Abdüllatif Şener yemek duası okudu, bankacı mest oldu

YIL 1996... Necmettin Erbakan’ın başkanlığındaki Refahyol Hükümeti dönemi...

Erbakan’ın, "Sizi gidi faizciler sizi... Sizi gidi rantiyeciler" bakışı çerçevesinde, bankalara dönük bazı kararların alınması gündemdeydi...

Refahyol Hükümeti’nin alacağı kararların mevduatta ciddi erimeye yol açacağından endişelenen bankacılar, Türkiye Bankalar Birliği’nde (TBB) konuyu görüştü, bürokratlar ve ilgili bakanlara kaygılarını aktarma kararı aldı.

Dönemin TBB yönetimi, bu çerçevede hükümetten öncelikle dönemin Maliye Bakanı Abdüllatif Şener ile Devlet Bakanı Abdullah Gül’ün kapısını çaldı. İki bakan, bankalardan mevduat kaçışına yol açabilecek vergi düzenlemesiyle ilgili olarak Başbakan Erbakan’ın ikna edilmesi gereği üzerinde durdu.

TBB, resmen başvuruda bulundu, randevu alındı. Bankacılar böylelikle Ankara’nın yolunu tuttu. Erbakan, bankacıları öncelikle yemekte kabul etmeyi yeğledi. Bankacılar, Başbakan’la buluşma öncesinde yine Şener ve Gül’e sorunlarını, kaygılarını aktardı. Onlardan tavsiye geldi:

"Kendi tezinizi iyi anlatırsanız, Sayın Başbakan’ı ikna edebilirsiniz."

Derken yemek salonuna geçildi, Erbakan iki yanına Şener’le Gül’ü aldı, bankacılara döndü: "Şimdi güzelce yemeğimizi yiyelim. Yemekten sonra iş konuşuruz."

Güncel sohbetler eşliğinde yemek yenildi, Erbakan, bankacılara döndü: "Bu kadar güzel bir yemeğin üzerine dua da gerek değil mi?"

Sonra Abdüllatif Şener’e sözü bıraktı: "Buyurun Abdüllatif Bey, yemek duasını siz yapın..."

Şener, yemek duasına başladı, aralarında gayrimüslim temsilci de olan bankacılar dua için ellerini açtı. Dua bitiminde yan odaya geçildi, bankacılar Erbakan’a kaygılarını aktardı.

Şener’in parti kuracağını açıklayıp gündeme oturduğu günlerde bu dua olayını bir bankacıdan dinledim: "Abdüllatif Bey, müthiş bir ustalıkla yemek duası yaptı. Ben çok etkilendim."

Bankacıyla daha sonra Türk siyasi hayatında "Şener etkisi"nin nasıl gelişebileceği üzerinde durduk, yemek duasındaki başarısının parti liderliğine yansıyıp, yansımayacağını tartıştık...

Derken birkaç gün önce Hürriyet Ankara Bürosu’nun önde gelen isimlerinden Çiğdem Toker’in kaleminden çıkan kitap önüme geldi: "Abdüllatif Şener-Adım da benimle beraber büyüdü."

Çiğdem, 495 sayfaya yayılan röportajdan oluşan kitapta Şener’e sormuş:

- Sizin için imam hatipte geçen 7 yıl kayıp mı, kazanç mı?

- Kazanç olduğunu düşünüyorum. Çünkü, okuma motiflerimi güçlendirdi.

Kitaptan, Şener’in öğrencilik yıllarındaki imam hatip müfredatının zenginliğini öğrendim. "Geleneksel hocalar gibi hastalara muska yazmasınlar" diye imam hatip öğrencilerine sıkı sağlık eğitimi verilirmiş. Hukuk bilgisi dersleri de, Siyasal Bilgiler’deki Hukuka Giriş’le yarışırmış.

Çiğdem’in kitabından bu ayrıntıları öğrendikten sonra, yeniden bankacıyla tartıştığımız sorulara döndüm.

Çok iyi yemek duası okuyan Şener, aynı başarıyı parti liderliğinde gösterebilir mi?

Başbakan Tayyip Erdoğan’ı ve AKP’yi sıkıştıracak güce ulaşabilir mi?

Arapların petrol parası dünya şirketlerine yetiyor

FİBA
Holding Yönetim Kurulu Başkanı Hüsnü Özyeğin, Lehman Brothers’ın İstanbul’daki ofisini güçlendirme buluşmasında iki çarpıcı rakam vermiş, ben de not etmiştim:

"Dünyadaki tüm borsalarda işlem gören şirketlerin değeri 50 trilyon dolar. Buna karşılık Arap ülkelerinin petrol rezervlerinin değeri bugün itibariyle 65 trilyon dolar."

Yani?

Arap ülkeleri, şimdilik nispeten fiyatı gevşemiş olan ancak varil başına 200 dolara çıkmanın yolunu gözleyen petrol paralarıyla dünyadaki şirketlerin hisselerini toplama gücünü elinde tutuyor.

Baykal’a çok kızmış, dualarında ’Atatürk hariç’ diyormuş

8 AĞUSTOS cuma sabahı saat 05.10... O gün Bitlis’te Hikmet Kiler Fen Lisesi ve Öğenci Yurtları ile Limak’ın 28 milyon dolarlık çimento fabrikasının açılışı vardı...

Açılışları izlemek için Bitlis’e gitmek üzere Kiler Grubu’nun kiraladığı 06.00’da Muş’a doğru havalanacak uçağa yetişme çabasıyla taksiye bindim. Uçak Muş’a inecek, karayoluyla Bitlis’e geçecektik.

10-15 dakikalık yolculukta söz nasıl olduysa CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’dan açıldı. Taksici Baykal’a yüklendikçe yüklendi. Tam Atatürk Havalimanı’na varmıştık ki, taksici kendini daha da kaptırdı: "Abi inanır mısın, Baykal, ’Atatürk’ diye diye bizi Atatürk’ten bile nefret ettirdi. Artık namazda şehitlerimiz için dua ederken, ’Atatürk hariç’ diyorum."

İnerken taksiciye, "Atatürk, Baykal’ın malı değil. Dualarında ’Atatürk hariç’ demekten vazgeç. Dinimizin temelinde hoşgörü vardır" yanıtı verebildim.

Bitlis’teki törenleri izledim, akşam saatlerinde İstanbul’a döndüm. Akşam Gülsan İnşaat Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Mehmet Gül’le buluştuk. Çantasından bir gazete kupürü çıkardı. Yalçın Bayer’in "Hürriyet Hakkımızdır, Tren Özgürlüktür" için gittiği Balıkesir’den yazdığı yazının bir parçasını elime tutuşturdu: "Şuna bir bakar mısın?"

Yalçın Bayer, "Atatürk, Balıkesir hutbesinde ne demiş" başlıklı bir yazı yazmıştı. Atatürk, 7 Şubat 1923’te, Balıkesir Zağanos Paşa Camii’ndeki hutbesinde şu vurguyu yapmıştı:

"Efendiler, camiler birbirimizin yüzüne bakmaksızın yatıp kalkmak için yapılmamıştır. Camiler, Allah’ın emirlerini yerine getirmek ve ibadetle birlikte din ve dünya için neler yapılmak gerektiğini düşünmek, yani görüşüp, danışmak için yapılmıştır. İşte biz de burada din ve dünya için, geleceğimiz ve bağımsızlığımız için, özellikle egemenliğimiz için neler düşündüğümüzü ortaya koyalım."

Atatürk’ün bu sözlerini, adını sanını bilmediğim, yeniden görsem hatırlayamayacağım taksici ile onun gibi düşünenlerin dikkatine sunuyorum...
Yazarın Tüm Yazıları