Güncelleme Tarihi:
Kutlamalar ve anmalar geride kaldığına göre sanırım artık “15 Temmuz gazeteciliği”ni konuşabiliriz. 15 Temmuz 2016’dan bu yana yapılan gazeteciliği iki başlık altında incelemek mümkün. Birincisi, 15 Temmuz darbe girişimine ilişkin gazetecilik. İkincisi, 15 Temmuz darbe girişiminin gazeteciliğe etkileri.
Devleti yönetenlerin tatmin edici açıklamalar yapmadığı bir ortamda darbe girişiminin aydınlatılmasında en önemli görev medyaya düşüyordu. Fakat siyasi iktidara yakın gazete ve gazeteciler, o güne ilişkin soruların üzerine gitmedi. Sadece bağımsız medya kuruluşlarından az sayıda gazeteci, darbe girişiminin üzerindeki giz perdesini kaldırmaya çalışıyor. Bu sınırlı çaba, o güne ilişkin bilgi kırıntılarını ve açıklamalardaki çelişkileri gözler önüne seriyor.
Darbe girişimiyle ilgili iddianameler ve mahkemelerdeki ifadeler de darbenin ardındaki ilişki ağı hakkında ipuçları veriyor. Sedat Ergin’in Hürriyet’te yaptığı gibi, iddianameler ve mahkemelerde olup bitenlerin dikkatli bir gazetecilik süzgecinden geçirilip analize dönüştürülmesi büyük önem taşıyor.
Yine de bir yılı aşkın bir süre geçmesine rağmen darbe girişimiyle ilgili birçok sorunun yanıtı hâlâ verilemedi. Medya görevini hakkıyla yerine getiremedi.
Gelelim 15 Temmuz darbe girişiminin gazeteciliğe etkilerine. Medya ortamındaki mevcut sorunların 15 Temmuz 2016 sonrasında arttığını söyleyebiliriz. Özgürlük ve demokrasi sorunu çok daha yoğunlaştı. Hiçbir gerekçe gösterilmeden kararnamelerle alternatif ve bağımsız kimi medya kuruluşlarının kapısına kilit vuruldu. Emniyet ve adliye binaları gazetecilerin günlük uğrak noktaları haline geldi.
Gözaltına alınan ya da tutuklanan gazetecilerin çetelesini tutmak, meslek örgütlerinin en önemli uğraşı alanı oldu. Çağdaş Gazeteciler Derneği Ankara Şubesi’nin hazırladığı ve 15 Temmuz 2016-15 Temmuz 2017 tarihlerini kapsayan “Medya raporu”ndaki sayısal veriler şöyle:
“318 basın mensubu gözaltına alındı. 103 basın mensubu tutuklandı. 18 gazeteci hedef gösterildi ya da darp edildi. 1 gazeteci hayatını kaybetti. 2 haber sitesi kapatıldı. 25 haber sitesine erişim engeli getirildi. 147 medya kurumu kapatıldı. 1404 basın mensubu işinden oldu. 32 parlamento kartı, 624 basın kartı iptal edildi. 4 yabancı basın mensubu sınır dışı edildi.”
Üç gün önce yayınlanan yeni bir kararnameyle kapatılan medya kuruluşlarına Dihaber ajansı, Gazete Şujin ve Rojeva Medya gazetesi de eklendi. Hapiste olan gazeteci sayısı da her geçen gün artarak 160’ın üzerinde çıktı. Ne yazık ki, bu ağır tablonun sorumlularından biri de iktidar yanlısı bazı medya kuruluşları. Bu yayın organları gazetecileri hedef gösteriyor, bağımsız ve eleştirel medyayı “haberleriyle” yargılıyor. Medyaya yönelik baskının artmasına katkıda bulunuyor, çoksesliliğe engel oluşturuyorlar.
Bu durum da gösteriyor ki, darbeye karşı çıkmak yetmez, gazeteciler, demokrasi ve özgürlüklere koşulsuz sahip çıkmalı. Basın özgürlüğünü ve halkın haber alma hakkını savunmak medyanın ortak paydası olmalı. Gazeteciliğin, 15 Temmuz felaketi ve sonraki uygulamaların getirdiği noktadan tek çıkış yolu bu.
İNSAN YAŞAMINI GÖZETMEK
"SARIYER’de bir otomobil denize uçtu” haberi ajanslardan geçmişti. Birçok internet sitesinin yanı sıra Hürriyet’in web sayfasında da yer aldı. Bu haberde denize uçan otomobilin sürücüsünün kurtulmasının nedeni anlatılıyordu:
“... Sürücü emniyet kemeri bağlanmadığında çıkan uyarı sesini engelleyen susturucu tokalardan takmıştı. Yaptığı bu kural ihlali sayesinde sudan kısa sürede çıkarıldı. Su altında emniyet kemeri zor açılıyor.”
Zaten bu ülkede, emniyet yetkilileri ve güvenli sürüş uzmanlarının bütün uğraşlarına rağmen sürücülerin önemli bir bölümü emniyet kemeri takmıyor ve “susturucu toka” ile kendini kandırıyor.
Böyle bir ortamda haberi yazan gazeteci ve yayınlayan editörler, sürücünün emniyet kemeri takmaması nedeniyle kurtulduğu bilgisini vermenin olası sonuçlarını dikkate almalıydı. Haberdeki bu bilgi susturucu toka kullananlara yeni bahane olabilir, onları kemer takmaya ikna etmek daha da zorlaşabilir. Başka sürücüler de kemer takmaktan vazgeçebilir.
Hiç unutmuyorum, yıllar önce Boğaziçi Köprüsü’nden atlayan bir gencin üzerindeki pardösünün paraşüt görevi görmesi nedeniyle kurtulduğu yazılmıştı. Bir hafta kadar sonra başka bir genç köprüden atlarken üzerindeki paltosunu çıkarıp atlamıştı. Pardösülü intihar haberini yazan gazetecinin o gencin ölümünde hiç sorumluluğu olmadığını söyleyebilir miyiz?
Ayrıntı yazmanın şehvetine kapılarak emniyet kemeri takmamayı özendirecek haber yazmak da o pardösülü intihar haberindeki gibi sonuçlar doğurabilir. Gazetecilik insan mesleğidir. İnsan yaşamını gözetmeli, sürücüleri emniyet kemeri takmaya özendirmeliyiz. Yazdıklarımızla insanların hayatta kalmasına vesile olmak kadar büyük mutluluk var mı?
OKURDAN KISA KISA
KAMURAN Tur: Gazetecilerin reklam yapmasının sakıncalarını yazıp duruyorsunuz. Ama sosyal medyada dolaşırken bir reklam filmine rastladım. Yazarınız Ayşe Arman, “İz bırakacak işlere imza at” diye bir teknoloji mağazası, bir bilgisayar markası ve programının ortak reklamında oynuyordu. Tarihi de eski değil, Kasım 2016. Buna niye itiraz etmiyorsunuz?
Soydan Muluk: “Fırında dehşet” haberinde isim ve fotoğraflar açık. Beyefendi ölmüş, hanımefendi ağır yaralı. İkisi de kendini savunamayacak durumda. Ama siz onları “ilişki yaşıyorlar” diye ifşa ediyorsunuz! (9 Ağustos)
Turabi Maki: Bir otobüsün Ankara’da köprü ayağına çarptığı kazada Pamukkale firmasının adını hem internette hem de gazetedeki haberde yazdığınız için teşekkür ederim. Her zaman böyle yapın, bilgi saklamayın lütfen.
Selçuk Karadeniz: Sporda “Kaleci kazağı İdriss Kameni’nin” haberinde “gös domdursa da” yazılmış. Doğrusu “göz doldursa da” olsa gerek. (17 Ağustos)
Gözde Eskici: Fas’taki bir toplu tecavüzle ilgili “Toplu tecavüzü videoya çektiler” haberinde, o anın fotoğrafını koymanın bu videoya merak uyandırmaktan başka bir işlevi var mı? (23 Ağustos)
A. Esin/V. Katı: Süper Lig puan tablosunda 3 puanlı Konya, 4 puanlı Akhisar’ın önüne konulmuş. TFF 1. lig puan durumunda da çizginin 4. değil 6. sıradan sonra olması lazım.
Hasan Selçuk: Hürriyet e-gazete okuyorum. Ama Cumartesi-Pazar-Kitap eklerinde orta sayfayı bütün olarak verdiğinizde okumak işkenceye dönüyor. Yazıları büyüttüğünüzde sabit durmuyor, okumak imkânsız. (6 Ağustos)
Murat Akıncı: Magazin eklerinde neden “beach” kelimesini kullanıyorsunuz da plaj demiyorsunuz? Dilimizde böyle bir kelime mi var?