1800'lü yıllarda tıpta bir devrime imza attı, birçok ilki başardı... Ama bugün pek çoğumuz adını bile bilmiyoruz!

Güncelleme Tarihi:

1800lü yıllarda tıpta bir devrime imza attı, birçok ilki başardı... Ama bugün pek çoğumuz adını bile bilmiyoruz
Oluşturulma Tarihi: Aralık 28, 2024 08:42

Bilim tarihi keşifleriyle, ortaya koydukları olgularla belki de insanlığın yönünü değiştirmiş birçok değerli isimle dolu. Ancak bu isimlerin bir kısmının bugün adı bile bilinmiyor. Birazdan okuyacaklarınız da böyle bir kadının hikâyesi...

Haberin Devamı

Mary Putnam, 10 yaşındayken "Harika olurdum" yazıyor ve ekliyordu: "İyi işler yapardım. Böylece öbür dünyaya, mezardan sonraki o bölgeye geçsem de insanlar benden sevgiyle bahsederdi."

Bu satırlar 1852 yılında kaleme alınmıştı. Putnam gerçekten de dediğini yaptı, alanında en harika işleri yapan insanlardan biri oldu. Ancak tıpta bir devrim yapmış olmasına karşın bugün ne yazık ki adını bile çok az insan biliyor.

Geçtiğimiz günlerde raflarla buluşan Lydia Reeder imzalı "The Cure for Women" (Kadınlar İçin Çare) isimli kitap, Putnam'ın ölümünden 120 yıl sonra bu eksiği kapatmayı amaçlıyor.

New Yorklu tanınmış yayıncı George Palmer Putnam'ın kızı olan Putnam, çocukluk çağlarından itibaren doktor olmak, tıp alanında alabileceği en iyi eğitimi almak istiyordu. Bu nedenle 1868 yılında okulun yöneticilerini büyük çabalarla ikna ederek, Sorbonne Üniversitesi'nin tıp fakültesine kabul edilen ilk kadın öğrenci oldu. Mezun olmasına sadece bir sınav kala İkinci İmparatorluk yıkılınca, Putnam kuşatma sırasında Paris'te kalmayı seçti.

Haberin Devamı

PRESTİJLİ ÖDÜLE LAYIK GÖRÜLEN İLK KADIN OLDU

Mezun olduktan sonra ABD'ye dönen Putnam, özellikle kadın sağlığı alanında çalışıyordu. Akıl hocaları Elizabeth ve Emily Blackwell'in izinden giden Putnam, bir yandan New York Kliniği'nde çalışıyor bir yandan da klinikle anlaşmalı bir okul olan Kadınlar Tıp Koleji'nde dersler veriyordu. Bu dönemde tavizsiz bir öğretmen olarak ün kazanmıştı.

O dönemde tıp gibi bir alanda kariyer yapmak kadınlara yakıştırılmadığından, doktor olan bir kadının da evlenemeyeceği ön yargısı hakimdi. Ancak Putnam ön yargıları bir kez daha yıkarak dönemin önde gelen pediatri uzmanlarından Abraham Jacobi'yle evlendi. Putnam Jacobi'nin kalbini, kardiyoloji çalışmalarıyla kazanmıştı.

Putnam, 1876 yılında Harvard Üniversitesi tarafından verilen ve çok prestijli bir ödül olan Boylston Tıp Ödülü'ne layık görülen ilk kadın oldu. Putnam'ın ödüle layık görülen yazısı "Kadınların regl döneminde mental ve fiziksel anlamda dinlenmeye ihtiyacı var mıdır?" sorusuna odaklanıyordu.

Haberin Devamı

Bu soru o dönemde kadın hakları hareketinin odağında yer alıyordu. O dönemde kadın olmak bir tür patoloji olarak görülüyor, "Her ay kendi bedenlerinin ihanetine uğrayan kadınlar nasıl olur da eşitlik iddiasında bulunabilirler?" tartışmaları yapılıyordu.

Putnam, yazısında regl kanamalarının bir hastalık değil aksine sağlık belirtisi olduğunu güçlü argümanlarla ortaya koymuş ve dönemin geçerli söylemini altüst etmeyi başarmıştı.

Putnam'ın vardığı sonuç güçlü delillere dayanıyordu. Kadınlara çeşitli anketler yollamış ve regl dönemleriyle ilgili sorular sormuştu. Kanamaları ne uzunlukta ve yoğunluktaydı? Ağrıları oluyor muydu? Ne kadar yürüyebiliyorlardı? İş yerinde, okulda ne kadar zaman geçiriyorlardı? Bunun yanı sıra Putnam, gönüllülerin nabız, kas kuvveti, vücut sıcaklığı gibi verilerini de kayıt altına almıştı.

Haberin Devamı

HASTASINI YAZIYLA, RESİMLE, BASKETBOLLA TEDAVİ ETTİ

Bu sayede Putnam, reglin başarılı olmaya bir engel teşkil etmediğini ve jinekolojik sorunların kadınların hırslarından kaynaklanmadığını teyit etmiş oldu. Zihni kullanmak, rahmin ihtiyacı olan yaşam enerjisini çalmıyordu. Bu bağlantının var olduğunu iddia eden erkeklerin yaptığı şey ise kadınları "eklembacaklı kabukluların anatomik düzeyine" indirgemekten başka bir şey değildi. (Putnam genel olarak sivri diliyle tanınan bir insandı.)

Dahası Putnam bu yoğun araştırmayla uğraştığı dönemde (1874 yılı) sağlıklı bir erkek bebek dünyaya getirerek, kadınların zihniyle rahmi arasında bir bağlantı olmadığının kanlı canlı örneği haline de gelmişti.

Haberin Devamı

Putnam, bir yandan da S. Weir Mitchell gibi ünlü doktorların kadın düşmanlığıyla uğraşıyordu. Dinlenme tedavisinin öncülerinden olan Mitchell, kendi hastalarının çoğunluğunu oluşturan varlıklı "nevrastenik" kadınları yatak istirahati, masaj, zorla besleme, elektrik şokları ve despot karizmasıyla tedavi ediyor, "mümkün olduğunca ev hayatı yaşamaları" tavsiyesiyle eve gönderdiği kadın hastaların kendilerini kötü hissetmelerinin öncelikli sebebinin evde dört duvar arasına sıkışıp kalmak olduğunu görmüyor ya da göz ardı ediyordu.

Bu kadınlardan biri Charlotte Perkins Gilman'dı. Gilman'ın kendi maruz kaldığı muameleden yola çıkarak kaleme aldığı korku hikâyesi "The Yellow Wallpaper" (Sarı Duvar Kâğıdı) feminist literatürün erken dönem klasiklerinden biri haline geldi. Hikâyeyi okuyan Putnam'ın Gilman'a kendisini tedavi etme teklifinde bulunması, önemli bir dönüm noktası oldu. Putnam'ın çalışma, resim yapma, yazı yazma ve basketbol oynama tavsiyelerini uygulayan Gilman, kısa sürede sağlığına kavuştu.

Haberin Devamı

Sadece muayene odasında değil, dışında da çok çalışıyordu Putnam. Tek tek bireylerden öte, tüm kadınlar için çaba sarf ediyor, nüfuzlu dostlarını tıp fakültelerine kabul almak isteyen kadın öğrencilere destek vermeye yönlendiriyor, stratejik zekâsını kadınların seçme ve seçilme hakları adına savaşmak için kullanıyordu.

1800lü yıllarda tıpta bir devrime imza attı, birçok ilki başardı... Ama bugün pek çoğumuz adını bile bilmiyoruz

Putnam'ın oğlu Ernst küçük yaşta hastalanıp hayatını kaybetti

SON MAKALESİNDE KENDİSİNİ ÖLDÜREN HASTALIĞI YAZDI

Putnam, hayatı boyunca birçok trajedi de yaşadı. Çok sevdiği oğlu 8 yaşındayken difteri nedeniyle öldü. Jacobi, difteri söz konusu olduğunda ABD'nin sayılı uzmanlardan biriydi ancak o dönemde henüz bu hastalığın aşısı bulunmadığından, oğlunu kurtarmak için yapabileceği hiçbir şey yoktu. Putnam, yayımlanan son makalesi 60'lı yaşlarının başında kaleme aldı. Makalenin başlığı "Serebelluma Baskı Yapan Meninjiom Tümörünün Erken Belirtilerinin Tanımı, Yazar Bu Yüzden Öldü. Makale Kendisi Tarafından Yazıldı" şeklindeydi.

Putnam'ın yaşam öyküsünde her şey var: Hırs, ortaklık, zafer ve kayıp. Kitabın en önemli eksiği ise yazarın da üzüntüyle belirttiği üzere arşiv derinliği. Kitapta okurların, Putnam'ın hissettiklerini hissetmesini sağlayan, kitabın öznesinin tutkularının ve tuhaflıklarının elle tutulur hale gelmesini sağlayan günlükler, mektuplar ve notlar eksik.

Reeder, Putnam'ın hikâyesini eleştirel olmayan bir hevesle anlatıyor ve sırtını ağırlıklı olarak bu konuda geçmişte yazılmış eserlere dayıyor. Zaman zaman kitapta adı geçen diğer kişilerin hikâyelerine dalıp zaman akışlarını birbirine karıştıran Reeder, bazen de spekülasyon gibi görünen duygusal satırlara yer veriyor.

Ancak kitap, merkezine aldığı Mary Putnam Jacobi'yi, içinde bulunduğumuz çağın kahramanlarından biri olarak okurlarına yeniden tanıtıyor. Putnam, yılmadan çok çalışmasıyla, hurafelere değil bilime güvenmesiyle ve keskin analizleriyle, erkeklerin kadınlar hakkında ürettiği köhnemiş söylemi değiştirmeyi başardı. Günümüzde halen kadınlara dair daha iyi söylemler üretilmesi ihtiyacı sürüyor.

The New York Times'ın "She Revolutionized Medicine. Why Isn’t She a Household Name?" başlıklı haberinden derlenmiştir.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!