Güncelleme Tarihi:
ŞEREFİMİZLE ŞEHİT OLACAĞIZ
Biraraya geldiğimiz Mustafa Çalışkan aradan üç yıl geçmesine rağmen o geceyi an be an yaşıyordu.
Kara gecenin ilk haberini makam odasında almıştı. Telefonla gelen bilgiler Boğaziçi Köprüsü’nde askerlerin yolu trafiğe kapattığı yönündeydi. Tanklar köprüdeydi, askeri birlikler Boğaziçi Köprüsü’nü tek yönlü olarak trafiğe kapatmıştı. Darbeciler, iki polisin silahına el koymuştu. O gece en yakınındakilere, “Fetullahçılar darbe yapıyor. Bugün bu alçaklara direceneceğiz, şerefimizle şehit olacağız” dedi. Olan bitenin farkındaydı.
Emniyet Müdürlüğü’nden Boğaziçi Köprüsü’ne doğru yola çıktı. Telsizden ilk anonsunu yaptı: ‘İstanbul’daki tüm şerefli emniyet mensuplarına sesleniyorum. Hiçbir emniyet personeli yerlerini terk etmesin. Kanunsuz hareket içindeki hainlere direneceğiz. Bu gece gerekirse şehit olacağız.’’
Mustafa Çalışkan’ın bu anonsu yaptığı sırada yanında bulunan korumalarından Münir Alkan şehit, Mehmet Onay ise darbeciler tarafından açılan ateş sonucu gazi olacaktı.
BOĞAZI KESİLEN ASKER YOK
Kuleli Askeri Lisesi Komutanlığı’ndan hareket eden ve saat 21.52’de köprüyü trafiğe kapatan, vatandaşların üzerine ateş açan darbeciler, 8 saat 23 dakika sonra, yani 16 Temmuz saat 06.15’te teslim olmuştu.
İstanbul Emniyet Müdürü Dr. Mustafa Çalışkan, o anları anlatırken, kimseye kötü muamele yapılmadığının, darbecilerin kontrolündeki askerlere asla ‘düşman’ demediklerinin altını çiziyor.
Bu sözleri üzerineyse boğazı kesilen askerler olduğu yönündeki iddiaları hatırlattığımızda, “Ne boğazı kesilen, ne de köprüden atılan bir asker oldu. Bunlar tamamen yanlış, yalan” diyerek sözlerini şöyle sürdürüyor: “O gece yüzlerce insan gözaltına alındı. İstanbul Emniyeti’nde kimseye kötü muamele yapılmadı. Köprüde de askerlere asla düşman demedik. Anonslarımız hep şöyle oldu, ‘Emir verenlerden hesap sorulacak. Bu adamların emirlerine uymayın!’
HAVAYA ATEŞ AÇTIK LİNÇ GİRİŞİMİNİ ÖNLEDİK
Köprüdeki darbe girişimine katılan askerlerin teslim olmasından sonra yaşanması muhtemel bir linç girişiminin polisler tarafından önlendiğini de söyleyen Emniyet Müdürü, “Sabaha kadar darbecilerin kurşunlarına maruz kalmış vatandaşlar vardı. Gözlerinin önünde şehit vermişlerdi. Herkesin yaşadığı travma büyüktü, psikolojileri alt üst olmuştu. Bu atmosferde darbeci askerler linç edilebilirdi. Eğer 15 dakika geç kalsaydık ve müdahale etmeseydik onlarca ölü olurdu. Havaya ateş açtık, olası bir linç girişimini önledik. Darbeci askerleri zırhlı araçların içine sokarak emniyete götürdük” dedi.
YÜZÜNE TÜKÜRÜLEN GENERAL
Köprünün kapatılması talimatını veren 2. Zırhlı Tugay Komutanı Tuğgeneral Özkan Aydoğdu, darbe girişiminin ardından gözaltına alındığı sırada İstanbul Emniyet Müdürü Çalışkan da oradaydı. Hatta bizzat operasyonu yönetmişti.
Özkan Aydoğdu, zırhlı polis aracına yöneltileceği sırada polislerden biri yüzüne tükürdü. Çalışkan, polis memuruna kızmıştı. Gözaltına alınan kişilere kötü muamele yapılmayacağını, küfür ve hakaret edilmeyeceğini söyledi. Sonra darbeci Özkan Aydoğdu’ya döndü ve “Sen bunların hepsini hak ediyorsun. Her türlü hakareti hakettin. Ancak biz sana bunların hiçbirini yapmayacağız” dedi...
KONTROLÜ DIŞARDAYDI
Darbe girişiminin ardından üç yıl geçti. Ancak bu darbenin ‘kontrollü darbe” olduğu yönünde siyasilerin söylemleri, iddiaları da vardı. Mustafa Çalışkan o geceyi bizzat yaşayan ve sonrasında soruşturmaları da yürüten en yetkili isimlerden biri olarak, “15 Temmuz darbeydi, kontrolü ise dışardaydı” yanıtını vererek sözlerine şöyle devam ediyor: “Kimse Türkiye’den, halktan böyle bir refleks beklemiyordu. Ne ABD, ne CIA ne de başka ülkeler... Darbe girişiminin geri planındaki bu güçler Türk halkının refleksini görünce geri çekilmek durumunda kaldı. Darbe girişimi ile kıyılarınızda dolaşan savaş gemileri, Awacs’lar kimlere aitmiş, sonra nasıl geri çekilmişler, hepsi bir gün ortaya daha net çıkar...”
İLK EMİR: GEREKİRSE SİLAH KULLANIN
Çalışkan, o gece makam odasında oturup, personelini yönlendirmek yerine bizzat Boğaziçi Köprüsü’nde darbecilerle çatışmayı, onlara direnen vatandaşın ve personelin yanında olmayı tercih etmişti. Darbe girişimin başlamasıyla İstanbul polisine ilk emri verdiğinde saatler 21.45’i gösteriyordu. “Darbeci askerlere silah teslim edilmeyecek, gerekirse sizden silahınızı teslim almaya çalışanlara karşı silahınız kullanılacak” O geceye geri dönüp baktığında Çalışkan ne düşünüyor: ‘Bu tip kararları almak bazen tarihin seyrini değiştirebiliyor. Biz de o gece aldığımız kararlara bakınca bugün doğru bir şey yaptığımızı değerlendiriyorum.’
SAVUNMA SİSTEMİNİN KONTROLÜ KİMDEYDİ
Bu darbe girişiminde ülkenin daha önce yaşadığı darbe tecrübelerinde olmayanlar vardı... Silahının namlusunu halkına çeviren, TBMM’yi bombalayan, Cumhurbaşkanı’nın canına kast etmeye çalışan, polisine ateş açan askerle ilk kez karşı karşıya gelindi.
Darbe girişiminden günler sonra; 7 Ağustos’ta milyonlarca kişinin katıldığı, tüm siyasi parti liderlerinin beraberlik mesajı verdiği “Demokrasi ve Şehitler Mitingi” işte bu atmosferde gerçekleşti.
İstanbul Emniyeti siyasilerin ve halkın güvenliğinden sorumluydu. TSK’da ve tüm diğer kurumlarda ortaya çıkmamış FETÖ mensuplarının varlığı ortadaydı. Olası bir suikast, saldırı tüm olumsuz şartları geri getirebilirdi. Önlemler üst seviyede alınıyordu. Tabii alınan bu önlemler arasında füze savunma sistemi ve savaş uçaklarının olası bir tehdide karşı alacağı önlemler de vardı ve aslında askerin görev ve yetki sahasındaydı.
Karanlık gecenin üzerinden 23 gün geçmişti. Her şey çok sıcaktı. Bunun yanı sıra TSK’daki FETÖ’cüler temizlenmemişti. O gün Yenikapı mitinginde alınan önlemlerin en başında gelen füze savunma sisteminin kontrolü askerdeydi. Maalesef o askerlere güven duyulamıyordu. FETÖ’cü olup olmadıklarının bir garantisi yoktu. O gün bir karar alındı, füze savunma sistemindeki askerlerin başına Polis Özel Harekat timleri yerleştirildi. Bu tarihte bir ilkti.