Güncelleme Tarihi:
Barkın Laçin sen kimsin? Kendini nasıl tanımlıyorsun merak ediyorum. Digital Nomad yazıyor Instagram’ında, neden dijital göçmen?
Adım Barkın, dünyaya 1995 yılında gözlerimi açtım. Küçük yaşlardan itibaren başlayan seyahat etme tutkum sanırım adımın anlamından geliyor olsa gerek, anlamı gezgin demek zaten. Dijital göçebe dememin asil sebebi, her an her yerde olabilmem aslında, Artık ailem, arkadaşlarım bile nerede olduğumu karıştırıyor. Aynı zamanda dijital pazarlama stratejistliği yapıyorum, bilgisayarımın ve internetimin olduğu her yer çalışmamı sağlıyor. Bu yüzden de kendime biraz da dijital göçebe diyorum.
Röportaj: Gizem Aydoğan
Hepimiz dünyayı görmek istiyoruz ama pek azımız gerçekten çaba sarf ediyor bunu gerçekleştirmek uğruna. Senin için hareket noktası neydi? Nasıl başladın bu maceraya?
Aslında ilk adım, üniversiteye girmemle birlikte artık seyahat hayallerimi gerçekleştirmeye odaklanmam ile başladı. İki önemli nokta vardı; birincisi KYK’larımı biriktirmem ve dünyanın bin bir yerinde insanların evinde kalabileceğiniz “couchsurfing platformu” ile tanışmamdı. 8 ay boyunca KYK’dan biriktirdiğim para ile 1 aylık Avrupa turu olan Interrail yaptım ve burada her destinasyonda insanların kanepelerinde kalarak, bütçemi korudum. Sonrasında ise işin ipi kopup, hatta okula bir sene ara verip 7 aylık Güney Amerika turlarına kadar ilerlerdi.
Ne kadar sürede kaç ülke gezdin? Nasıl karar verdin hangi ülkeye gideceğine? Nasıl oluyor bu planlama süreci?
7 kıta, 69 ülke. Aslında bu rakama bakınca halen şaşırıyorum ben de. Ne bu kadar olacağına inandım ne de hayal ettim. Avrupa ve Amerika’ya birkaç kez gideceğimi biliyordum ama olayların bu noktaya geleceğini asla tahmin etmemiştim. Zaten şu kadar ülke geziyim diye bir hedefim de yok aslında, özellikle bazı ülkelere ayrı önem veriyorum ve birkaç kez daha gitmeye çalışıyorum. Örneğin 7 aylık Güney Amerika turumda Peru’da 2 ay, Şili’de ise 3,5 ay geçirmiştim. O süre içinde çok farklı yerleri de ziyaret edebilirdim ama bu ülkeleri gerçekten keşfetmek ve olabildiğince oranın gerçek ruhunu keşfetmeye çalıştığım için uzun kaldım.
Bir röportajında 3 ana hedefin olduğunu okudum. Özellikle küresel ısınma konusunda farkındalık yaratmak istediğini belirtmişsin. Peki, bu farkındalığı yaratmak için neler yaptın/yapıyorsun?
Öncelikle Antarktika dönüşü 300 kişilik bir gruba konuşma düzenledik. Konuşmada sadece Antarktika maceram değil, “Antarktika’nın hatta dünyanın durumu nereye gidiyor, bu buzullar nasıl ve neden eriyor, bu küresel ısınmayı durdurmak için neler yapabiliriz” diye pek çok konuya değindik. Hatta o gün WWF’le birlikte dünya saati ve plastiğe karşı kampanyası için çeşitli duyurular yaptık. Ben ayrıca Antarktika’da çektiğim bütün fotoğrafları verdim. Bazen afişlerinde, duyurularında çektiğim fotoğraflarımı kullanıyor. Bu sadece tek bir kampanya desteği değildi, halen WWF, Greenpeace gibi çevreyi korumaya çalışan kurumlara destek veriyorum, elimden geldiğince çevre sorunlarını daha fazla kişiye ulaştırmak istiyorum.
Kitlesel fonlamanın bu macerada çok büyük etkisi olduğunu biliyorum. Biraz anlatır mısın bu kitlesel fonlama serüvenini?
Güney Amerika seyahatimin sonunda geri dönüp 6 kıtayı gezdiğimi fark ettim, yukarıda da bahsettiğim gibi ilk zamanlar sadece Avrupa ve Amerika görürken olaylar çok daha büyüdü ve 6 kıtaya ulaştı. Söylerken kulağa kolaymış gibi geliyor ama bu 6 kıtaya gezmek benim için halen bir mucize gibi diyebilirim. Özellikle de Güney Amerika seyahatimdeki günlük bütçem 30-35 liraydı ve çok büyük fedakârlıklar yapmıştım. Son destinasyon olan Brezilya’da arkama bakıp “6 kıtayı gezmeye başardın, neden bir tık ötesi olmasın” diye kendime sordum ve Antarktika serüveninin ilk adımını attım.
Aslında hayal etmeye bile cüret edemeyeceğiniz bir destinasyon… Siz günlük 10 dolarlarla geçinirken Antarktika turları 10 bin dolarlardan başlıyordu. Aslında orada kitlesel fonlama devreye girdi ve kendi kampanyamı arkadaşlarımın desteği ile oluşturdum. Aslında amaç bir kişiden 20 bin TL toplamak değil, 20 bin kişiden 1 lira toplamaktı ve aslında buna çok finansal açıdan da bakmamak lazım. Bağışçılar aslında sizin hayal ortaklarınız, size güvenen bu hedefteki yoldaşlarınız. Benim için süreç inanılmazdı, hiç tanımadığım insanlardan çok güzel tepkiler aldım ve çok kısa sürede hiç beklemediğim bir şekilde bu miktarı topladık, hatta üstüne çıktık.
Nasıl tepkiler aldın? Ailen mesela başından sonuna neresinde bu maceranın?
Hiç beklemediğim insanlardan çok güzel tepkiler aldım, hatta bu süreçte başımdan beni çok etkileyen bir olay geçti. Kitlesel fonlama sürecindeyken bilmediğim bir telefon numarası aradı. Tanımadığım kızgın bir ses bana “Evladım, sen Barkın Özdemir misin?” dedi. Çekingen bir ses ile “evet” dedim ve hızlıca konuya girdi. “Ben şuranın CEO’suyum hayatta makam, para her şeye sahibim ama evladım şu dünyada kıskandığım tek bir kişi var o da sensin, helal olsun. Benim en çok yapmak isteyip de yapamadığım hayalimi bu yaşta gerçekleştiriyorsun” dedi ve kampanyama ciddi destek oldu. Kitlesel fonlama sadece bir bağış kampanyası değil. Size çok farklı tecrübeler katacak öğretici bir serüven.
İş ortaklıların da oldu sanıyorum. Belirli bir popülerlik yakaladıktan sonra sponsorluk kolaydır ama başlangıçta nasıl ilerledin? Nasıl iletişime geçtin? Hangi markalar ile ne tür işbirliklerin oldu?
Aslında arkadaş çevremin geniş olmasının büyük faydasını gördüm. Örneğin kitlesel fonlama sürecinde bir arkadaşım kampanyayı çok beğendi ve “Barkın, ben senin fikrini müdürüme anlattım. Biz kahve markası olarak dünyanın her yerinden kahve içebilirsin fikrini insanlara göstermek istiyoruz, bize Antarktika’da video çekmek karşılığında 5 bin lira vereceğiz” dediler. Diğer bir arkadaşımın da özel destinasyonlara tur düzenlediği bir şirketi vardı, “Biz insanları her zaman farklı yerlere götürmek istiyoruz ve Antarktika da bunlardan biri, neden olmasın” dedi. Yine onlar da 5 bin TL verdiler. Antarktika’ya gitmeden önce bir outdoor markası da oradaki soğuk koşullarda giyinmem için kıyafet sponsoru olmuştu.
Yeni projelerden biri de Doritos’un gençlerin hayallerini gerçekleştirmek için başlattığı #bicesaret kampanyası sanırım. Sana çok uyan bir konsept gerçekten bence de. Kısaca detay verebilir misin? Gençlere nasıl ilham vermeyi planlıyorsun bu projede? Neler yapacaksınız?
Doritos’un böyle bir proje ile gelmesi ve bu kampanyada beni kampanyanın yüzü yapması gerçekten çok gurur duyduğum bir tecrübe oldu. Benim Antarktika kampanyamdaki ilk cümle “22 yaşında sıradan bir üniversite öğrencisinin kendi fırsatlarını yaratıp dünyayı gezebildiğini göstermek ve bunu isteyen, hayal eden herkesin yapabileceğini en uç örnek ile göstermek”ti.
Hepimizin hayalleri var ama çoğumuzun bu hayalleri hep havada kalıyor, aksiyona geçmiyor. Kitlesel fonlama dünyada çok popüler ama Türkiye’de halen zayıf. Yapılan bağış kampanyaları da hep az kişiye ulaşıyor, çoğu kişinin haberi bile olmuyor. Aslında Doritos da tam burada devreye giriyor, Fongogo’nun filtresinden geçirdiği kampanyaları Facebook partnerliği ile milyonlara ulaştırmayı hedefliyorlar. Umarım bu hikaye ile daha fazla kişi bizlerden ilham alacak ve Doritos’un #bicesaret desteği ile hayallerine ulaşacaklar, yeni Barkınlar olacak.
22 yaşında 7 kıta gezmek. Kulağa imkansız geliyor. Motivasyon kaynağın ne? Hayattan ne bekliyorsun?
Seyahat benim için çok farklı bir duygu, eğlenceli olmasından öte benim için bir öğreti aslında. Gezmeyenler, farklı ülkeleri, farklı kültürleri maalesef ki hep kulaktan dolma hikayelerle öğreniyorlar. Dünyanın onca farklı yerinden daha önce hiç tanımadığım insanla, yemeği, odamı, gülümsememi paylaştım ve bu duygu anlatılamaz. Gezmeden, tecrübe etmeden “bilemezsin”. Simdi o hep atlasım ile düşlediğim hayallerimi tek tek gerçekleştiriyorum. İnsanın her zaman hayallerini süsleyen o yerleri kendi gözleriyle görmesi, hissetmesi tarif edilmesi çok zor, tuhaf bir duygu...
İlk gördüğümde derin bir nefes alıyorum, yüzümde küçük bir gülümseme ile içimden "Evet Barkın, işte buradasın. Kelimelerle ifade edemeyeceğim bir an daha…” diyorum. Sanırım benim en büyük motivasyonum bu. Hayatımda her zaman keşfetmeye devam edeceğim, gezmeden önce de dünyanın büyük olduğunu biliyorsun ama gezdikçe dünyanın çok daha büyük ve keşiflerle dolu olduğunu fark ediyorsun. Sanırım bu serüven hiç bitmeyecek. Aklıma Antarktika’da 88 yaşında tanıştığım kadın geliyor, “Şu an burada ölsem de halen keşfetmeye devam edeceğim” deyip değnekleri ile oradan oraya çılgınlar gibi geziyorç
Hiç unutmadığın birkaç anı paylaşmanı istesem. Ve bu anılar sana neler öğretti?
Güney Afrika’dayken, kaya atlayışı yaparken yüzlerce yunus sürüsü ile yüzme şansımız oldu. Avustralya’da ormanda yürürken 4 metrelik pitonla karşılaştım. Budapeşte’de bankta uyuduğum oldu, Peru’da Şamanlarla ayine katılma şansı buldum. Ekvador’da hiç tanımadığım bir kızı kurtarmak için hayatımda ilk kez kavgaya daldım, Antarktika’da dünyanın en büyük ikinci penguen kolonisine, 250 bin penguen içine dalıp mutluluktan hüngür hüngür ağladım. Bu liste uzar gider.
Unutamadığın ilk 3 ülke/şehir hangisi? Nerelere yeniden gitmek isterdin?
1-Cape Town, Güney Afrika. Dünyanın en güzel gün batımlarını yakalayabileceğiniz, her gün farklı dağlara tırmanabileceğiniz inanılmaz bir yer.
2- Şehir değil ama 2 aylık Brezilya tecrübem de o gerçek saf mutluluğu bana pek çok kez tecrübe etme fırsatı sundu. Dünyanın en neşeli milleti.
3- Tokyo, Japonya. Sadece 3 gün geçirsem de sanki Dünya’da değil Mars gibi farklı bir gezegeni ziyaret etmiş gibi oldum. Sanki Disneyland’ı ziyaret eden çocuklar gibi, 3 gün boyunca ağzım açık gezdim, günde 30 km yürüdüm.
Tadını hala hatırladığın en sevdiğin ve sevmediğin yemekler hangileri? Nerelerde yedin bunları?
Keşfetmek için seyahat ettiğim için olabildiğince farklı tatları denemeye çalışıyorum. Japonya dışında Japon mutfağını pek çok kez tatsam da Japonya’da yiyince çılgına döndüm, o kadar lezzetliydi ki, Tokyo’yu gezdiren arkadaşlara sizin sırrınız ne, yemekleriniz neden bu kadar güzel diye pek çok kez sordum. Aslında verdikleri cevap basit ama bir o kadar anlamlıydı. Buradaki balık, buranın havasıyla, Japon denizin tuzuyla harmanlanıyor, biz en çok buna dikkat ediyoruz demişlerdi. Peru mutfağına da gerçekten hayran kalmıştım. En zorlandığım ise Tayvan’da gece pazarları oluyor ve ben Tayvan mutfağını çok sevdiğimden benim için tam bir eğlenceydii yalnız tofu diye bir yemek var 20-30 metreden o kötü kokusunu belli ediyor. Normalde kötü kokulara alışığımdır ama benimki sokak yemeklerini çok seven birisinin bile iştahını kapatmıştı.
Peki Barkın Özdemir ne hedefliyor? Neye koşuyor? Neler yapmak istiyor?
@barkinozdemir sadece bir Instagram sayfası değil, bir sayfadan çok, bir gencin hayallerini gerçekleştirdiğini anlatan görsel bir günlük. Bazılarını içimde saklasam da elimden geldiği kadarıyla hikayemi paylaşmaya çalışıyorum.
Genelde mesajlarım, seyahat etmek için veya hayallerimi gerçekleştirmek için, nelerden fedakârlık yaptığım ve bunlar sayesinde neleri tecrübe ettiğim üzerine. Özellikle Antarktika seyahatini planlarken ki en büyük amacım 22 yaşında sıradan bir üniversite öğrencisinin kendi fırsatlarını yaratıp dünyayı gezebildiğini göstermek ve bunu isteyen, hayal eden herkesin yapabileceğini en uç örnek ile göstermekti. Hayal etmeye dahi cüret edemediğim bu Antarktika hayalini gerçekleştirmemle birlikte vermek istediğim mesajın çok daha büyük kitlelere ulaştığını gördüm. Bu etki sayesinde de halen hemen hemen her gün "senin sayende ben de yapabilirim, seyahat etme cesaretim oluştu, pasaporta başvurdum" gibi mesajlar alıyorum.
Yani özetlemek gerekirse, yeni Barkınlar olsun, yeni hayaller olsun ve sadece bunlar hayallerde kalmasın, İnsanların hayallerin gerçekleştirmesine ön ayak olsun! İnsanların hayatlarına dokunmak gerçekten çok güzel bir duygu…
Seyahat etmek insana ne katar?
Sosyal bir insanım. Arkadaş çevrem geniştir. Hep arkadaşlarımlayımdır ama seyahat sayesinde yalnız kalmayı, kendimle vakit geçirmeyi ne kadar sevdiğimi fark ettim. Hayatımla ilgili aldığım önemli kararları hep seyahatlerim sırasında aldığımı fark ettim. Doğaya karşı ilgimi fark ettim. Özellikle 1,5 sene evden ayrılıp, kendimi yollara verdikten sonra adapte olma özelliğimin ne kadar kuvvetli olduğunu hayal edemezsiniz.
Duyguları yoğun yaşayan biriymişim meğerse ve tahmin ettiğimden daha cesurmuşum. Halen bazı yerlere hangi cesaretle gittiğime inanamıyorum. Bir de bir hayali gerçekleştirdikten sonra bir üst seviyeyi hedeflettiriyor sana, buna kısmi bağımlılık bile diyebiliriz. 6 kıtayi ziyaret ettikten sonra seyahatlerimden aldığım cesaretle Antarktika’yı hedefledim ve bugün Antarktika’ya bile ayak bastığımı gururla söyleyebilirim.
Kısacası seyahat insana hayallerini nasıl gerçekleştirebileceğini ve her zaman ileriye bakmayı öğretiyor! Ve neyi, nasıl daha iyi yapacağını….