Abdülaziz’in valsi, üç dinin ilahisi

SAHNEDE aynı anda 303 kişi. Şiir, müzik, dans, çocuk korosu, gösteri ve ilahiler. Hepsi Batı formatında ve çoksesli icra ediliyor.

Haberin Devamı

İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti. Uzun bir serüvenin ardından önümüzdeki cumartesi günü açılış töreni yapılacak.

İstanbul’un 2010’da Avrupa Kültür Başkenti olarak kabul edilmesinden sonra, bu etkinliklerle ilgili oluşturulan kurulda sular bir türlü dinmek bilmiyor. Kurulun üyeleri zaman zaman birbirine giriyor, birileri kuruldan istifa ediyor, etkinlikler için ayrılan para bir yetiyor, bir yetmiyor, siyasi el oraya da uzanmakta gecikmiyor.

YEKTA KARA


Oysa, kendi haline bırakılsa, siyasi müdahaleden uzak kalsa, gürültü filan çıkmayacak.

Çalkantılı bir dönemin ardından, o çekişmelere nazire, önümüzdeki cumartesi günü İstanbul’da muhteşem bir şölen var.

Müzik ve gösteri ve bir bütün olarak sanat ziyafeti Yekta Kara imzasını taşıyor. Etkinliği tasarlayan ve yöneten sanatçı Yekta Kara.

İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası, Opera Korosu, Devlet Balesinden oluşan sanatçılar cumartesi günkü açılışta, 65 dakika süren gösteri düzenliyor.
65 dakika boyunca hem çoksesli koro var, hem solistler. Hem Münir Nurettin Selçuk var, hem Adnan Saygun ve Ferit Tüzün. Batı formatında halk müziği, şiir, çocuk korosu sahneyi tamamlıyor.

Yekta Kara gösterinin tamamına “İstanbul Büyüsü” adını veriyor.

Öyle büyü ki, bir yanda bundan 150 yıl önce Sultan Abdülaziz’in bestelediği vals de sahnede, üç dinin temsilcilerinin birlikte seslendirecekleri ilahiler de.

Gösteriyle ilgili son bir not eklemek gerek. Bu ekip üç aydır gece gündüz çalışıyor ve hiç kimse emeğinin karşılığında alması gereken ücreti düşünmüyor.

İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti, “İstanbul Büyüsü’’ne emek veren sanatçılar, “Bu bir onurdur” diyor ve gerisini düşünmüyor.

İstanbul Büyüsü, aynı zamanda bizim kültürümüzün özü. Bizim özümüz.

Haberin Devamı

İsrail’le herhalde yakında savaş var

İSRAİL ile aramızda ne var, neyi paylaşamıyoruz, bu kavga neden?

İlk atışı Tayyip Erdoğan yapıyor. Geçen yıl durup dururken, İsrail’e sataşıyor. Herkes bu sataşmaya şaşırırken, Erdoğan, “Halkımız böyle istiyor” diyor.
Halkımızın o tarihte sıradan haberler dışında, bir şey bildiği yok.

Derken Davos’ta one minute macerası. İsrail Cumhurbaşkanı’na o sert çıkışı. İsrail’e salvoların ardı arkası kesilmiyor. Buna onlar da karşılık verince, iş TV dizilerine itirazlara kadar uzanıyor. Karşılıklı hakaretlere geliniyor.

Amerika bu tırmanıştan memnun değil, muhtemelen Ankara’yı da bu yönde uyarıyor.

Ne var ki, Türk-İsrail gerginliği hızla tırmanmaya devam ediyor. Öyle bir hava var ki, iki ülke sanki savaşa tutuştu, tutuşacak.

Türkiye’nin Filistin politikası tamam, ama neden bu gerilim, bu kavga, anlamak güç.

Haberin Devamı

Die Zeit ve dam üstünde saksağan

AVRUPA’da kültür başkenti seçimi sırasında ülkeler arasında sıkı bir çekişme yaşanıyor. Ülkeler ve kentler arası rekabet, bu da normal.

Artık her şey belli, herhangi bir değişiklik söz konusu değil. Bundan sonrası pişmiş aşa su katmak.

İşte, bunlardan biri 7 Ocak 2010 tarihli haftalık Die Zeit Gazetesi’nde yayınlanan yazı. “Kültür Başkenti, Ne Uğruna” başlıklı yazı, gazetede yukarıdan aşağıya üç sütun üzerine döşenmiş.

“Ne uğruna” yazıldığını anlamak için, yazıyı sabırla okumak gerek.

Konu kültür başkenti olduğuna göre, sanırsınız ki, yazıda İstanbul eleştiriliyor ya da Türk kültürü ya da organizasyon ve benzeri bir şey. İstanbul’un altyapısı, trafiği, kentin yetersizliği, nüfus yoğunluğu vs. gibi bir eleştiri.

İlgisi yok. Bunların bir teki bile, tek satırla geçmiyor. Yazı baştan sona Türkiye’deki askeri darbeleri anlatıyor. 27 Mayıs 1960’la başlıyor, e-muhtıraya kadar geliyor, toplam beş darbe. Parti kapatmalar, siyasal yasaklar, işkenceler, mahkemeler. Yazının sonlarında askere direndiği için Erdoğan’ı aklayan satırlar. Son sivil-asker polemiği.

Darbelerle kültür başkenti arasındaki bağlantı ne? Herhalde, demokrasiye sık sık ara verilen bir ülkede bir kent nasıl oluyor da kültür başkenti seçiliyor, demeye getirmek istiyor. Epey dolaylı bir mantık.

Yazının son bölümünde uzun uzun son dönemde yaşanan Ayışığı, Sarıkız, Kafes kod adlarıyla anılan darbe iddialarına yer veriliyor.

Pardon, birkaç yerde 2010 kültür başkentine dönük, yani yazının başlığına uygun laf var. Örneğin, son cümle:
“2010 kültür yılında sivil girişimler güçlü biçimde artacaktır.”

Dam üstünde saksağan, gel bize bazı bazı.

Die Zeit, Almanya’nın en ciddi, en etkin haftalık gazetesi. Alman siyaset, sosyal ve kültür hayatının vazgeçilmez gazetesi. Bu kadar ucuz bir yazı nasıl yayınlanmış, şaşırıyorum.

Yazarın Tüm Yazıları