AB yolunda rehavet hükümete hakaret

CİDDE AFRİKA’nın en yoksul ve sorunlu ülkelerinden Sudan’dan önceki akşam Cidde’ye uçtuk.

Arap Birliği Zirvesi’ne katılmak üzere çıkılan yolculuğun bir gün daha uzatıldığını yola çıkmadan yarım saat önce Esenboğa Havaalanı’nda öğrenmiştik.

Programa son anda eklenen ve bizlerin bütün programlarını altüst eden Cidde ziyaretinin nedeni, İslam Konferansı Örgütü idi. Başbakan’ın danışmanları, İKÖ’ye ilk kez bir Türk’ün, Ekmeleddin İhsanoğlu’nun genel sekreter olduğunu ve Başbakan’ın kendisini uzun zamandan beri ziyaret etmek istediğini söylediler.

Ekmeleddin İhsanoğlu, İslam Konferansı Örgütü’nün kurumsal reformlar yapmayı planladığı bir dönemde göreve geldi ve bu konuda etkili çalışmalar yapıyor.

Önce Arap Birliği Zirvesi, ardından İslam Konferansı Örgütü’nü ziyaret ile AKP, Türkiye için kendi açısından "yeni" olan bir profil çizmek istiyor.

Bu profili Başbakan Erdoğan, dün İKÖ merkezinde yaptığı basın toplantısında İslam dünyasının basın mensuplarına şu sözlerle açıkladı:

"Bir tarafta AB ile katılım müzakerelerine başlamış bir Türkiye, aynı zamanda ilk kez İslam Konferansı genel sekreterliğini üstlenen bir Türkiye."

Ancak Başbakan’ın daha sonraki açıklamalarını dikkatle izlediğimde, örneğin "Avrupa Birliği Türkiye’nin İslamiyet’i terk etmesi için baskılar yapıyor bu konuda ne düşünüyorsunuz?" sorusuna "AB ile katılım müzakereleri başlıyor ama ne kadar süreceği bizi etkilemiyor" diyor.

Avrupa Birliği ile ilişkilerin sanki sadece teknik bir ilişki sürecine girilmiş gibi kenara itildiği bir dönemde hükümet, yeni bir aidiyet alanı mı genişletiyor?

Başbakan uçağına davet ettiği gazetecilerin bu konudaki sorularına sert yanıt veriyor.

"Avrupa Birliği yolunda hükümetin rehavete kapıldığını söylemek hükümete hakarettir" diyor.

Ya reformlar diyecek oluyoruz. Öyle ya Sayıştay reformu var, Heybeliada, vakıflarla ilgili reformlar Meclis’te bekliyor. Brüksel’in beklediği adımlar var.

Başbakan, "Yerel televizyonlarda dil meselesiyle ilgili düzenlemeler yaygınlaştı" demekle yetiniyor, belki de sadece onu söylemek istiyor çünkü diğer konular henüz kendi önemliler listesine girmiş değil.

* * *

TÜRKİYE’
nin Arap ve İslam ülkeleri ile ilişkilerinin gelişmesine kimsenin itirazı olamaz. AKP hükümetinin bu konudaki ısrarı da olumlu. Ama Türkiye’nin ilk kez AKP hükümeti sayesinde komşu ülkeler, Arap ve İslam dünyası ile kucaklaştığı iddiası doğru değil.

Buna kendilerini öyle inandırıyorlar ki Başbakan, "Arap ülkeleriyle ilişkilerimiz tarihin hiçbir döneminde olmadığı biçimde gelişiyor" diyor, "Göreve geldiğimizde çevresiyle ilişkileri kopuk bir Türkiye vardı."

Türkiye’de her şeyin kendisiyle başladığını sanmayan tek bir yönetici tanıdığımı söylersem yalan olur.

AKP hükümetinin, partinin dini referansı nedeniyle Türk-Arap ilişkilerinde özel bir rol oynadığı mesajına ihtiyaç duyduğu fark ediliyor. Nedeni yaklaşan seçim ortamı.

Tabanına verdiği sözleri tutamamış olsa da, Türkiye’yi Arap ve İslam dünyasına yaklaştıran hükümet olduğunu göstermek istiyor. Bunun için Arap ve Körfez sermayesini Türkiye’ye çekmeyi önemsiyor. "Neden Dubai Towers’a karşı çıkıyorsunuz da, Hilton’a, Sheraton’a karşı çıkmıyorsunuz?" diyor, medyayı suçluyor.

* * *

ERDOĞAN
, Dubai Towers’a itirazı İslami sermayeye karşı tavır, yani siyasi bir neden olarak görüyor. Çevre, fizibilite, usul ve yasalara uyum nedeniyle itiraz edildiğini görmek istemiyor.

Kendisine bağlı bir yatırım ajansı kuracağını söylüyor Başbakan. Bu ajans, kendisine baş vuran her yatırımcıya bir sorumlu verecek ve "mesela bizim Ahmet o işi sonuna kadar takip edecek" ve sonuçlandıracak diyor. Şeffaflık meselesi ne olacak? Bilmiyorum. Medya susarsa, zengin Körfez sermayesi Türkiye’ye akacak. O, buna inanıyor. İşleri pratik yoldan bağlamanın yollarını arıyor.
Yazarın Tüm Yazıları