Güncelleme Tarihi:
Otuzlu yaşlar hem çok güzel hem de biraz sorunludur. Güzeldir çünkü okul dönemi atlatılmıştır. Genellikle maddi olarak en iyi dönemlerimizi yaşarız ya da en güzel günlerin beklentisi içine gireriz. Ancak her zaman durum böyle olmayabilir. Her birimiz kendimizden birçok başarı bekleriz. Bize emek veren ebeveynlerimiz, bizden onları gururlandıracak bir şeyler yapmamızı bekler ya da biz öyle zannederiz. Beklentiler yükseldikçe kendimizi eleştirip dururuz. Hedeflerimizin ne kadarına ulaşabildiğimiz, seçimlerimizin ne kadarından memnun olduğumuz her an içimizi kemirir.
“Başka bir meslekte daha mı başarılı olurdum? Zengin olmak için yeterli miyim? Bu kişiyle evlenmemiş olsam hayatım nasıl olurdu? Acaba çok mu rahat davranıyorum yoksa her şeyi başkalarından daha mı ciddiye alıyorum?” sorularının listesi böyle uzayıp gider. Nasıl bir hayat seçmiş olursanız olun elinizdekilerin yeterli olmadığına dair o tanıdık memnuniyetsizlik hissi ruhunuzu ele geçirmek için tetikte bekler.
İşiniz, ilişkileriniz, aileniz sizi hayal kırıklığına uğratmıştır. Suçu etrafa atma aşamasını aşabildiyseniz, bu kez de kendinizi fazla eleştirmeyi tercih edebilirsiniz. Bütün bu bunalım, kendinizle yüzleşmenizi gerektirir. Belki de çoğumuz gibi, film yıldızı, yılın sporcusu, uluslararası bir şirketin CEO’su olmamışsınızdır!
Bu yaşlarda kişisel sorgulamaların yanı sıra sorumluluğun yükselmesi de insanları bunalıma sokan bir faktör haline gelebilir. Bebek sahibi olup aylarca uyumadan işe gitmek ve normal geri dönebilmek oldukça zordur. Hasta ebeveynlerin bakımı ya da kaybı büyük üzüntüler yaşatabilir. Kişi, kendisini yapılması gerekenler arasında koştururken bulur. Eğer destek olacak çalışanlara ya da dostlara sahip değilse gelişmek bir yana, günlük rutini devam ettirebilmek bile büyük bir mesele haline gelir.
Yetersizlik hissi, başarısızlık korkusu, kötü giden bir evlilik ya da boşanma sürecinin getirdiği depresyon, otuzlu yaşların kutuyu açınca yüzümüzü buruşturmamıza neden olan hediyeleridir. Bekarlar için ‘Treni kaçırıyorum’ hissi adeta bir paniğe dönüşebilir. Eş adaylarıyla insanı bezdiren buluşmalar, spor salonu ya da dans kursu gibi romantik motivasyonlu sosyalleşme çalışmaları, bu yaşlarda yoğun hale gelir. Kişisel görünüme dair endişeler ve hormonal değişimler de kişiyi kaygılandıran başlıklar arasındadır.
Bu yaşlarda en çok zamansızlıktan şikayet ederiz. Hayatta ne gerçekleştireceksek artık onu gerçekleştirmemizin zamanı olduğunu düşünürüz. Eğer amaçlarımıza büyük oranda ulaştığımızı düşünebiliyorsak, bu kez bizden medet umanların ağırlığı üzerimize çökebilir. Kendimizi kurtarmamız yetmez, tüm aileyi, akrabaları da işe yetiştirmemiz ya da maddi manevi desteklememiz beklenebilir. Orta yaşı ciddi bir hastalığa yakalanmadan, bir iki sinir krizi geçirmeden, işten kovulmadan ya da şiddetli bir karı koca kavgası yaşamadan atlatmak bayağı zordur. Evliliklerde çok ciddi sınavlar yaşanabilir. Aldatılma, terk edilme, parasız kalma, hastalanıp yatağa düşme, alkole yatkınlık gibi bir dert kataloğu oluşur.
Eğer şu anda bu noktadaysanız sandığınız kusursuz kişi değil de gerçekte kim olduğunuzu, bu dünyaya ne için geldiğinizi, daha tatminkar bir yaşam kurmak için neler yapabileceğinizi düşünüp daha gerçekçi beklentilerle yolunuza devam etmelisiniz. Bunun için;