Güncelleme Tarihi:
Hürriyet Yazı İşleri Müdürü İzzet Doğan, o gecenin nasıl başladığını şöyle anlatıyor: “15 Temmuz akşamı, biz gece yazı işleri çalışanları için rutin akışın dışındaydı. Çünkü, Fransa’nın Nice kentinde IŞİD’li teröristin kamyonla yaptığı katliam şokunun ikinci günüydü. Bu vahşetin ardından ortaya çıkan hikâyeler, gazetenin kapağındaydı. Saat 22.00 sıraları gazeteden evine gitmekte olan bir arkadaşımız yoldan arayarak, köprüde tankların olduğunu ve askerlerden bazılarının ‘Darbe oldu. Evlerinize gidin sokağa çıkmayın’ diye bağırdığını söyledi. Açıkçası inanmadık, inanamadık.” Gelen telefonların sayısı arttıkça haberler de korkunçlaşıyordu: “İstanbul İstihbarat Servisi’nden arkadaşları aradık. Onlar da alarmdaydı. Bir askeri hareketlilik olduğunu söylediler. ‘Askeri hareketlilik’ kısa süre sonra ‘Askeri kalkışma’ olarak öne çıkmaya başladı. Yüzlerce telefon arasında geriye kalan en dehşet verici ifade bu oldu... Mesaisi bitip evlerine giden arkadaşlar, gazeteye dönmenin yollarını arıyordu.”
GAZETEYE DÖNÜŞ YOLCULUĞU
Bu isimlerden biri Hürriyet Haber Koordinatörü Şehriban Oğhan’dı. Oğhan, gazeteye dönme macerasını şöyle anlatıyor: “Ankara Müdürümüz Saffet Korkmaz’ın Yenimahalle’deki MİT Kampusu’na bir helikopter tarafından ateş açıldığı yönündeki duyumuna kadar itibar etmediğim tweet’lerin sıcaklığıyla gazeteden istediğim araç gelmişti. Hızla yola koyulduk. Ancak Mahmutbey gişelerine yaklaştığımızda trafik durdu. Birkaç kamyon ve TIR’la gişelerin önü kesilmiş, yol kapatılmıştı. Gazeteye yürüyerek gitmekten başka çarem yoktu. Henüz İstanbul’u öğrenememiş bir Ankaralı olarak, şoför arkadaşımdan aldığım tarifle 22.30 gibi yola düştüm. Vatandaşların, ‘Kalabalık yerden gidin’ uyarısı üzerine yan yola geçtim. Yarım saat yürüdüm ve hayatımda ilk kez otostop çekmek zorunda kaldım. Gazeteye geldiğimde maceralı yolculuğumu anlatmaya fırsat bile olmadı. Erken saatte basılan ilk gazetenin tamamı iptal edilmişti ve sıfırdan bir gazete yapmamız gerekiyordu.”
‘DARBEYE GEÇİT YOK’ MANŞETİ
Saatler 23.00’ü gösterirken olayın bir ‘darbe girişimi’ olduğu kesinleşmiş Başbakan Binali Yıldırım, “Bu bir kalkışmadır’ açıklaması yapmıştı. İzzet Doğan, bundan sonra yaşananları, “‘Lanet olsun, yine terör saldırısı mı oluyor” diye başladığımız akşam, Cumhuriyet tarihinin en hazin tablolarından birine dönüşüyordu” diye anlatmaya devam ediyor: “Gazeteye gelebilen arkadaşlarımızla birlikte bu acı gecenin gazetesini hazırlamaya başladık. Dakikalar ilerledikçe darbecilerin nasıl bir vahşet sergiledikleri detaylarıyla ortaya çıkmaya başlamıştı. Bir yandan büyük acılar yaşarken bir yandan o acıları gazeteye yansıtarak tarihi görevimizi yerine getirmeye çalışıyorduk. Tavrımız ve duruşumuz çok netti. Gazetenin yönetimi ve çalışanları aynı duygu ve ruhla manşeti oluşturmuştu: ‘Darbeye geçit yok’. Sayfalar, her an akan yeni bilgilerle güncelleniyor, yenileniyordu. Bu arada, tüm bu gelişmelerden önce hazırladığımız ve matbaaya gönderdiğimiz Nice’teki terörün kapakta olduğu gazetenin dağıtımını durdurmuştuk. Kamyonlar matbaaya geri dönmüştü. Saatler gece yarısını geçtikten kısa süre sonra Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın CNN Türk ekranında FaceTime’dan bağlanarak yaptığı çağrı, o lanet gecenin seyrini değiştiren en önemli aksiyon oldu.”
Saat 03.00’ü bulduğunda savaş jetleri ve helikopterler hâlâ uçuyor, askeri hareketlilik sürüyordu. Tüm olumsuzluklara rağmen birinci sayfa büyük ölçüde tamamlanmıştı. Ancak Hürriyet için zorlu gece asıl şimdi başlıyordu. Çalışanlar binanın üzerinde bir gürültü duydu. Doğan, bundan sonrasını şöyle aktarıyor: “Bir helikopter olduğunu sonradan anladık. Binanın üzerine inmeye çalışmış, başaramayınca açık otopark alanına yönelmiş. Güvenlik görevlilerimizden otopark alanına inenin askeri helikopter olduğunu, içinden silahlı askerlerin indiğini, bir grubun CNN Türk girişine, bir grubun ise Hürriyet girişine yöneldiğini öğrendik. Binanın güvenlik kepenkleri indirilmişti. Bizler bu arada gazeteyi tamamlamaya uğraşıyorduk. Bir silah sesi duyduktan sonra askerler binadan içeri girdi. Ve bağrışmalar başladı. Ellerinde kalaşnikoflar olan 8-10 kişilik bir tim binanın içindeydi.”
HASTANEDE BEKLEYİŞ
Gelen askerler silahları doğrultarak herkesin aşağıya inmesi için bağırıyorlardı. Doğan, o anları “TV yayınını ve gazetenin hazırlanmasını engellemek için geldikleri anlaşılıyordu. İşlerimizi bırakmak zorunda kaldık. Askerler ilk olarak binanın elektriğini kestirmiş, herkesi bodrum katta toplamak için binayı dolaşmaya başlamışlardı. Sayfalar yarım kalmış, matbaaya geçememiştik” diye anlatıyor. Silah zoruyla katlarda kalan son kişileri de bodruma indiren askerler binanın elektriğini tamamen kestikten sonra Hürriyet çalışanlarını binadan çıkarmaya karar verdi. Saatler 03.40’ı gösterdiğinde çalışanları dışarı çıkıyor, Özel Harekat polisleriyse içeri girmeye hazırlanıyordu. Askerlerin başındaki yüzbaşı, belindeki silahı çıkararak polislere yöneltirken Hürriyet çalışanları binadan çıkabilmişti. Doğan arkaya baktığında gördüklerini “Polislerin ‘Teslim olun’ çağrısına yüzbaşı ateşle karşılık verirken kısa süreli bir çatışma yaşandı, sonra kapı kapandı. Binadan çıkanların bir kısmı bahçenin bir kenarında bir kısmı karşıdaki hastanede beklemeye başladı” diye anlatıyor.
POSTA’DAN DESTEK
Bekleyiş sabah 05.00’e kadar sürdü. Güvenlik görevlilerinden biri, teslim olmaya direnen yüzbaşıyı bacağından vurarak etkisiz hale getirmeyi başarmıştı. Askerlerden bazıları teslim olmuştu. Özel harekâtçılar, gaz bombaları atarak binayı kontrol altına almıştı. Son olarak da yaralı yüzbaşı silahıyla birlikte teslim olmuştu. Ancak gaz bombaları sonrasında binanın içinde nefes almak imkansızdı. Doğan yeniden binaya girdiklerindeki manzarayı şöyle anlatıyor: “Katları havalandırmak için saatler gerekti. Bu arada, Posta gazetesindeki arkadaşlarımızla bağlantı kurup “Darbeye geçit yok” manşetimizin olduğu bir sayfayı yeniden onlarla hazırlamış ve matbaaya onlar aracılığıyla göndermiştik, gazete çok gecikmeli olarak basılmış. Tüm zorluklara rağmen okura ulaştırılmıştı. Sabah 06.00 olmuştu. Rüyada görülse inanılmayacak şeyleri yaşamış, tanıklık etmiştik. Kısa bir moladan sonra öğlen toplantısında yeniden buluşarak, ertesi günün gazetesini hazırlamaya koyulmuştuk.”
'Net karşı duruş sergiledik'
Hürriyet İcra Kurulu Başkanı Çağlar Göğüş
Sırtıma doğrultulan tüfek
Sefer Levent/ Ekonomi Müdürü
5 milyon kişi izledi
İşleyen, o akşam her an 200 bin kişinin Hürriyet’in internet sitesini ziyaret ettiğini belirterek devam ediyor: “Bu durum darbecileri rahatsız etti. Gece 03.00 gibi bir helikopter sesi duyduk. O sırada darbe girişiminin başarısız olduğu ortaya çıkmıştı. O yüzden askerin gelmesine çok şaşırdık. Sonradan öğrendik ki yayınımızın durmasını istemişler. Bir el silah sesi duyduk. Bir asker “Karşı çıkan olursa çekinmeyin ateş edin, herkes aşağı toplansın” diye bağırıyordu. Basıldığımızı anladık. Askerlerin birkaçı bizim bulunduğumuz ikinci kata çıktı. Basıldığımızı haber veren haberi yayına koydum ve zorla aşağı indirildik. Ben o arada dışarıdaki arkadaşlarla irtibata geçerek yayını devam ettirmelerini söyledim. Bizi buradan çıkardıklarında her şeyin biteceğini sanıyorlardı. Oysa yayın hiç durmadı. Okur da bizi hiç bırakmadı. O gece bizi 5 milyon kişi okudu. Binadaki çatışmalar sabaha karşı bitti. Biz bu süre boyunca kapı önünden hiç ayrılmadık.”
'Birikimimizle atlattık'
Peki aradan bir yıl geçtikten sonra Ercüment İşleyen o geceyi nasıl değerlendiriyor? Şöyle cevaplıyor: “Türk medyası o akşamdan alnının akıyla çıktı. Kimse darbeden yana tavır almadı. Herkes karşı çıktı. Medyadaki ruh kağıda da yansıdı. Bununla gurur duymalıyız. Hürriyet açısından yayının darbecileri bu kadar rahatsız etmesi ve darbenin başarısızlık sebeplerinden görmesi yaptığımız işin doğruluğunu gösteriyor. Türkiye’de gazetecilik yapmış olmanın getirdiği birikimi olarak ben de arkadaşlarım da soğukkanlı kaldık. Her şey çok hızlı akıyordu. Manipülatif haberler geliyordu. Ama ertesi gün baktığımızda hiçbir hata yapmamıştık. O geceyi o soğukkanlılığımıza ve birikimimize borçluyuz.”
“Tam yaza geçecekken...”
Hürriyet Gazetesi Hafta Sonu Ekleri Yazı Koordinatörü İpek Özbey de o gece binada olanlardan... Türkiye gündeminin ‘yaz’dan ‘darbe’ye geçişini anlatıyor: “O gün ‘Yaz dönemi’ne geçiyorduk. Yani haberlerimiz sahilden, yazdan, trendlerden bahsediyordu. Mehmet Yaşin ile Vedat Milor’u bir araya getirmiş, yemek sohbeti yapmıştık. Ancak köprünün kapatıldığı haberini aldık. Bir tuhaflık vardı ama ne olabilirdi ki? Darbe olacak hali yoktu, yıl 2016’da... Televizyonlar daha temkinliydi. İnternetten çok bilgi akıyordu. Eski dostum Abdülkadir Selvi’yi aradım. Ona bir şeyden haberi olup olmadığını sordum. Bana “Garip şeyler oluyor ama emin değilim” dedi. Onun sesinden daha da tedirgin oldum. TRT’den bildiri okunduğu sırada televizyona bakakaldık. Nasıl olurdu? CNN Türk’ten arayan bir arkadaşım “İpek sizin oraya asker gelmiş diyorlar, doğru mu?” dedi. “Yok” dedim, “Tamam kapamak zorundayım, çünkü buradalar” dedi. Kısa süre sonra askerler buraya da geldi. Hürriyet’in bir kepengi olduğunu o gün öğrendim. Biz kalabalıktık ve hepimiz saçmalıyorduk. Askerler bizi aşağı çağırıyordu, bir arkadaşımız “İnsan Kaynakları”yla konuşalım diyordu. Bir arkadaşımız, “İnmeyelim” bence diyorken, asansörle kata çıktılar ve hepimizi aşağı indirdiler. Hepimiz şaşkındık. Sanırım olayın ciddiyetini tüm silahlara rağmen anlamamıştık. Bir süre silahlarını bize doğrultarak beklediler, sonra hepimizi dışarı saldılar. Araba yok, hiçbir şey yok. Düştük yollara. E5’te yürümeye başladık. O sırada çatışma başladı. Silah sesleri geliyordu. Karşıdan da bizi ‘kurtarmaya’ gelen insanlar. Korku o çatışma sesiyle geldi. Bir noktada arkadaşımız Savaş Özbey bir taksi bulmuş, bizi kurtarmaya gelmişti. Evlerimize ulaşmaya çalıştık.”
Muhabir gözünden o akşam
15 Temmuz gecesinde Hürriyet baskınına tanık olanlardan biri de Özel Haber Servisi muhabirlerinden İdris Emen’di. Emen yaşadıklarını anlatıyor: “Tankların Boğaziçi Köprüsü’nü kapattığı yönündeki sosyal medyada haberlerin yayılması üzerine olağan dışı bir durum olduğunu fark ettim. İnsanlar Vatan Caddesi’nde İstanbul Emniyet Müdürlüğü önünde toplanıyordu. Bir gazeteci olarak o gece sokakta yaşananlara hem tanıklık etmek hem de gazetecilik görevimi yerine getirmek için Vatan caddesine gitmeye karar verdim. Ancak trafiğe kapalı olduğundan gazeteye döndüm. Herkes ne olduğunu çözmeye çalışıyordu. Ortada çok fazla bilgi kirliliği vardı. TBMM’nin bombalanması, tankların sivilleri katletmesi ve darbeci askerlerin TRT’yi basıp korsan bildiri okumaları herkesin tehdit altında olduğunu gösteriyordu. Saat 03.00 civarında gazetenin bahçesine indiğimde askeri bir helikopterin alçaktan binamızın üzerinden geçtiğini fark ettim. Önce güvenlik görevlileriyle sonra çalışma arkadaşlarımla paylaştım. Kısa bir süre sonra CNNTürk’ün binası basıldı. Başlarında bir yüzbaşının bulunduğu bir grup asker ön kapıdan Hürriyet binasına giriş yaparak silahları insanlara doğrultup binayı boşaltmamızı istedi. Hürriyet Daily News Genel Yayın Yönetmeni Murat Yetkin darbeci yüzbaşıya bu yaptıklarının bir darbe girişimi olduğunu ve anayasal suç işlediklerini söyledi. Ancak Yetkin’in uyarılarını dinlemeyen askerler Hürriyet çalışanlarına silah doğrultarak lobide toplanmalarını istedi. Bahçeye çıktık. O sırada kapının önünde bir polis aracı bekliyordu. Güvenliğimiz için bahçeyi boşaltmamızı söylediler. Bunun üzerine karşı caddedeki hastanenin bahçesine gittik. Yazı işleri gazeteyi çıkarmak için uğraşırken halk da CNNTürk binasının önünde toplanmaya başlamıştı. Binada darbeci askerler ile polis arasında çatışmalar yaşanıyordu. Darbeci askerler etkisiz hale getirilip binanın güvenliği sağlandıktan sonra giriş yaptık.”