilerin tüm dünyada aşı karşıtlığını yeniden artırdığını belirten Prof. Dr. Çağrı Büke, konuyla ilgili görüşlerini şöyle ifade etti:
"Bu durum aşılanma oranlarında belirgin azalmaya yol açtı ve dolayısıyla aşı ile korunabilir enfeksiyon hastalıklarının görülme sıklığı da artırmaya başladı.Genellikle çoklu aşıların içerisinde bulunan civa (tiomersal), etil civa halindedir. Bu formu vücutta birikmemekte ve 30 gün içerisinde vücuttan atılmaktadır. Buna karşın başta kabuklu deniz ürünleri olmak üzere çeşitli besinlerden alınan civa ise metil civadır ve vücutta birikir.Aşı ile otizm ilişkisi günümüzde hala tartışma konusudur. Civa içeren aşıların uygulaması ile otizm arasında doğrudan bir ilişki saptanmamakla birlikte İngiltere, Amerika ve Avrupada özellikle çocukluk yaş grubunda uygulanan aşıların içerisinden etil civa çıkartılmıştır. Bu örnekler de göz önünde bulundurulduğunda özellikle de çocukluk yaş grubunda civa içermeyen aşıların uygulanmasının hem güvenirlik açısından hem de otizm ile ilgili tartışmaları ortadan kaldırması açısından önemli olduğu düşünülmektedir.”
Rutin olarak uygulanmamakla birlikte, seyahatler sırasında seyahate gidilecek ülkelere göre, tifo aşısı, kolera aşısı, sarıhumma aşısı, kene kaynaklı ansefalit aşısı ve leptospiroz aşıları yapılması gerekliliği anlatan Prof. Dr. Büke, aşılar hakkında şu bilgileri verdi:
"DifteriTetanoz-Boğmaca; doğum sonrası başlanılan aşı çocukluk ve erişkinlerde de düzenli olarak sürdürülür ve 10 yılda bir tekrar dozları ile aşılamaya ömür boyu devam edilir. Bağışıklık sistemi baskılanmış kişilerde de güvenle uygulanabiliyor."
"Kızamık-Kızamıkçık-Kabakulak-Suçiçeği; daha önce söz konusu hastalıklar geçirilmemiş ya da bunlara karşı aşı yapılmamışsa erişkin yaş grubunda bir ya da iki doz aşı yapılarak bağışıklık sağlanıyor. Bu aşılar canlı virüs aşıları olduklarından hamilelikte ve bağışıklık sistemi baskılanmış olanlarda uygulanamıyor."
"Zona aşısı; 50 yaşından sonra iki doz olarak yapılıyor. Canlı virüs aşısı olduğundan hamile ya da bağışıklık sistemi baskılanmış kişilere uygulanmıyor."
"Pnömokok aşısı; 65 yaş sonrasında herkese, ya da kronik hastalığı ya da bağışık sistemi baskılayan hastalığı olan kişilere yaşa bakmaksızın erişkin her yaşta konjüje ve polisakkarit pnömokok aşıları uygulanıyor."
"Grip aşısı; 65 yaş ve üzeri herkese, ya da kronik hastalığı ya da bağışık sistemi baskılayan hastalığı olan kişilere her yaşta her yıl bir doz olarak uygulanması gerekiyor."
"Hepatit B aşısı; daha önce hepatit byi geçirerek ya da buna karşı aşı ile korunulmamış ise erişkin yaş grubunda 3 doz aşı ile bağışıklık sağlanıyor."
"Hepatit A aşısı;daha önce hepatit a geçirilmemiş ya da buna karşı aşı yapılmamışsa erişkin yaş grubunda 2 doz aşı ile bağışıklık sağlanıyor."
"İnsan papillomavirus aşısı (HPV); 9 yaşından itibaren kadınlarda 26, erkeklerde 21 yaşa kadar 3 doz aşı ile bağışıklık sağlanır."
"Menengokok aşısı; dalağı alınmış, ileri düzeyde bağışık sistemi baskılanmış kişilere, hastalığın yoğun olarak görüldüğü ülkelere seyahat edecek kişilere 2 doz aşı ile bağışıklık sağlanır."
"Haemophilus influenzae B aşısı; dalağı alınmış ya da hemopoetik kök hücre nakli yapılmış kişilere 3 doz uygulama ile bağışıklık sağlanır."
DHA