40 yıl sonra 1 Mayıs

O gün Mayıs 1968, bugün Mayıs 2008. Aradan kırk yıl geçiyor. Mayıs 68 efsaneye dönüşüyor. 68 Mayıs’ı sol dünya bakışına dayanıyor. Hayat onları başka alanlara sürüklese de, sol duruş yaşam tarzı olarak sol kökenden gelen kişilerin beynine mühürleniyor. Efsane belki böyle bir şey. Belki onun için hálá sıcak.

"Haydi, gidip rektörlüğü basalım."

Tamam, makul. Madem ki, "sağ sol yok, boykot var", madem ki, "özgür üniversite", madem ki, "bu eğitim sistemi yoz ve değişmeli", o zaman işe değişime engel olan en tepeden, rektörlükten başlamak gerek. Sonra İstanbul’un diğer üniversiteleri, sonra Ankara, sonra İzmir. Ve nihayet tüm Türkiye’de yönetimi ele geçirmek.

1968 Mayıs’ı. Fransa, Almanya ve İngiltere’de başlayan gençlik olayları, üniversitelerin ayaklanması İstanbul’a sıçrıyor. Dünya gençliği sosyalizm ateşiyle yanıyor.

İstanbul Üniversitesi’nde Mayıs 68’in bir gece yarısı. Bütün gün öğrenci eylemleriyle geçiyor. Üniversiteden Sultanahmet’e yürüyüş. Anabasis örneği, "on binlerin yürüyüşü". Sultanahmet’te, Kurtuluş Savaşı ateşini körükleyen Halide Edip’in konuştuğu taşın çevresinde, on binler "emperyalizme karşı mücadele" andı içiyor. Yeniden üniversiteye dönülüyor, boykot her tarafı sarıyor. Gençlik bir bütün. Gençlik bir bütün olarak sol. Hangi sağ, ne sağı? Üniversiteler öğretime ara veriyor.

Gece, rektörlüğü basma önerisi yedi, sekiz kişilik bir grup arasında geçiyor. "Tamam, haydi gidiyoruz" denildiğine, o grubun çevresini bir anda, nereden çıktığı belli olmayan sivil polisler sarıyor. Grubun tamamı doğru karakola, coplar eşliğinde.

O küçük gruptan daha sonra Türkiye’nin tanıdığı altı kişi çıkıyor. Bir bakan (ANAP), bir belediye başkanı (CHP), iki profesör ve bir gazeteci.

Ve de anlı şanlı bir MİT ajanı. "Rektörlüğü basalım" diyen, işte o MİT ajanı. Ajanmış, ama kimse bilmiyor. Adam yıllar sonra deşifre oluyor.

KİMSEDE SİLAH YOK

Descartes, "Düşünüyorum, o halde varım" diyor. Yanlış! Varım o halde düşünmem gerek. Kendimi, amacımı, çevremi ve ülkemi düşünmem gerek. İçimdeki düşünce alevi, beni değişime itiyor, beni ayağa kaldırıyor, beni direnişe itiyor. Direnmek, değişimin ilk basamağı, ilk adımdaki vazgeçilmez ruh hali.

Herkes Ruhi Su dinliyor, Aşık Veysel dinliyor. Nazım okuyor, Can Yücel okuyor. Marx, Engels, Lenin külliyatı eşliğinde.

Kimsede silah yok, silah ne sözcük, çakı bile yok. Olan sadece direniş düşüncesi, düzeni değiştirme özlemi. "Düşünceyle değiştirme." Düşünceyi hayata geçirmek için, toplumu sarsmak için, eylem, kullanılan tek silah.

Yıllar sonra dünya gençlik liderlerinin yazdığı kitaplar gibi, "Biz devrimi çok sevmiştik". O sevgiyle eylem günlerinden birinde, herkes o gün çok iyi işler yaptığına inanıyor. Ertesi gün merakla gazeteleri bekliyor.

Ertesi gün Hürriyet’teki başlık, "Ooo bu ne sevgi". O günlerde Sadun Boro tekneyle dünyayı dolaşıyor ve Türkiye’ye dönüyor. Beyoğlu’ndan arabayla geçiyor, halk ona sevgi gösterisinde bulunuyor. 68 gençliği ortalığı kasıp kavurmuş ya da öyle inanıyor, iç sayfalarda ufak tefek haberler, ama manşette Sadun Boro. Hürriyet’in "Ooo bu ne sevgi" manşetini, gençlik yanıtlıyor, "Ooo, bu ne ilgi".

HÁLÁ SICAK EFSANE

O gün Mayıs 1968, bugün Mayıs 2008. Aradan kırk yıl geçiyor. 68 kuşağı kırkıncı yılını dolduruyor. Mayıs 68 efsaneye dönüşüyor.

68 Mayıs’ı eylemleriyle birlikte, sol kültüre, sol dünya bakışına dayanıyor. Bugün sol hem Türkiye’de, hem dünyada çöküyor.

Ama, sol altyapıdan gelen kişiler, o çöküşe rağmen, yaşam tarzı olarak, hayata bakış olarak, duruş olarak, kimlik olarak soldan vazgeçmiyor. Pratik hayat onları başka alanlara sürüklemiş olsa bile, sol duruş yaşam tarzı olarak beyinlerine mühürleniyor.

Efsane belki böyle bir şey. Belki onun için hálá sıcak.
Yazarın Tüm Yazıları