Güncelleme Tarihi:
Arka Sokaklar dizisinde Sinan karakterini canlandıran Berk Oktay, Türker İnanoğlu İş Merkezi’nde yapılan dizi çekimleri sırasında özel hayatına dair sorularımızı yanıtladı.
Anadolulu bir baba ve Makedonya göçmeni bir ailenin tek oğlu olan ve 28 Ekim’de 30. yaşını kutlayan Berk Oktay, model olarak girdiği gösteri dünyasında daha sonra oyunculuğa geçiş yapanlardan. Bu alanda kendini yetiştirmek için Meltem Cumbul ile çalışmış ama çocukluğundan beri birinin kendisini çalıştırmasına odaklanamadığını da itiraf ediyor ve şöyle diyor: “Benim kendim görüp öğrenmem gerekiyor. Ben iyi ki zaten konservatuar okumamışım. Alaylı olmak ve bir şeyleri görerek sette öğrenmek daha iyi bence.”
Sohbetimiz kariyerinden aile yapısı ve çocukluk yıllarına doğru ilerliyor…
Oyunculukla ne zaman tanıştınız?
7 yıl modellik yaptım. Manevi bir haz vardır ya ben o hazsa ulaştım ve bıraktım. 6 yıldır da oyunculukla uğraşıyorum. Paris’ten Türkiye’ye geldiğim yıl Türker abiyle tanıştım. “Tatlı Bela Fadime diye bir dizi var, oynar mısın?” diye sordu. Ben de kabul ettim ve o gün bu gündür birlikteyiz.
3 yıldır da Arka Sokaklar dizisinde rol alıyorum. Sevgili Çağla Kubat’la başlamıştık, o maalesef ayrıldı. Kendince haklı sebepleri vardı tabii spora yöneldi. Ben devam ediyorum. Bakalım nasıl gelişecek.
Canlandırdığınız Sinan karakterinin, özel hayatınıza sızan yanları var mı?
Her ne kadar sette çok uzun saatler harcamasak da (yönetmenimiz sağ olsun) sürekli aynı karakteri oynamak, ister istemez eve gidince onu üzerinizden hemen atmanızı zorlaştırıyor. Bazen çok stresli sahnelerimiz olabiliyor. Mesela; benim karakterim olan Sinan, Elif’ in yani Çağla Kubat’ın öldürülmesinden sonra kendini çok zor toparladı. O sahnelerde Sinan sürekli ağlıyordu dolayısıyla ben de gerçekten ağladım tüm gün. Bu psikolojiyle işim bittikten sonra eve döndüğümde darmadağındım. Uyumak istiyorum ama beynim buna izin vermiyordu. O yüzden özel yaşamıma taşınması diye bir şey var. Ama kendimi gerçekten polis zannedip sokaklarda dolaşmıyorum tabii:) Bir kapkaca rastlasam koşarım peşinden o ayrı, bunun için polis rolü oynamama gerek yok.
Polislerden aldığınız ilginç tepkiler var mı?
Dışarıda polisler tarafından değişik tepkilerle karşılaşıyoruz. Özellikle resmi polisler bize hep “Abi siz olayları çok kolay çözüyorsunuz. Sonra halk bize siz niye çözemiyorsunuz diye tepki gösteriyor” diyorlar. Ben de 30 dakikada 3 olay çözmek zorunda olduğumuz hatırlatıyorum. Bir de izleyiciler içinde kullandığımız silahların gerçek olup olmadığını bile soranlar oldu, bu daha ilginç.
Sizin de kendinizi kaptırarak izlediğiniz diziler var mı?
Bir diziyi izlerken “Işık güzel olmuş mu, hangi açıdan çekmişler?” gibi şeyler konuşuyoruz genelde. Kaptırmak değil de beğendiğim diziler var. Mesela; denk geldiğim zaman Kuzey Güney’i seyrediyorum bu sezon ve benim çok hoşuma gitti.
Şu anda tek mi yaşıyorsunuz?
Ailem gelip gidiyor arada, Ankara’da yaşıyorlar. Köpeğimle yaşıyorum 11 aydır ve tüm planlarımı ona göre ayarlıyorum. Hayatımda hiçbir kadın eve giriş-çıkış saatimi belirleyemedi ama küçücük bir köpek tüm hayatımı değiştirdi.
Ailenizden bahseder misiniz?
17 yaşından beri de çalıştığım için ailemden uzaktayım. Bir süre okulu bırakıp çalışmaya gittim ama sonra tamamlamak için ailemin yanına geri döndüm. Jeoloji Mühendisliği idi bölümüm. Açık yüreklilikle söyleyeyim ki üniversite okumak için okuyanlardan biriyim. Ailem hep destekledi ama beni ne yaptıysam. Çünkü ben de yaptığım hiçbir işi yarım bırakmadım. Okulu bırakırken de “Mutlaka geri dönüp tamamlayacağım” demiştim ve sözümü tuttum. Bu yüzden onlara güven verdiğimi düşünüyorum.
Okul bitti, kariyeriniz şekillendi… “Eee ne zaman evleneceksin?” demiyorlar mı?
Bizim ailede hiç öyle bir şey yok. Biliyorum olar da içten içe istiyorlardır evlenmemi, torunlarının olmasını… Ailem bana düzgün bir aile yapısının nasıl olacağını öğretti diye düşünüyorum. Benim de hayattan beklentim önce sağlığım ve işim olsun diye yola çıktım. Sonrasında elbette kurabildiğim düzgün ve güzel bir ailem olur inşallah. Esasında böyle bir tempoda zor bir hayat, eş ve çocukla ilgilenmek zorunda kalmak. Bakalım hayat bana neler gösterecek…
Peki, sizin çocukluğunuz nasıldı? Yaramazmışsınız gibi geliyor bana, ne dersiniz?
Yaptığım en büyük yaramazlık, oturduğumuz evi yakmaktı :)
Korkarım kazara değildi…
Yok canım! O kadar da psikopat değildim, kazaydı. Bir bayramda ailem akrabaları ziyarete gitti ve beni 15 dakikalığına evde yalnız bıraktılar. Rahmetli Kemal Sunal’ın filmini izliyordum evde. Yaslandığım somyanın örtüsündeki püsküllere gözüm takıldı, aynı hizada değillerdi. Ardından çakmağı fark ettim ve uçlarını yakarak tek hizaya getirebileceğimi düşündüm. Sonrası malum, örtü tutuştu ve ben o korkuyla evden kaçtım. Annemler itfaiye sesini duyup gelmişler.
Nasıl tepki verdiler?
Korkumdan komşunun evine sığınmıştım. Ailem ise çakmağı benim ulaşacağım yere bıraktıkları için kendilerini suçladı. Bana bir şey olmadığı için mutluydular ama üzerinden biraz zaman geçince babamdan fırça yemedim değil. Öyle dayak falan yoktu bizde, babamın bakışlarından korkardım daha çok, baba figürü anneden biraz daha farklıdır ya… Gerçi ben de kızılacak bir çocuktum. Benim çocuğum da böyle olursa iyi mi olur, kötü olur bilemiyorum:)
Değerli paylaşımlarından ötürü Berk Oktay’a çok teşekkür ederiz.
Röportaj: Hanife Yaşar
Fotoğraf: Merve Hazinedaroğlu