Adaylar

YAĞMA Hasan’ın böreği dedikleri bu olsa gerek. Dikkatinizi çekiyor mu? Önceki yıllarda bir ilçe belediye başkanını huzuruna kabul etmeden önce bir hafta bekleten eski bakanlar, müsteşarlar, milletvekilleri, genel müdürler, profesörler parti kapılarında "Beni şu ilçe belediye başkanlığına aday gösterin" diye kıvranıyorlar.

Elbet somut olarak kimseyi suçlamayı veya zan altında bırakmayı düşünmüyoruz. Keza bazılarının sadece "hizmet" aşkı ve arzusu ile bu göreve talip olduğunu da kabul ediyoruz.

Ama insafla konuşalım:

Eski yıllardaki insanların hizmet aşkı bugünkünden azdı da o nedenle mi yerel yönetim seçimleri gelince böyle eski bakan, eski müsteşar, eski milletvekili gibi tipleri ortada göremezdik?

Demek ki ortada "herkesin bildiği aile sırrı" türünden bir gerçek var. O da "belediyelerin rant yeri" olduğu gerçeği.

Çünkü devletin -merhum Turgut Özal döneminde başlayan ve yıllardır artarak bugüne gelen- tüm kurumlarını çürütme, eline geçen olanağı kendi çıkarı için kullanma, "yakalanırsam nasıl olsa bir afla yahut zamanaşımıyla yakamı kurtarırım" inancıyla hareket etme geleneği Türkiye’yi bu noktaya getirdi.

Bunu engellemesi gereken siyasi iktidarlar, tam tersine teşvik etti. Örneğin, Özal döneminde başlayan "imar izni verme yetkisini" büyük bir rüşvet kapısı haline getirme "buluşu" (!), Refah Partili belediyelerde "Önce şu zatın göstereceği banka hesabına şu kadar para yatırıp makbuzunu bize getir, işini sonra ele alalım" uygulamasına dönüştü. Belediyelerde, kapıdan giren her vatandaşın önüne düşüp dilekçesini gününde sonuçlandırma iddiasıyla kurulan "beyaz masa"ların birer maskaralık olduğu da sonra ortaya çıktı.

Çünkü asıl maksat vatandaşa hizmet değil, "Bu fırsatı nasıl değerlendiririz, yetkimizi nasıl paraya dönüştürürüz?" sorusuna yanıt bulmaktı.

ANAP’ belediye başkanlarını ve "imar"la ilgili yetki sahiplerini Karun gibi zengin eden bu mekanizma, Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde önce "parti için kaynak yaratma" aracına dönüştürüldü.

Böylece uygulama "İşini yaparız ama -genellikle bir hükmi şahsiyete ait olan- şu hesaba şu kadar para yatırman şarttır" formülüne bağlandı.

Tabii o da orada kalmadı. Kimi yerde "Bir kısmını partiye bir kısmını cebe" uygulaması, kimi yerde de "Hepsini cebe" düşüncesi benimsendi.

Şebekeler, ortaklar filan derken sistem baştaki "bireysel rüşvet" noktasına geri döndü.

Adalet ve Kalkınma Partisi bunu, tadını kaçıracak noktaya getiren eski başkanları o nedenle yeniden aday göstermedi.

Ama sanmayın ki aday gösterilmeyenlerin tamamı böyledir. Tam tersine bir kısmı da dürüst davrandığı yani partinin ileri gelenlerine, ileri gelenlerin nüfuzlu dostlarına rant sağlayacak türden yasa dışı işlemlere "Hayır" dedikleri için aday gösterilmediler.

Bunlara ait örnekleri elbet isimle yazmıyoruz ama herkesin kendi yöresindekileri iyi bildiğinden eminiz.

Ne diyelim, aday olup seçim yarışına giren dürüst insanlara mı başarı dileyelim yoksa müstakbel hırsızlara mı?
Yazarın Tüm Yazıları