Güncelleme Tarihi:
Kevin Elizabeth, günlerdir ABD'nin Louisiana eyaletinin Baton Rouge şehrinde bulunan bir biyomedikal araştırma merkezinde yaşıyor.
28 yaşındaki teknoloji sektörü çalışanı Elizabeth'in ilginç bir görevi var: Araştırma merkezi görevlilerinin hazırlayıp servis ettiği mısır gevreği, patates kroket gibi yemeklerle beslenmek. Çünkü Elizabeth, ABD genelinde 500 kişinin katıldığı bir araştırmanın parçası.
ABD Ulusal Sağlık Enstitüleri (NIH) tarafından yürütülen araştırma kapsamında, katılımcılar 6 hafta boyunca ülkenin dört bir yanındaki tıp merkezlerinde yaşayacak, kendilerine sunulan yemekleri yiyecek ve bu esnada yüzlerce tıbbi testten geçecek.
189 milyon dolara mal olacağı açıklanan çalışmanın amacı ise sağlıklı beslenme konusunda uzun yıllardır devam eden kafa karışıklıklarına bir son vermek ve güncel bir rehber oluşturmak.
Beslenmeyle alakalı kronik hastalıklar, Türkiye de dahil dünyanın dört bir yanında yükselişte. Obezite ve diyabet gibi hastalıklardan muzdarip kişilerin oranı katlanarak artıyor. Dünya Sağlık Örgütü'nün raporuna göre, Türkiye'deki yetişkinlerin yaklaşık yüzde 68'i aşırı kilolu ve üçte birinden fazlası obezite hastası olarak kabul ediliyor. Daha da kötüsü bu oranlar Avrupa'nın en yükseği. Aşırı kilo veya obezite ile ilişkili sağlık problemleri de hastane başvurularının önemli bir kısmını oluşturuyor. Dahası yağ tüketimi gibi bazı konularda yapılan çelişkili açıklamalar da sağlığa faydalı olmaktan çok zarar veriyor.
KİŞİYE GÖRE DİYETLER PLANLANABİLECEK
NIH'in yürüttüğü ve sadece ABD'lileri değil hepimizi etkileyebilecek olan bu çalışma kapsamında toplamda 10.000 kişinin verileri toplanıyor. Bu katılımcılardan bazıları, programın dışına çıkmalarına engel olacak takip cihazları ya da ne yediklerini kayda alan özel gözlükler gibi teknolojik araçları da yardımıyla 24 saat takip ediliyor.
Katılımcılar, farklı yaş ve etnisite gruplarında, farklı geçmişlere ve sağlık durumlarına sahip. Bu sayede daha genel bir tablo çıkarılabileceği ümit ediliyor.
Araştırmanın koordinatörü Holly Nicastro, Wall Street Journal'a yaptığı açıklamada, "Her şey planlandığı gibi giderse, birkaç yıl içinde doktorunuzun yapacağı birkaç basit testin ve sağlığınız ve yaşam biçiminizle ilgili birkaç sorunun ardından kişiselleştirilmiş bir beslenme planı alabileceksiniz" diye konuştu.
Bilim insanları sağlıklı beslenmenin ana unsurları konusunda hemfikir. Sebze ve meyveler, tam tahıllar ve yağsız proteinler sağlıklı beslenmenin olmazsa olmazı kabul ediliyor. Ancak daha derinlemesine araştırmalar, ekmek ya da muz gibi bazı besinlerin etkilerinin kişiden kişiye değiştiğini gösteriyor.
ÜÇ AYRI BESLENME ŞEKLİNİN ETKİLERİ ÖLÇÜLÜYOR
Araştırma kapsamında Elizabeth gibi katılımcılar, üç farklı beslenme modeli uyguluyor. Her biri iki hafta süren bu modellerden ilki yağdan zengin karbonhidrattan fakir. İkinci modelde ilave şeker içeren gıdalar kısıtlanırken, sebze, meyve, balık, tavuk, yumurta, süt gibi gıdalar bolca tüketiliyor. Üçüncü model ise ağırlıklı olarak aşırı işlenmiş ve ilave şeker içeren gıdalardan oluşuyor.
Araştırmacılar hangi gıdaların daha iyi olduğuna ilişkin ön kabulle hareket etmiyor. Onun yerine topladıkları çok büyük miktarda veriyi kullanıp algoritmalar geliştiriyor. Bu algoritmaların da hangi beslenme modelinin kimi nasıl etkileyeceğine dair tahminler yapmaya yardım edeceği umuluyor.
Tufts Üniversitesi bünyesinde bulunan Kardiyovasküler Beslenme Ekibi'nin direktörü olan Alice Lichtenstein, parçası olmadığı araştırmayı, "Bu sayede diyetlere ince ayar yapabilir, kişiselleştirilmiş tavsiyeler sunabiliriz" sözleriyle yorumladı.
Kişiselleştirilmiş tavsiyelerin amacı, daha fazla insanın kan şekeri, tansiyon gibi kritik değerlerini düzeltip sağlıklı beslenmenin sürdürülebilir olmasını sağlamak.
"İnsanlar, 'Herkes ne yemek gerektiğini biliyor ama o yiyecekler bana uymuyor' diye düşünebilir" diyen Nicastro, kişisel planlarla insanların diyetlerini bırakma ihtimallerinin azalabileceğini ifade etti.
TÜM KAN DEĞERLERİ SÜREKLİ TAKİP EDİLİYOR
Elizabeth, Louisiana State Üniversitesi'nin bünyesinde bulunan Pennington Biyomedikal Araştırma Merkezi'nde yaşıyor. Buradaki bilim insanları Elizabeth'in ağzına attığı her lokmayı yakından izliyor. Örneğin, Elizabeth'in kahvaltıda yediği şekerli mısır gevreğini son tanesine kadar bitirmesi hatta kâsenin dibinde kalan sütü bile içmesi bekleniyor.
Elizabeth'in değerleri bir kalp atış monitörü, fiziksel aktivitesini kaydeden bir cihaz ve kan şekerini sürekli ölçen bir glikoz monitörüyle sürekli takip ediliyor. Ayrıca eline takılmış sabit bir damar yolu var. Bir teknisyen, şekerli kahvaltıdan sonraki 4 saatte Elizabeth'ten 9 kez kan alıp insülin ve glikoz düzeyleri gibi onlarca değeri takip ediyor.
Elizabeth ayrıca idrar, dışkı ve tükürük örnekleri veriyor. Bilim insanları saç ve tırnak örneklerini topladıkları Elizabeth'i çeşitli taramalardan geçirerek vücudundaki yağ, kemik ve kas miktarlarını takip ediyor.
'İŞLENMİŞ HAZIR GIDALARLA BESLENMEK YORGUN HİSSETTİRİYOR'
Şirketlere ağır makineler kiralayan bir firmanın teknoloji departmanında çalışan Elizabeth, "Hem bilim için anlamlı bir şey yapmanın hem de beslenme ve üzerimdeki etkileri hakkında daha fazla şey öğrenmenin güzel olacağını düşündüm" dedi.
Bağlı olduğu kurumda uzaktan çalışma düzeni uygulandığından günlük hayatında çok fazla şey değişmediğini belirten Elizabeth, hemşire olan nişanlısını ve iki kedisini özlediğini ifade etti.
Elizabeth, şekerli mısır gevreğini yediği gün, aşırı işlenmiş gıdalardan oluşan beslenme modelinin 13'üncü günündeydi. Evde de aşağı yukarı böyle beslendiğini, çoğunlukla marketten aldığı dondurulmuş pizza gibi hazır gıdaları tükettiğini ifade eden Elizabeth, bununla birlikte normalden daha yorgun hissettiğini, özellikle egzersiz yaparken zorlandığını söyledi.
Sebze ağırlıklı beslendiği iki haftada kendini daha iyi hissettiğini de sözlerine ekleyen Elizabeth, "Ama bazen o kadar sebze yemek zor oldu" dedi.
KATILIMCILAR ÖZEL GÖZLÜKLER TAKIYOR
Araştırmacıların kullandığı yeni teknoloji ürünlerinden biri, gözlüklere takılan ve kullanıcı çiğnemeye başladığı anda kayda giren kameralar. Birçok beslenme araştırmasında, katılımcıların ne yediklerinin kaydını tam tutmaması sorunlara yol açıyor. Bu kameralar, söz konusu sorunları aşmakta önemli bir rol oynuyor.
Ancak katılımcıların bu gözlükleri hevesle taktıklarını söylemek de çok doğru değil. Araştırmacılardan Catherine Champagne, "Katılımcıların birçoğu gözlüklerin başka şeyleri de kayıt altına alıp almadığını merak ediyor" dedi.
Araştırmacılar, katılımcıların yediği yemekleri düzenli aralıklarla smoothie haline geçirip bağımsız bir laboratuvara gönderiyor. Böylece günlük menülerdeki yağ, karbonhidrat, protein ve diğer unsurların tutarlılığı takip ediliyor.
Tıp merkezinde kalan katılımcılara, günün önemli bir kısmında bir araştırmacı eşlik ediyor. Araştırmacı katılımcıyı yemeğini bitirmeye teşvik ediyor, spora ya da yürüyüşe gittiğinde program dışında bir şeyler atıştırmasını önlüyor. Tesise gelen ziyaretçilerin de yanlarında yiyecek bir şeyler getirmeleri kesinlikle yasak.
Tabii bir de tuvalet kısmı var. Bazı katılımcıların kullandığı "akıllı tuvalet kâğıdı" aracı sayesinde dışkı örnekleri kolayca toplanabiliyor. Araştırmacılar, üç ayrı beslenme modelinin bağırsak mikrobiyomunu nasıl etkilediğini ve bunun kişinin o diyete asıl tepki verdiğini görmek istiyor.
Katılımcıların televizyonda izledikleri programlar bile kontrol altında. Örneğin yemek programı izlemeleri yasak çünkü yiyeceklerin görüntüsü bile test sonuçlarını değiştirebiliyor. Korku unsuru taşıyan yapımlar da yasak çünkü korkmak kalori harcamaya yol açıyor. Bu nedenle katılımcılar bol bol romantik filmler ve ev tadilat programları izliyor.
The Wall Street Journal'ın "What, Exactly, Should You Eat? Inside the $190 Million Study Trying to Find the Answer" başlıklı haberinden derlenmiştir.