Güncelleme Tarihi:
Kimilerinin sevdiği kimilerinin ise hiç sevmediği bir isim Ahmet Hakan. Özellikle sosyal medyada takipçisi çok. Zaten kendi de iyi bir twitter kullanıcısı. Çok eleştirilen uç noktaların insanı Ahmet Hakan ile sosyal medyayı, insanları gıcık eden tarznıı, evlilik ile ilgili düşüncelerini ve “EN”lerini konuştuk.
Ahmet Bey, Twitter’da “Ak Sakallı Dede” misali herkes sizi rüyasında görüyor. Neden acaba?
Önce birkaç kişi rüyasında gördüğünü yazdı. Sonra ben onları paylaştım. Biliyorsun, Twitter şakanın katlanarak büyüdüğü bir ortam. Ayrıca atılan mesajları benim herkese yaymam yüzünden bir rüya espirisi çıktı ortaya. Öyle bir geyik bu ve aslında o dünyayı bilmeyenlerin anlayamadıkları bir espri.
Twitter’ı çok aktif bir şekilde kullanıyorsunuz. Her yazdığınıza olumludan daha fazla olumsuz, hatta hakarete varan cevaplar geliyor. Okuduğunuzda neler düşünüyorsunuz?
Ben daha çok gülümsüyorum bunları görünce. O eleştirilerin hangi çerçeve içerisinde, ağır ve hakarete varan eleştirilerin hangi duygulardan hareket edilerek yapıldığını bilerek okuyorum. İnsanların Türkiye’deki bu cepheleşme ortamından etkilendiğini, kişilerin mutlaka belli bir partiye, görüşe, cemaate sırtını dayaması gerektiğini, bunun dışına çıkanların yadırgandığı gerçeğini görüyorum. Bunu bir Türkiye gerçeği olarak kabul ediyorum. Çok ağır hakaretler olursa onları engelliyorum. Çünkü o durumlar bir acziyet belirtisidir.
“Twitter’da ortak bir zemin gibi duruyorum”
Size karşı twitter ve internette çeşitli yerlerde yazılan şeylerde üslübun çok hoş olmadığını görüyorum. Tüm bunlara rağmen sakin davranıyor ve cevap vermiyorsunuz. Neden?
Öncelikle çok kalabalık bir ortam, herkese tek tek cevap vermek imkansız. Aslında başka bir maksadım var bu konuda. Şöyle ki; Türkiye’de çok farklı dünya görüşleri olan, bunlara sıkı sıkıya bağlı, başka fikir ortamları veya görüşlerle asla muhattap olmamış ve bunu tercih etmiş insanlar var. Şimdi bu tür insanlar Twitter’da da var ve bu insanlar hep aynı görüşlerde oldukları insanları takip ediyorlar. Mesela hiçbir başı açık kadın, başörtülü kadını ya da tam tersi başörtülü hiçbir kadın başı açık bir kadını eğer sıradışı bir örnek söz konusu değilse takip etmiyor. Ben orada ortak bir zemin gibi duruyorum. Hem “onların” hem “bunların” yani milliyetçi, İslamcı, laik aslında ideolojik değil sanat camiiasının da takip ettikleri bir adamım. Ortak noktayım. Haliyle ben de gösterilen tepkileri paylaşıyorum insanlarla. Amacım bir taraftan “Bakın böyle de düşünenler var!” demek. Yani bir etkileşim alanı ortaya çıkarıyorum.
Bu kadar çok eleştiri “Pek sevilen bir insan değil misiniz?” sorusunu getiriyor akıllara.
Eğer sadece Twitter’da bana gelen mesajlardan eleyerek retweet ettiklerimi baz alacak olursak yanılırız. Çünkü ben orada sadece olumsuz olanları ve o olumsuzlar içerisinde de prototip sayılabilecekleri paylaşıyorum. Ama onların dışında beni destekleyen, öven birçok mesaj da var. Onları paylaşmıyorum. Buna göre değerlendirmek yanlış olabilir.
Ahmet Hakan dışarıdan baktığında nasıl bir Ahmet Hakan görüyor?
İnsanın dışarıdan kendine bakması ve değerlendirmesi çok zor bir şey. Ben normal, sıradan, eksikleriyle, zaaflarıyla ve bazı farklılıklarıyla bir insanım ve o halimi korumak istiyorum. Aslında kendimi anlatmak istemiyorum. Çünkü insan kendisini anlatırken hep iyi yönlerini söyler, bu da çok eksik bir anlatım olur haliyle.
Yazarlık mı, haber sunmak mı, televizyon programı yapmak mı?
En tatmin edicisi gazete yazarlığı. Köşe yazısı yazmak çok bireysel bir iş. Tamamen size ait bir şey, sizin kurguladığınız bir dünya çünkü. Sonuçta ortaya çıkan yazının bütün sorumluluğu sizin üzerinizde. Televizyon ise bir ekip işi. Dolayısıyla siz her ne kadar görünen kişi olsanız da ortaya çıkan sonuç birçok unsurun ve birçok katkının birleşmesinden ortaya çıkan bir sonuç. Başarı ve başarısızlık ekip işi. Haliyle kişisel tatmin orada çok fazla öne çıkamıyor. Gazete köşe yazılarında ise kişisel tatmin daha çok söz konusu.
“Evlilik karşıtı biri değilim”
Neden evlenmiyorsunuz?
Kısmet değilmiş herhalde. Ben ne evlilik karşıtı bir insanım ne de “Mutlaka evlenmeliyim” diyen bir insanım. Biraz akışına bırakmış durumdayım olayı.
Eşiniz nasıl bir kadın olmalı?
İnsanlarla ilgili bir prototip çizmek çok zordur. Aynı zamanda doğru bir şey de değildir. Çünkü ben şuna inanıyorum: Her insan kendi içinde bir muammadır ve her insan kendi bireysel özellikleriyle değerlendirilmelidir. Fiziksel olarak bir şeyler belirlemekse imkansızdır. Çünkü kimin, kimin hayatını ne kadar etkileyeceğini bilmek mümkün değildir.
Çocuğunuz olsun ister misiniz?
Böyle bir tutkum olmadı hiç. Olmasın da demedim. Bunları akışına bırakmak gerekiyor. İyi bir baba olur muydum bilmiyorum. O konularda kendime güvenmiyorum.
Günümüzün nesli sizce nasıl?
Gençlik diye bir kategori olamayacağını düşünüyorum. Bütün kadim dinlerde ve kadim anlayışlarda gençlik diye bir kategori yoktur. Gençlik kategorisi modern zamanların oluşturduğu bir şey. Çocukluk ve ergenlik vardır. İnsanlar yetişkin olduktan sonra aynıdır. 17-18-19 yaşındaki bir bireyle, 60-70 yaşındaki bir birey sorumluluk açısından aynıdır. Önce bunu belirtmek istedim. Yeni yetişen ergenler konusuna gelince, çok takip etmiyorum nasıl yaşadıklarını ve nasıl bir düşünce içerisinde olduklarını.
“13 yıldır Nişantaşı’nda oturuyorum”
Çok soruldu, çok yazıldı, çok yorum yapıldı şu Nişantaşı meselesi üzerine. Tiki misiniz yoksa muhafazakar mı?
1999 yılından beri burada oturuyorum. Ben Kanal 7’de çalışırken de burada oturuyordum. Zaten Hürriyet’e geçeli 6 yıl oldu. Burada asıl mesele; Kanal 7 gibi belli bir misyon içerisinde olan bir kurumdan, daha merkez bir medyaya geçmiş olmama ve tabii bu geçişler sırasında fikirlerimde meydana gelen değişikliklere karşı, küçümseyici bir unsur yakalamaya çalışmaları. Adam Fatih’te oturuyordu, Kanal 7’den ayrıldı ve Nişantaşı’na taşındı gibi sınıf atlamışım tarzında bir imaj verilmeye çalışıldı.
Sizin tavrınız ne oldu bunu söyleyenlere?
Başta bana bunu söyleyenlere “Hayır olur mu, ben zaten burada oturuyordum” demek yerine, “Evet, böyle. Var mı bir diyeceğiniz, buradan ne çıkar?” gibi bir noktada durdum. Maalesef bu ironi anlaşılmadığı için gerçekmiş gibi anlaşıldı.
Birçok insan sizi arada kalmakla, ortam insanı olmakla suçluyor. İmam hatipte oku, muhafazakar bir görüşün olsun ama popüler kadınlarla dedikodu programlarına malzeme ol. Hangisi sizin yaşam tarzınız?
Ben hayatımın hiçbir döneminde insanlara dini bir telkinde bulunmadım. Benim haddim değil, zaten görevim de değil. Ben gazeteciyim, çıkıp insanlara bu gün namaz kılın, oruç tutun, zekat ödeyin gibi şeyler söylemedim. Yazılarımda hala daha dini hiçbir telkinim yoktur. Böyle bir misyonu olmayan bir insanın hayat tarzı kimi ne ilgilendirir? “Sana ne benim nasıl yaşadığımdan?”derim. Çünkü benim kişisel tercihimdir. Kimseyi hayat tarzım ilgilendirmez. Ben istersem sabahlara kadar namaz kılarım, istersem başka şeyler yaparım.
Tarafsız bir yazar olduğunuzu düşünüyor musunuz?
Ben tarafsız değilim, taraflı bir yazarım. Taraflıyım ama objektifim. Çünkü her konuda bir tarafım. Yani Kürt meselesinde barıştan yana bir tarafım, başörtüsü konusunda özgürlükten yana bir tarafım, insan hakları konusunda ayrı bir tarafım. Ama ben kendimi bir partinin, bir anlayışın, bir cemaatin, bir misyonun içinde eritmiyorum.
Türkiye’nin içerisinde bulunduğu süreci değerlendirmenizi istersem ne söylersiniz?
Karışık... Dış politika çok karışık, iç politikada büyük sorunlar var. Toplumsal cepheleşme ve kutuplaşma devam ediyor. Önemli davalar var gündemde ve bir yandan da ekonomide çok iç açıcı tablolar çizilmiyor. Zor yani Türkiye’nin durumu.
Peki, sizce bu kutuplaşma düzelebilecek mi?
Şu anki tutumla bu toplumsal kutuplaşma düzelmez ve uç noktalara gider. Durumun yumuşatılması lazım, karşılıklı anlayışsızlıkların ortadan kaldırılması gerekiyor ve bunlara yönelik adımlar atılması lazım fakat bunları göremiyoruz.
Yeni projeleriniz neler?
Bu dönemde televizyona biraz daha az, gazeteye daha fazla zaman ayıracağım. Yazılar dışında bazı önemli olayların sahada takip edilmesi ve oralardan izlenim yazmak gibi projelerim var. Henüz başlangıç aşamasındayız.
EN SEVDİKLERİ
En beğendiğiniz roman yazarı?
Oğuz Atay
En sevdiğiniz TV programı?
5N 1K
En sevdiğiniz TV dizisi?
Behzat Ç.
En sevdiğiniz sinema filmi?
Seven
En sevdiğiniz yemek?
Balık
En sevdiğiniz içecek?
Kahve (Orta şekerli Türk kahvesi)
EN SEVMEDİKLERİ
En sevmediğiniz TV programı?
Survivor
En sevmediğiniz TV dizisi?
Muhteşem Yüzyıl
En sevmediğiniz sinema filmi?
Recep İvedik
En sevmediğiniz yemek?
Bamya ve pırasa
En sevmediğiniz içecek?
Enerji içecekleri
Değerli paylaşımlarından ötürü Ahmet Hakan'a çok teşekkür ederiz.
Röportaj: Pınar Eslek
Fotoğraflar: Halil Yücer