Güncelleme Tarihi:
Bir gebeliğin oluşması için erkekten gelen sperm hücresi ile kadındaki yumurta hücresine ihtiyaç olduğunu biliyoruz. Buraya kadar her şey tamam... Ancak erkekte sperm üretimi her yaşta devam ederken kadınların yumurta rezervi zamana karşı duramıyor. Peki neden? Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doç. Dr. Hüsnü Görgen şöyle anlatıyor: “Kız bebeğin doğduğu gün mevcut yumurtaları onun yumurta rezervini gösterir. Yumurtalıklarda yaklaşık 300-400 bin adet olgunlaşmamış yumurta hücresi vardır. Doğumdan ergenlik dönemine kadar geçen sürede yumurta üretimi olmaz ve yumurtaların bir kısmı kendiliğinden yok olur. Ergenlik ile birlikte her ay bir grup yumurta olgunlaşmak üzere gelişmeye başlar, bir veya iki tanesi olgunlaşırken grubun diğer bölümü zamanla hücre ölümü ile yok edilir. Bu işlem vücudun fizyolojik çalışma programıdır. Yumurtalıklardaki yumurtaların erken kaybını genetik faktörler, sigara, ilaç, radyasyon ve çevresel faktörler artırabilir.”
Eğitimdi, kariyerdi derken yıllar su gibi akıp gidiyor ama yumurtalıklarımızın bundan hiç haberi yok! Kadının en doğurgan yaşı hala 20-25, 35’ten sonra ise şans hızla düşüyor.
Doç. Dr. Görgen, “Yirmili yaşlarda en kaliteli yumurtalar kullanılır ve büyük kısmı yok olur. Otuzlu yaşlarda kullanılan daha orta kalitedekilerdir. Kırklı yaşlarda daha az kaliteli yumurta kalır. Bunun nedeni hem kadının genetik yapısı hem de yıllar içerisinde yumurtalıkların maruz kaldığı dış etkenler. 37 yaşından sonra tüketim hem çok hızlı oluyor hem de yumurtaların kalitesi bozuluyor” diyor.
Günümüzde tıp hızla ilerliyor ve çığır açan gelişmeler var. Anne adaylarının eğitimli ve bilinçli olması, düzenli doktor kontrollerini ihmal etmemesi sayesinde sağlıklı bebek sahibi olmaları mümkün.
Biyolojik yaşınız ile yumurtalıklarınızın yaşı arasında fark olabiliyor. Bu nedenle gebelik yaşı konusunda tercih yaparken bu unsuru da dikkate almak gerekiyor. Adetin üçüncü gününde yapılan ultrasonografide yumurtalıkların ve kanda bazı hormon düzeylerinin değerlendirilmesi ile yumurtalık rezervi anlaşılabiliyor. Eğer rezerv düşük ise erken önlemlerle gebelik daha kolay sağlanabiliyor. Ancak kime hangi yöntemin uygulanacağına karar vermek için daha detaylı tetkikler gerekebiliyor.
Tamam, hayat şartları ve tercihlerimiz bizi daha geç çocuk sahibi olmaya zorluyor ama unutmamamız gereken bazı gerçekler de var. Tüp Bebek ve Endoskopik Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Ömer Faruk Vanlıoğlu, 35 yaş ve üzerinde gebeliğin erken doğum, erken gebelik kanaması, gebeliğe bağlı hipertansiyon, diyabet oranlarında artış, kromozom anomalili bebek doğurma oranlarındaki artış gibi risklerin olduğunu söylüyor: “Vücudumuzdaki her hücre zamanla yaşlanır, yumurtalıklar dahil... Yaşlanan yumurta hücrelerinin sperm hücresiyle birleşmesiyle elde edilen embriyolarda hücre bölünmesinde bozukluklar oluşur. Down sendromu denilen 21’inci kromozom fazlalığı buna en güzel örnek.”
Op. Dr. Nesrin Fener ise daha iyimser... “Günümüzde tıp hızla ilerliyor ve çığır açan gelişmeler var. Anne adaylarının eğitimli ve bilinçli olması, düzenli doktor kontrollerini ihmal etmemesi sayesinde sağlıklı bebek sahibi olmaları mümkün. Ayrıca gebeliklerin planlı olması, gebelik öncesi dönemde gerekli kontrollerin, testlerin ve ilaç takviyelerinin yapılması, zararlı alışkanlıkların bırakılması, beslenme ve egzersiz programlarına sadık kalınması ile mutlu ve sağlıklı bir gebelik yaşanabilir” diyor.
35 yaş ve üzeri kadınlarda daha kolay gebelik elde etmek için kullanılan tüp bebek ve mikroenjeksiyon teknolojileri, annenin yumurtası ile babanın sperminin laboratuvar ortamında sağlıklı ve kontrollü şekilde birleştirilmesi anlamına geliyor.
Önceki yıllarda sadece kanser tedavisi gibi yumurtalar üzerine ciddi yan etki yapacak tedaviler öncesi uygulanırken artık Sağlık Bakanlığı izniyle yumurtalık kapasitesi yaşa bağlı olarak azalan kadınlar da yumurta dondurabiliyor. Bu yöntemde öncelikle anne adayının yumurtalarını artırıcı tedavi uygulanıyor. Daha sonra bu yumurtalar ağrısız bir şekilde alınarak donduruluyor.
Dünyada az sayıda merkezde uygulanan IVM, diğer rutin tüp bebek yöntemlerine göre daha üst düzey bir teknoloji, profesyonellik, yoğun uğraş ve sabır gerektiriyor. Herhangi bir yumurtlama tedavisi için uygulanan enjeksiyonlar verilmeksizin, yumurtalıklardan olgunlaşmamış yumurtalar alınıp laboratuvar koşullarında olgunlaştırılıyor ve bu yumurtalara mikroenjeksiyon yöntemi ile sperm enjekte ediliyor. Elde edilen embriyolar normal tüp bebek yöntemlerinde olduğu gibi genetik analizden geçirilerek en sağlıklı olan embriyo anne adayının rahmine transfer ediliyor.
Bu yöntemde, yumurta ve spermin döllenmesinden embriyonun gelişimine ve anne rahmine yerleştirilmesine kadar embriyo, laboratuvarda anne rahmini taklit eden özel sıvılar içerisinde geliştiriliyor. Böylece daha kaliteli embriyolar elde edilerek gebelik şansı yükseltiliyor.
Bu yöntemde anne rahmi bağışıklık sistemi ile gebeliği kabul edecek şekilde hazırlanıyor. Anne adayından alınan kandaki ‘lenfosit’ kan hücreleri ayrıştırılıyor. Bu hücreler özel kültür sıvılarında CRH hormonunun desteği ile özel işlemlere tabi tutuluyor. Elde edilen sıvı, embriyo rahme yerleştirilmeden 1-2 gün önce ya da bazı vakalarda aynı gün rahim içine veriliyor.
Rahim içinin embriyoyu kabul etme potansiyeli saptanarak tedavi planlanıyor.
Embriyonun gelişimi video kayıt sistemi ile sürekli izlenerek, bölünme hızı ve hücre yapısına göre değerlendiriliyor ve gebelik şansı en yüksek embriyo seçiliyor. Bu sistem embriyonun genetiği hakkında da bilgi verdiği için oldukça önemli.
Op. Dr. Nesrin Fener, 35 yaş ve sonrası hamileliklerle ilgili kronik hastalıklara da dikkat çekiyor: “Gebelik sürecinde vücuttaki tüm sistemler etkilenir ve pek çok değişiklik meydana gelir. Anne adayında gebelikten önce hipertansiyon, kalp hastalığı, diyabet gibi hastalıklar varsa risk artar. Süreç doktor kontrolünde ve bilinçli yönetilirse hamilelik rahat geçer ve sağlıklı bebekler dünyaya gelir.”
Üreme sağlığı alanındaki yeni gelişmelerin çoğul gebelikleri artırdığı ve buna bağlı olarak erken doğum, bebeğin ya da bebeklerin yenidoğan yoğun bakımda yatma ihtimali, bebek kayıpları ve hastalıkları riskinin
arttığı da unutulmamalı.