100 DJ’li 35 parti Avrupa ideali için yeter mi?

AVRUPA Birliği 50’nci kuruluş yılını, kamuoyuna damardan iştah şurupları zerk ederek kutluyor.

Berlin’de 35 diskotekte düzenlenen partilerde 100 DJ, Avrupa gençliğine, unutulmaz bir hafta sonu geçirterek Avrupa idealinin keyfini yaşatmaya çalışsalar da elli yıllık geçmişin, elli yıllık geleceğe nasıl kefil olacağı belirsizliğini koruyor.

Dün Avrupa Birliği, sessiz film oynar gibi anayasa sözcüğünü telaffuz etmeden, kamuoyuna önündeki en kritik adımı anlatmaya çalıştı.

Bu tuhaftı. Anayasa imzalanırken Türkiye’yi Roma’ya davet etmiş ve "geleceğimiz ortaktır" mesajı vermiş olan Avrupa’nın 50’nci yıldönümünde, kamuoyunu ürkütmemek içi Türkiye’yi dışarıda bırakması da tuhaftı.

Ne Avrupa idealine uydu bu tutum ne de Avrupa Birliği’nin temellerini atan kurucularının siyasi irade ve cesaretlerine eşdeğer bir tavırdı.

* * *

AVRUPA
Birliği’nden, 50’inci yıldönümünde yüzleşmesi gereken konuları yok farz ederek, popülist bir kolaycılık, konserler, danslar ve Komisyonun bütçesinden milyonlarca euroluk partilerle günü geçiştirmek yerine, daha anlamlı bir kutlama beklerdim doğrusu.

Ne yazık!

Yazık çünkü 2007, Roma Antlaşması’nın imzalandığı 1957 ile siyasi irade açısından büyük farklar sergiliyor.

Eğer bu siyasi irade Avrupa’ya geri dönmezse, Türkiye’nin üyeliği, genişlemenin nasıl devam edeceği, Avrupa’nın kendi içindeki Hıristiyan olmayan nüfusuyla entegrasyonu, bölgesel güç olup olmayacağı ve tabii ki bütün bunları gerçekleştirecek kurumsal değişimi yapıp yapamayacağı sorularına olumlu yanıtlar üretilmesi mümkün değil.

Avrupa ideali, Türkiye’yi kapı arkasına saklayarak gelecek nesillere aktarılamaz.

40 küsur yıldan beri Türkiye ile Avrupa arasında adım adım örülen kader birliğini sanallaştırmak mümkün değil.

Eninde sonunda birilerinin çıkıp, "yalandı" demesi gerekecek.

Bütün sözler yalandı, kararlar yalandı, anlaşmalar yalandı.

* * *

25 Mart 2007, sadece Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinde değil, Avrupa tarihinin de bir yüzleşme noktası olarak değerlendirilecek ileride.

Bunun siyasi yansımaları Avrupa’nın hiçbir idealine uymuyor.

"Biz daha önce olmadığı gibi bugün birbirimizi seviyoruz. Biz Avrupa Birliği vatandaşları, ortak çıkarımız için birleştik" diye başlayan ve "ırkçılık ve yabancı düşmanlığı bir daha geri dönmesin" diyen Berlin deklarasyonunu hazırlayanlara sormak isterdim.

Türkiye’yi dışlamak, Türk korkusuna, son yıllarda gelişmekte olan ırkçılık ve yabancı düşmanlığına prim vermek demek değil midir? Yabancı düşmanlığıyla uzlaşmak Avrupa idealini gelecek nesillere nasıl taşıyabilir?

Türkiye ile ilişkiler, birleşme sürecinde ısrar, yükselen ırkçılığa ve yabancı düşmanlığına karşı en doğru siyasi mücadele biçimidir.

Türkiye kadar Avrupa Birliği için de bu ilişkinin derinleşmesi halkları gerçek Avrupa idealleri etrafında birleştirecek, barış, demokrasi ve insan hakları, farklılıkların uyum içinde yaşamasını sağlayacak.

Yoksa yüz değil bin DJ’li partilerde her gece dans edilse de barışın ve yeni bir dünyanın coşkusu yakalanılamaz.
Yazarın Tüm Yazıları