Güncelleme Tarihi:
Musikiye, sanatın her çeşidine ilgi gösteren bir devlet büyüğüydü Atatürk. Her türlü bozlak, folklor oyununu sever ve icra edeni desteklerdi. Onu en çok etkileyen şeyse eğitimli bir şekilde yapılan musikiydi. 1972’de zamanının ünlü yazarlarından Ahmet Rasim Bey, Tamburacı Osman Pehlivan’la Atatürk’ün Dolmabahçe Sarayı’nda huzuruna çıkan bağlama ustası, Türk müzikolog, folklor uzmanı Sadi Yaver Ataman, Atatürk’ün eğitime ne kadar önem verdiğinden ‘Atatürk ve Musiki’ adlı kitabında pek çok kez bahseder. Sadi Yaver Ataman, Ata’nın huzuruna çıktığında Ahmet Rasim Bey’in kendisini takdim ettikten sonra bir zeybek çaldığını, Ata’nın bunu çok beğenip ona nereli olduğunu, sazı çalmayı nerede öğrendiğini sorduğunun sözünü eder. Ataman, “Dişçi okuluna girdim. Türkiyat Enstitüsü’ne (Türkoloji) ve Konservatuar’a da devam ediyorum efendim” dediğinde Atatürk’ün cevabı şöyle olmuştur: “O iyi işte, sanatı bilgiyle teçhiz etmekte fayda vardır.”
HOŞLANDIĞI ŞARKILAR
Atatürk, Harp Akademisi’ndeyken kendi sınıfı ve üst sınıftan arkadaşları, emekli tanıdıkları uygun zamanlarda toplanıp kendi içlerinde kanun, ney, ut çalıp eğlenirlermiş. Atatürk ise bu amatör fasıl takımının içinde okurmuş sevdiği şarkıları.
Neyzen Burhanettin Ökte’nin anılarına göre, Atatürk’ün gazel ve türkülerden ‘Ben şehid-i badeyem dostlar demim yad eyleyin’, ‘Yeter artık çeker oldum şu cihanın gamını’, ‘Yarab ne eksilirdi deryay-i izzettinden’, Rast makamı şarkılardan ‘Nihansın dideden ey mest- i nazım. Bana sensiz cihanda car ne lazım’, ‘Habgah-ı yare girdim arziçün ahvalimi, Bu perişan halini gördüm unuttum halimi’, Nihavend makamından ‘Olsa da muhabbetle hakikat mi olur’ ve ‘Aşk ateşi sinemde yine şule feşandır’ gibi şarkıları çok sevdiği ve bizzat okuduğu bilinir.
Müzeyyen Senar’ın anılarına göre, sanatçı 1936’nın Aralık ayında Atatürk tarafından huzuruna çağrılır. Maestro Nubar Tekyay Bey’in haber verdiği davet için heyecanla Dolmabahçe Sarayı’na giden Müzeyyen Senar ve Necati Tokyay, Şükrü Tunar, Nubar Tekyay, Selahattin Pınar, Kemal Niyazi Seyhun, Yorgo ve Aleko Bacanos, Atatürk’ün şarkı seçimini bekler. Atatürk ise Senar’ın şarkı defterinden Tatyos Efendi’nin Hicazkâr şarkısını seçer ve Senar kısa bir taksimin ardından başlar: “Mâni oluyor halimi tâkrire hicâbım / Üzme yetişir üzme firâkınla harabım.”
Mustafa Kemal Atatürk ve sevdiği sanatçılar dendiğinde Safiye Ayla’nın adının geçmemesi mümkün değil. Safiye Ayla, Paşa’nın adına düzenlenen konserde ‘Yanık Ömer’ adlı şarkısını okudu. Atatürk onu büyük bir hayranlıkla dinledi, hem de birçok kez. Konser sonunda Ayla’nın yanına gelen Atatürk, “Safiye çok teşekkür ederim, çok güzel yorumladın. Bu türküyü bir operada söylemeni çok isterim. Bunu başarırsan, beni gerçekten çok mutlu edersin” dedi.
ATATÜRK’ÜN KATILDIĞI İLK VE TEK MUSİKİ KONSERİ
Her fırsatta amatör, profesyonel birçok sanatçıyı Ankara ve İstanbul’da huzuruna davet ederek dinleyen Atatürk’ün sevdiği isimlerin içinde Münir Nurettin, Safiye Ayla, Müzeyyen Senar ve Melek Erdik gibi usta sanatçılar olduğu bilinir. Bu isimleri çok sevmesinin yanında Cumhurbaşkanı olduktan sonra sadece tek bir konsere katılmıştır. İlk ve tek katıldığı bu konseri bizzat düzenlediği söyleniyor. Yine Sadi Yaver Ataman’ın anlattıklarına göre bu ilk konser Ankara radyo sanatçısı Melek Erdik’in konseridir. Atatürk, Ankara’da Erdik’in bir konser vermesini istemiş, programını kendisi hazırlamış ve konseri onurlandırmıştır. Sanatçıya sahnedeyken bir buket de çiçek yollamıştır. Atatürk’ün her hareketinin mutlaka bir sebebe dayandığı bilinen bir gerçektir. Bu hareketinin de altında ince bir anlam arayanlar olmuştur. Ataman’a göre bu hareket sadece Türk musikisinin varlığına gereken değeri göstermek istemesidir.
Ayrıca raporda, Bizet’den Wagner’e kadar her çeşit batı eserinin temsil edileceği, bu eserleri temsil edecek kişileri yetiştirmenin çok zor olmadığı fakat bunları dinleyecek halkın hazırlığının zor olduğundan da bahsedilir. Atatürk önce her kasaba meydanında batı musikisi konseri verdirip, radyolardan da bu eserlerin çalınmasına ağırlık vermeyi düşünmüştü fakat daha sonra bunun antipati yaratacağına karar verdi. Buna bağlı olarak halkın hoşuna gidecek operetlere, göze hitap eden opera-buf ve opera-komik’lere yer verilerek halkın yavaşça alıştırılmasını uygun görmüştü.