İSTANBUL “Avrupa Kültür Başkenti” sıfatını 2010 sonunda Turku ve Tallinn’e devrediyor. Turku Finlandiya’nın eski sahil kenti, Tallinn Estonya’nın başkenti. İkisinin nüfusunu toplasan Kadıköy etmez, ama Avrupa sırasıyla yaşlı kıtadaki bütün kentleri bu sıfatla taçlandırmayı kültürel zenginlik açısından gerekli görüyor.
Çok şükür, İstanbul’un böyle ek resmi sıfatlara ihtiyacı yok.
O zaten “Dünyanın Kültür Başkenti!”
1500 yıllık Ayasofya ve 400 yıllık “genç” Sultanahmet Camii, Avrupa’nın bu
gelgeç sıfatına üzerlerinden süzülüp geçen bir martı sürüsüne bakar gibi bilgece gülümseyerek baktılar.
“Biz buradayız, yine bekleriz!” dediler.
Artık ben de, göğsüme bir yıllığına resmen iliştirdiğim “İstanbul Kültür Elçisi” kokartı yerine çok önceden beri taşıdığım “İstanbul gönüllüsü” rozetini takabilirim.
Kalbimin üstündeki görünmeyen bu rozet birkaç gün önce heyecanla titredi.
Biraz geç de olsa, Santral İstanbul’un o sakin ortamında, Enerji Müzesi’ndeki İstanbul sergisini gezme fırsatı buldum.
İstanbul’un 1910-2010 arasındaki mimari macerasını kattan kata, odadan odaya heyecanla izleyeceğiniz sergi bu eşsiz kentin kozmopolit bir imparatorluk merkezinden, global bir metropole dönüşmesinin öyküsünü anlatıyor.
Fotoğraflar, haritalar ve maketler eşliğinde...
Bir zamanlar girip çıktığınız tarihi binalar, misafir olduğunuz yalılar, yürüdüğünüz ve şimdi çok değişmiş sokaklar, bindiğiniz eski vapurlar ve otobüsler, kendi yaşamöykünüzle birlikte nostaljik bir film şeridi gibi geçiyor gözlerinizden...
Her resim ve pano önünde dakikalarca duracağınız kadar zengin anlamlarla yüklü...
* * *
Gözlerim 1930 yılı başlarındaki bir afişe takılıyor: Sa-Sa-De.
İnanması zor ama “Saygısızlıkla Savaş Derneği” anlamına geliyor. Afişteki çizgiler tanıdık bir imzayla bütünleşiyor. İhap Hulusi (1898-1986). Türk grafik ve afiş sanatının efsane ismi.
Afişteki takım elbiseli, kravatlı ve şapkalı adam elinde, halka gösterdiği mesajları içeren ipe dizili bir pano tutuyor. Üstünde şunlar yazıyor: “Vatandaş, Yere Tükürene, Yasak Dinlemeyene, Herkesin Rahatını Bozana, Saygısızlıkların Her Türlüsüne, Aldırmamazlık Etme”.
Afiş, sanki Taksim’de, Şişli’de, Beyoğlu’nda birden karşınıza çıkmış postmodern bir mesaj gibi tüylerinizi ürpertiyor. Kimmiş bu İstanbul gibi kaotik bir kentte “Saygısızlıkla Savaşa” cüret eden diye merak ediyorsunuz.
Biraz araştırınca karşınıza “Atatürk” çıkıyor. Cumhuriyet projesi ile bir ülkeyi, bir milleti çağdaşlaştırmayı kafasına koyan lider, 1930’ların başında bu kez kentleşme cephesinde “saygısızlığa” savaş açıyor. İhap Hulusi’ye emir veriliyor, bu afiş yaptırılıyor ve her yere asılıyor.
Atatürk sanki twitter’dan sosyal bir network’a uygarlık mesajları yollar gibi 70 yıl öncesinden günümüze sesleniyor. Kısa ve net sözcüklerle “Adam olun” diyor.
* * *
Kentli olmak, çağdaş olmak, uygar olmak. Bu serüvenin neresindeyiz? 100 yıllık İstanbul sergisinin çıkışında ister istemez bu sorular beyninize üşüşüyor. Kentinizi ve kendinizi bir kez daha sorguluyorsunuz.
Bu güzel sergi maalesef 20 Kasım’da bitiyor. Görmek isteyenler acele etsin.