Necati Özgen Paşa’yla Fenerbahçe Orduevi'ndeki lojmanında konuşurken sık sık altını çizdi; ‘‘Ben standart değilim, değişik bir generalim’’ diye.
Siz de göreceksiniz, fazlası var, eksiği yok. Kara Harp Okulu'ndan 1959'da mezuniyetten sonra, yıllarca Doğu’da, Güneydoğu’da, Kıbrıs'ta, el tetikte, dağda bayırda komutanlıklar. Ne Batı Anadolu'nun yüzünü görmüş, ne de yurt dışı göreve gönderilmiş. Özgen Paşa, sonunda Doğu ve Kıbrıs uzmanı bir akademisyen olup çıkmış. Piyade Okulu Komutanlığı, Kıbrıs Barış Kuvvetleri Komutanlığı, Jandarma Asayiş Komutanlığı, 3. Ordu Komutanlığı ve 1999'da orgeneral rütbesiyle emekli olduğu Harp Akademileri Komutanlığı'na kadar orduda değişik kademelerde 40 küsur yıl. Kayseri İncesu doğumlu Necati Özgen, ‘‘mümtazen terfi’’yle ödüllendirilip bir yıl kıdem kazanan ilk general. Özgen Paşa o günleri anlatırken kimi zaman kızdı, ayağa fırladı; kimi zaman gözleri yaşardı, sehpayı yumrukladı; ama kibarlığını hiç elden bırakmadı. 33 yıllık can yoldaşı Türkan Hanım ile sevgili kızı Ebru da onu sessizce izleyip başlarıyla onayladılar anlattıklarını. Özgen Paşa’nın dikkatini dağıtmadan siz de sessizce salonda kendinize bir yer bulun, aman yavaş.
Karnı doyan dağa çıkar mı?
- Güneydoğu insanı bizim canımız, aslında bunların devletle dertleri yok, tek istekleri aş ve iş. İşi olan, karnı doyan dağa çıkar mı? Oradaki liselerden mezun olup da üniversite kazanan öğrenci yok. Çünkü köydeki öğretmen kazaya, kazadaki öğretmen vilayete kaçıyor. Eskiden bu yörenin insanları pasavanla sınır kapılarından komşulara geçip geçimlerini sağlayacak ticaret yaparlardı. Açın şu Ermenistan ya da bilmem ne kapılarını. Ayrıca size yine bütün samimiyetimle söylüyorum, görev yaptığım 3 sene müddetle bölgemde ne köy, ne mezra yakıldı. Alnımda en küçük bir siyah nokta yok. Orada bir ay bir gün gibi geçti, uyumaya ancak helikopterde zaman buldum. Eksi 30'larda dolaşmaktan prostata yakalandım, sinir sistemim de bozuldu. Çukurca'da basılan karakolumuzda şehit evlatlarımı tek tek kucağıma alırken baygınlık geçirdim. Çok şükür delirmedim, tedavi de görmedim ama, o günler bende derin izler bıraktı, çabuk öfkeleniyorum.
Yeşil'in görünüşü berbat konuşması ise çok düzgündü
- Yeşil denen kişiyle bir kere karşılaştım, ama takma adının bu olduğunu bilmiyordum. Diyarbakır'da bir sabah bizim karargáh odama birisini getirip ‘‘Komutanım bu şahıs istihbarat elemanı, emrederseniz kendisine ödenekten biraz maddi destek sağlayacağız’’ dediler. Baktım simsiyah saçlı, simsiyah sakallı zayıf bir adam, hiç gözüm kesmedi. ‘‘Sen nasıl istihbarat elemanısın, PKK'lıya benziyorsun. Bana hiç itimat telkin etmedin, sana para filan vermem’’ dedim. Adam ‘‘Hayır komutanım, ben gerçekten istihbaratçıyım’’ gibilerinden bir şeyler söylemeye başlayınca bizimkilere işaret edip odamdan çıkarttım. Sonradan bizimkiler bana açıkladı ki, bu adamın adı ‘‘Yeşil’’miş. Adamın görünüşü berbattı ama, konuşması düzgündü. O günden sonra Yeşil'i bir daha hiç görmedim.
Yeşil kimdir?
Gerçek adı Mahmut Yıldırım olan Yeşil, Bingöl'ün Solhan İlçesi Dicnik Köyü'nde 1951 yılında doğdu. Yeşil, iddiaya göre ilk kez 1973'te Bingöl Genç İlçe Jandarma Komutanlığı tarafından istihbarat faaliyetlerinde kullanıldı, aynı yıl MİT Tatvan Bölge Müdürlüğü emrine geçti. Elazığ'da 1977'de Etibank Ferro Krom Tesisleri'nde puantör olarak göreve başladı. Susurluk kazasından sonra ortaya dökülen ilişkiler, Yeşil'in de pek çok cinayetin tetikçisi olduğunu ortaya koydu. Herkes Yeşil'den söz etti ancak bulunamadı. Susurluk Raporu'nda da Yeşil'e 12 sayfalık özel bir yer ayrıldı. Ahmet Demir ve Mehmet Kırmızı sahte kimliklerini kullanan, Gşneydoğu'da ‘‘Sakallı’’ adıyla bilinen Mahmut Yıldırım'ın bir dönem MİT'te, bir dönem de JİTEM'de görev aldığı iddiaları ortaya atıldı. JİTEM'ci Ahmet Cem Ersever'in öldürülmesinden, Güneydoğu'daki pek çok faili meçhul cinayete kadar sayısız olayda tetikçilik yaptığı öne sürüldü. Ömer Lütfü Topal'ın öldürülmeden önce para yatırdığı Zeraat Bankası Ankara Heykel Şubesi'ndeki hesabın sahibinin de Ahmet Demir kimliğini kullanan Yeşil olduğu ortaya çıktı. Yeşil'in MİT tarafından yurtdışına çıkarıldığı gazetelere yansıdı. Yeşil'in izine yıllardır rastlanamıyor.
Bir tek askerim bile firar etmedi
- Bu ülke nereden nereye geldi, unutuldu gitti. Siyasetin kendi yapacağı işi Güneydoğu'da ben yapıyorum, olur mu böyle şey? Bunu yaptırmakla beni de parçalara ayırmış oluyorsun. Fabrikaların, dağlardaki radyolink istasyonlarının, yolların emniyetini 10 taburumla sağlıyordum. Şunu gururla söyleyeyim, komuta ettiğim 350 bin askerden biri bile firar etmedi, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin mayası işte böyle sağlamdır.
Güneydeki illerin valileri, dikkat
- Şimdi bir başka büyük tehlike daha var. Doğu'da boşalan köylerin bir kısmı başta Tarsus, Mersin, Adana, Antalya olmak üzere birçok ilin varoşlarına yerleşti, aman dikkat. Eğer yerel yöneticiler gerekli tedbirleri almaz, oradakilere iş ve aş sağlamazlarsa, Filistin'deki intifadalarda olduğu gibi küçük çocuklarla sokak çatışmaları olacak, nah buraya çiziyorum. Geçenlerde Kadıköy'de sözüm ona barış mitingi vardı ama, arkasından yağmalama başladı. Apo'ya özgürlük diye bağıranlar, dükkanları, arabaları göz göre göre parçaladı. Bundan daha büyük olay mı olur sayın vali, sayın emniyet müdürü, nerede kaldı dirayetiniz? Can kaybı olmadı ya, beyefendilerin gönlü rahat, olayları yok saydılar. Aslında orada 6-7 Eylül provası yapıldı, farkında değil misiniz?
Apo, terör çetesini İmralı'dan yönetiyor
- PKK için kim bitti diyorsa yalan söylüyor. Apo yaşadıkça PKK bitmez, o teröristler ondan başka kimseyi dinlemez. Emin olun ki şu anda bile İmralı'dan yönetiyor terör şebekesini. PKK'nın 4 kademeli stratejisi var, birincisi kültürel haklar. Bana göre ilk aşamayı siyaseten onlar kazandı, biz kaybettik. Şimdi sırada federasyon var, arkasından önce bölgede, en son da Suriye, İran ve Irak'ı içine alan büyük devlet kurulması gelecek. KADEK dediğin PKK'nın ta kendisi. Madem ki siyasallaştılar, o halde Kuzey Irak'ta 5 bin kişilik teröristleri neyi bekliyor? Beni verecekler oraya, bir haftada hepsini teslim alırım, bu işi çok iyi bilmek lazım. HADEP de düşünce olarak PKK'ya destek veren, onunla birlikte çalışan bir parti, bence derhal kapatılmalı.
PKK'yı başta ABD herkes kullandı
- Amerika tamam dostumuz, ama herkes kendi menfaatine bakıyor. 36. paraleldeki boşluğu Amerika'nın yardımıyla PKK doldurdu. PKK'yı Amerika da istediği gibi kullandı, belki başka ülkeler de. Mesela bize en çok zayiat verdiren İtalyanların topuk koparan küçük sarı mayınlarıydı.