Güncelleme Tarihi:
Ülkemizde de son yıllarda sıkça tartışılan bir konu haline gelen ve hakkında çeşitli teoriler üretilen aşı reddi hareketini değerlendiren Prof. Dr. Zeynep Çiğdem Kayacan, bilimin ispatladığı aşıların gerekli olduğunu, enfeksiyon hastalıklarını önleyebildiğini ve ailelerin çocuklarına gerekli aşıları yaptırması gerektiğini vurguladı.
Prof. Dr. Kayacan, aşı reddinin aslında sosyal bir hareket olduğunu ve bilimsel bir temelinin bulunmadığını söyledi.
Aşı reddinin ortaya çıkışının 1907 yılında Amerika'da düzenlenen bir konferansla başladığını ve ardından 1908 yılında da bu konuyla ilgili bir birlik kurulduğunu söyleyen Prof. Dr. Kayacan, "Amerika'daki aşı karşıtlığı birliğinden sonra Brezilya'da da aşı karşıtlığı direniş grubu oluşturuldu, ardından Avrupa'ya yayıldı ve bize kadar ulaştı. Son yirmi yılın hareketliliği ise internetle birlikte hızlanmış bir olay" dedi.
Sadece halkın içinde değil hekimler içinde de aşı karşıtı bir grubun olduğunu kaydeden Prof. Dr. Kayacan, konuşmasına şöyle devam etti:
"Aşılar güvenli değildir ya da etkili değildir diyenler var, zorunlu aşılama insan haklarına aykırıdır diyenler var, dini nedenlerle karşı çıkanlar, hastalığı geçirip sağlam bir bağışıklık elde etmek aşıdan iyidir diyenler, aşı yerine bağışıklığı destekleyecek ilaçlar yeterli olur diyenler de var. Bunların hiçbiri doğru değil. Sadece halkın içinde değil hekimler içinde de aşı karşıtı bir grup var. İnternet üzerinden bu hareketin hızlanarak yayılması için de çalışıyorlar. Aileler de bu doktorları referans göstererek aşıya karşı çıkıyor, fakat dünyada aşı karşıtı kampanyalar sürdüren, farklı uzmanlık alanlarından bu doktorlar enfeksiyon hastalıkları uzmanı değil ve genelde ticarete fazlaca bulaşmış, medyatik olma peşinde koşan kişilerdir."
"Aileler bu doktorlardan ve o sosyal hareketten etkilenerek çocuklarını aşılatmıyor, bu bireysel bir karar olsa da sonucu toplumsal. Çünkü, aşıyla önlenebilecek bir hastalık eğer önlenmeyerek çocukta görüldüyse, bu hastalık o topluma yayılabilir demektir" diyen Prof. Dr. Kayacan, "Bir kişinin kendi kararını verip hastalanmayı göze alması ya da çocuğunun hastalanmasını göze almasıyla kalmayacak bir şey bu. Dolayısıyla tüm toplumlar eskiden ölümcül olarak bilinen hastalıklarla şimdi elimizde olan antibiyotikler ve ilaçlar yoluyla savaşmaya uğraşacak ama bu tekerleği yeniden keşfetmekten beter bir iş olacak" ifadelerini kullandı.
Bu durumun, çok ciddi ekonomik sonuçları doğurabileceğini de vurgulayan Prof. Dr. Kayacan, "Bir kişinin hastalandığı zaman tedavisi, aileyle beraber o sürecin yürütülmesi, o insanların sakat ya da eksik kalışları, hastalıklar nedeniyle genel iş gücünden kayıplar, bunlara yapılan masraflar, bütün bunlar ülke ekonomisi bakımından son derece ciddi ve çağ dışı şeyler" dedi.
Aşı karşıtlığı hareketini önlemek ve azaltmakta eğitimin çok önemli olduğunu söyleyen Prof. Dr. Kayacan, aşının zorunlu tutulup yapılması gerektiğini fakat topluma yönelik eğitimin bir yandan sürmesi gerektiğini de sözlerine ekledi.
Göçmen, mülteci ve sığınmacıların kontrolden geçmesinin de çok önemli olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Kayacan, "Savaşlardan kaçarak ülkemize sığınan kişilerin, kabul ve yerleştirme öncesinde sağlık kontrollerinin, tetkiklerinin ve gerekli aşılamalarının yapılması doğrudur. Çünkü gelen kişilerin eğer rutin aşıları eksikse, bazı enfeksiyonları taşıyabilmeleri mümkün. Yıllarca uğraşarak ve ciddi sağlık harcamaları yaparak kökünü kazıdığımız ya da kontrol altında tutabildiğimiz bulaşıcı hastalıkların bizim ülkemizde yeniden karşımıza çıkmasını ve yayılmasını istemeyiz. Göç, mülteci ve sığınmacı hareketliliğinin böyle bir riski var, dünyada bunun örnekleri var" diye konuştu.
DHA