Güncelleme Tarihi:
Aile içi şiddet üzerinde önemle durulması gereken bir konu. Bu kavrama baktığımızda, aile içindeki bireylerden, herhangi birinin diğeri üzerinde, fiziksel, psikolojik ya da cinsel olarak zorluk yaratması, zarar vermesi, hükmetmesidir. Aile içi şiddetle ilgili tabloyu gözler önüne seriyoruz.
Aile İçi Şiddete En Çok Kadınlar ve Çocuklar Maruz Kalıyor
Her ne kadar yeni hukuksal düzenlemelerle aile içi şiddetin önlenmesine çalışılsa da, birçok ailede şiddet gören taraf sessiz kalmayı tercih ediyor. Elbette bu tutumlar toplumların yapısına göre de değişiklik gösteriyor. Aile içi şiddeti, gruplandırarak değerlendirmek mümkün. Şiddeti, fiziki zorlama, kişinin çevresine zarar verilmesi, dayak, hatta cinsel olarak zorlamayı, tecavüzü, ensest ilişkiyi de içeren fiziksel şiddet; her türlü tehdit, kendisine veya çevresindeki kişilere yönelik zarar verme endişesi, küfür, aşağılama ve küçük düşürmeyi içeren duygusal şiddet, mağduru ekonomik anlamda sömürme, etrafıyla ilişki kurmasını engelleme, mal varlığını kullanmasına engel olma, sosyal ilişkilerini kontrol etmeyi içeren ekonomiksel sosyal şiddet gibi çeşitli kategoriler göze çarpıyor.
Ekonomik Sorun Aile İçi Şiddeti Tetikliyor
Aile içi şiddetin sebeplerine bakıldığında; ekonomik nedenler, güç ve kontrol isteği, alkol ve uyuşturucu gibi madde bağımlılığı gibi nedenleri başlıca sıralarda görülüyor. Ekonomik sıkıntı içinde bulunan ailelerde şiddet eğiliminin diğerlerine göre daha fazla olduğu dikkat çekiyor. Erkek egemen toplumda, şiddete güç savaşı nedeniyle başvuran kişilerin sayısı da azımsanmayacak ölçüde.
Şiddete Maruz Kalan Kadının Çaresizliği
Ülkemizde aile yapısını korumak adına, aile içinde olan bitenin anlatılmaması, saklanması bir tutum olarak karşımıza çıkıyor. Bunun bir boyutunda da, kadının ekonomik olarak eşine bağımlı yaşıyor olması, şiddeti saklama eğilimini doğuruyor. Bir başka açıdan bakıldığında, “kocamdır; sever de döver de” mantığı bir tutum olarak istesek de istemesek de, karşımızda duruyor. Kadın, kendini sahip olunan bir mal olarak görülüyor ve en acısı da bunu kabulleniyor.
Eğitimli, hatta sosyo-ekonomik olarak bağımsızlığını kazanmış kadınlarımız dahi, aile içi şiddeti kolaylıkla ifade edemiyor. Bunu utanç ve gurur meselesi olarak algılayıp saklayabiliyor. Hatta kadının şiddet görmesinin suçlusunun kendi olduğu bile söylenebiliyor. “Şiddet gördü, ama bir sebebi olmalı mutlaka” bakışıyla şiddetin herhangi bir haklı sebebi olabilirmiş gibi algılandığı da oluyor.
Konuşmak, Dile Gelmek Tek Çare
Bu ülkenin aydınlık düşünen insanları olarak şiddet karşısında hangi tavrı alacağız? Olan şeyleri olmuyor gibi mi göstereceğiz, yoksa aydınlığımızın karanlıkları yok etmesi için el ele verip, konuşulmayanları konuşacak, arı kovanına çomak sokacak ve mümkün olduğunca, çaresizlere çare olmaya mı çalışacağız? Gerçeklerden kaçmak uzun vadede daha acı sonuçlar getiriyor. Toplumların kurtuluşunda en etkili bireylerin kadınlar olacağını bir kez daha dile getirerek “KONUŞALIM” diyorum. Bizler bilinçlenerek, bilinçli yaşayarak, itiraz ederek, konuşarak kendimizi ifade edeceğiz ve böylelikle sağlıklı toplumların yaratılmasına faydada bulunacağız. Gerekli kanuni düzenlemeler yapılsa da buradaki uygulamanın başarılı olması tamamı ile bireylerin çabasıyla olacaktır. Haklarımızı aramaktan ve savunmaktan hiçbir zaman vazgeçmeyelim.
Psikolojik Danışman Dilek Kırcaoğlu