Güncelleme Tarihi:
İki olayı psikolojik ve sosyolojik açıdan ele alan Psikiyatr Prof. Dr. Nevzat Tarhan, olaylara toplum ve basın olarak duyarsız kalınmamasının sevindirici, çözüm için de bir adım olduğunu söyledi.
Kocaeli ve Mersin’de yaşanan bu iki olayın Türk aile yapısına uymadığını ifade eden Tarhan, şaşırtıcı olayların benzerlerine batı kültüründe sık rastlandığını kaydetti.
Bu vakalarda kişileri suçlu ilan etmeden önce bu kişilerin akıl sağlığının yerinde olup olmadığı iyice araştırılmalı. Geçmişinde psikiyatrik tedavi görüp görmediği incelenmeli ve bazı testler yapılmalı. Suçun oluşmasında toplumun yönlendirmesinin sonuçları var mı, okuldaki davranışları nasıldı? Suç mu nitelikli mi yapıldı bu araştırılmalı. Arka planında ikinci kişinin ortaklığı söz konusu mu buna bakılmalı.
Toplum olarak zihinleri meşgul eden soru “Bir anne nasıl böyle bir şey yapabilir?” Farklı insan tipleri var. Bazı kişiler var ki bu kişilerde acıma, merhamet duygusu gelişmiyor. Daha benmerkezci oluyor ve sadece kendilerini düşünüyorlar. Empati yetenekleri olmuyor. Teflon tipi insanlar bu kişiler. O nedenle akıl sağlığı yerinde olup da kişilik sorunu yaşayan bu tiplere cezaları asgari değil azamiden verilmeli.
Batı kültüründe bu tip kişiler çok arttı. Bazı Avrupa ülkeleri bu sorunu bebek kutuları koyarak çözüyor. Belli noktalara bebek kutuları koyarak annelerin bebeklerini bu kutulara bırakmaları sağlanıyor. Toplumun her kesimine görev düşüyor ve bu olayların olmaması için neler yapılır bunun üzerinde durmalıyız. Kocaeli’ndeki olayda eğer annenin akıl sağlı yerindeyse ve bu suçu işlemişse sonuç toplumun bir ürünüdür.
Öğretmenin diplomasına imza atan herkes özeleştiri yapmalı. Kadını suçlamak yerine komşular, yakınlar, anne babalar kendini sorgulamalı. Toplumsal duyarlılık gösterilmeli, aksi halde benzer vakalar artabilir. Batı kültürü hastalıklarının bize yansımalarını yaşıyoruz. Siyasi olarak da önlem harekete geçilmeli. Eğitim sisteminin yeniden sorgulanması gerekiyor. İnsani değerlerle gençleri yetiştirmeliyiz. İyi insan modelini anlatabilmeliyiz. Bütün toplum sorumluluk hissetmeli.
Mersin’deki olayda 3 çocuğun eve hapsedilmesi basit bir ihmal değil cinayete yakın bir durum söz konusu burada. Daha güçlü yasal düzenlemeler gerekiyor. Hukukçular bunu tartışmalı. Son dönemlerde yeni yeni ortaya çıkan durumlar bunlar. Onun için ele alınıp, tartışılmalı. Taksirli suç mu değil mi bunlar değerlendirilmeli. Yoksa yeni kurban ve benzer haberlerle karşılaşacağızdır. Hayat başarısı odaklı gençler yetiştirmemiz gerekiyor. Okul bitiren gençlerimize iyi bir anne, baba, eş nasıl olur bunun iyi öğretilmesi şart.
Bir anneden annelik duygusu kolay kolay körelmez körelmesi için o kişinin “Ya ben ya çocuk” seçimini gerektirecek bir durumla karşı karşıya kalması gerekir. Ancak bu duygu durumunda anne acıma duygusunu kaybedip, acımayı kendine yönelik yaşayabilir. Çocuğun ölmesini kendince haklı görebilir. Vaka üzerinden değil de genel değerlendirme yapmalıyız bu olayda.
Kamu vicdanını kanatan bir durum. Herkes benim çevremde benzer şey olabilir mi diye kendine sormalı. Olayda komşuluk ilişkilerinin de zayıf olduğu görülüyor.
Belediyeler de sorumluluk almalı. Tüm dünyada sosyal ve kültürel belediyecilik anlayışı yaygınlaşıyor. Bizde belediyecilik maalesef 50 yıl önceki anlayışla yapılıyor. Yol yapmak, kaldırım düzenlemek yeterli olmuyor. Sosyal sorumluluk projeleri tüm dünyada belediyeler, Sivil Toplum Kuruluşları ve Üniversitelerle geliştiriliyor. Bu olayda annenin kaos anında alo diyebileceği bir yer olmalıydı. Belediye, devlet olarak sosyal hizmet servisleri kurmalı. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bu anlamda kafa yoruyor onları desteklemek gerekiyor. Hızlı ve acil şekilde yapılmalı bu.