Yonca Tabak

İştahsızlık, elde kaşık çocuk peşinde gezme kader mi?

17 Kasım 2018
.

MAKARNA, PİLAV İLE BESLENEN ÇOCUK

3 aylık bir bebek fışkırır tarzda kusmalarla doktora götürülür. Bebeğin gece uykuları rahat değildir, devamlı ağlıyor, memeyi reddediyor ve kilo almıyordur. Aileye bebekte reflü olabileceği, bunun normal olduğu, 6 ay civarı geçeceği söylenir. Nitekim bebeğin kusmaları 6 aylıkken katı gıdaya geçildiğinde azalır ancak yüzde yüz geçmez. Pütürlü gıda ile mide bulantısı, iştahsızlık devam eder. Bir süre sonra çocukta bu durum o kadar kanıksanır ki, aile çocuğa istemediği bir yemek için ısrar ettiğinde çocuk ağlayarak kendini kusturabilir hale gelir. Çocuğa sevdiği yemekler sunulur, hamur işi, makarna, pilav, et gibi kuru yemeklere ilgi duyan, sebze meyve ve sulu yemekleri sevmeyen çocuk “yemek seçiyor” şeklinde tanımlanır ve yeter ki yesin diye ona sevdiği hamurlu kuru yemekler sunulur. Çocuk tarhana, mantı, makarna, köfte ile beslenir olur.

GOFRET, ÇİKOLATA AL YOKSA KUSARIM

Zamanla tatlıya ilgi duymaya başlayan çocuk, kendini kusturabilme gücünü ve ailenin yemek konusundaki hassasiyetini de kullanarak istediği gofret, çikolata, bisküvi, kraker gibi market gıdalarını kolaylıkla aldırmayı başarır ve beslenme vitamin açısından fakir olmanın yanında, bir de bağışıklığı düşürecek bu tür abur cubur gıdalarla dolmaya başlar. Karbonhidrat açısından zengin ancak beslenme açısından fakir bu beslenme tipinde çocuğun kilo sorunu bariz halde olmadığı için sorun doktora yansımaz. Zaman zaman olan ağız kokusu dişini fırçalamadığına bağlanır. Zaman zaman olan ses kısıklığı çok bağırmasına bağlanır.

BUHAR MAKİNESİ SALONUN BAŞ KÖŞESİNDE

Ne zaman ki çocuk 3-4 yaşına geldiğinde okul ortamına girer ve enfeksiyonlarla mücadele başlar, işte o zaman tekrarlayan nöbet şeklinde öksürük, hırıltı atakları gelir. Öksürük, hırıltı atakları gece uyutmayacak boyutta geliyor, çocuk ancak kusarak rahatlıyor olur. Acile gidip gelmekten ve buhar almaktan yorulan hastaya evde kullanması için nebulizatör adı verilen bir ilaçlı buhar makinesi önerilir. Ve aile çocuk her sıkıştığında bu iyi gelen buharları çocuğa hasta iken uygulamaya, öksürük kesilince kesmeye başlar. Medyadan duyulan ve bağışıklığa, öksürüğe iyi geldiği söylenen, bal, arı sütü, propolis, çiğ soğan-sarımsak, zencefil ve benzeri bilimum baharatlar yarar-zarar dengesi araştırılmadan kaşık kaşık uygulanmaya başlar. Önce 2-3 ayda bir gelen ataklar zamanla ayda 1-2 kez gelmeye başlar ve işte o noktada

Çocuk Astımı- Alerjik bronşit- Reaktif Hava Yolu teşhisleri dile gelir ve daha ileri teşhis ve tedavi için arayış başlar.

Şimdi böyle bir hastada ne gibi bulgular bizi uyarsa idi ve ne gibi önlemler alınmış olsa idi sonuç bu olmazdı, konuşalım.

YA BEBEK REFLÜSÜ GEÇMEMİŞSE

Öncelikle bebekken fışkırır tarzda kusmaları, gece ağlamaları, kolik, meme reddi, kilo almama yakınması olan bir çocuk “Bebek reflüsü” yaşıyor demektir. Büyüdüğünde geçer denilen bu durum erken dönemde pütürlü gıda ile kusmaya eğilim, blender bağımlılığı şeklinde devam ediyorsa, çocuk anne karnım acıktı demiyor, önüne konanı yemiyor, anne elinde kaşıkla televizyon bilgisayar karşısında çocuğu yedirmek zorunda kalıyorsa, çocuk istediğinde kendini kusturabiliyorsa çocuğun reflüsü geçmemiş demektir. Zamanla duruma teslim olup, çocuğun sevdiği hamur, köfte ve market ürünlerine izin veren ve çocuğu “yemek seçiyor” diye tanımlamayı tercih eden aile çocuğun derdini anlamış olsaydı, neler değişirdi?

ÇOCUĞUN DERDİNİ ANLAMA DİLİ

Erişkin olup mide sorunu yaşayanların yakından bildiği gibi, reflü beslenme ile yakından ilişkili bir durumdur. Erişkinler şikayetini dile getirebilir, bu yemekle midem yanıyor, midem ağzıma geliyor diyebilir ama çocuklar derdini bizler gibi dile getiremez. Bizim onları anlamak için yeni bir anlayış, yeni bir dil öğrenmemiz gerekir. Belirtilerden çocuğun derdini anlama dili. Bunu öğrenmenin ilk adım reflünün işleyiş şekline bakmakla başlamalıdır. Reflü, mide içeriğinin yutma borusundan yukarı ağız boğaz boşluğuna çıkması demektir. Asitli olan bu içerik aside dayanıklı olmayan solunum zarına bir fıskiye gibi ulaşarak, bu hassas zarı yakar. Burun- boğaz-ağız ve hatta akciğerlere kadar ulaşan bu asitli içerik, yutma borusunu yaktığı için kusmaya eğilim ve iştahsızlık yarattığı gibi solunum zarına da verdiği hasardan ötürü ses kısıklığı, ağız kokusu, aftlar, diş çürükleri, diş gıcırdatma, geçmeyen balgamlı öksürükler, tekrarlayan beyaz noktalı bademcik iltihapları, burun tıkanıklığı, sinüzit ve astım sebebidir. Dolayısıyla, en baştan reflü önlenirse, astım yaşanmaz, buhar makinası salonun baş köşesini süslemez.

Şimdi adım adım bu bebek üzerinden, gelecek nasıl değiştirilebilirdi, birlikte görelim.

EĞER BEBEK REFLÜSÜNÜN DEVAM ETTİĞİ FARK EDİLMİŞ OLSAYDI NASIL BİR SENARYO GERÇEKLEŞİRDİ?

1- Reflüye uygun tedavi ile çocuğun iştahsızlık, yemek seçme sorunu giderilmiş olurdu. İştahsızlık yüzünden beslenmenin içeriği mecburen KARBONHİDRAT ile dolmaz, daha besleyici değeri olan bağışıklığı güçlendirecek gıdalar çocuğun vücuduna gitmiş olurdu.

2- Tüm dünyada kabul görmüş değerler uygulamaya konur, reflüye kötü gelen KAKAO-KAFEİN diyetten çıkarılır ve reflünün daha da kötüleşmesi, solunum sistemine etki etmesi engellenmiş olurdu.

3- Bağışıklığa iyi geliyor diye uygulanan ancak bilim çevrelerince astıma kötü gelebileceği için KULLANILMAMASI önerilen gıda takviyeleri içinde yer alan, PROPOLİS, ARI SÜTÜ, ARI POLENİ çocuğa verilmemiş olurdu. (https://medlineplus.gov/druginfo/natural/390.html )

4- Bağışıklığa iyi geliyor diye antibiyotik niyetine verilen ancak reflüyü kötüleştirerek astım ataklarını artırma olasılığı olan ÇİĞ SOĞAN-SARIMSAK-BAHARAT-BAL karışımları kaşık kaşık uygulanmamış olurdu.

5- Bu sayede hem reflü tedavisi hem de reflüye uygun beslenme ile çocuğun gece uykuları düzelmiş, burnu açılmış, öksürük nöbetlerine bağlı makine ile İLAÇLI BUHAR İHTİYACI ortadan kalkmış olurdu.

6- Ateşli hastalıklara bağlı antibiyotik kullanım sıklığı kendiliğinden azalırdı ve ÇİĞ SARIMSAK-SOĞAN-BAL-ZENCEFİL verme ihtiyacı olmazdı.

7- Çocuğun hayat kalitesi düzelir, kusması geçer, masaya kendiliğinden oturur yemeğini yer hale gelirdi. Dolaylı olarak anne babanın da HAYAT KALİTESİ ve bu durumdan dolayı bozulan PSİKOLOJİSİ düzelirdi.

Şimdi bu hikayedeki her veri olmasa da bazılarını bile kendinize yakın bulduğunuz noktada belirtileri çok bağırmaya, dişini fırçalamamaya, yemek seçmeye bağlamayı bırakıp, erkenden, iş astım-alerjik bronşit-tekrarlayan kulak sıvısı- geniz eti, bademcik ameliyatına varmadan önleminizi alın. Gözünüzü gerçeklere kapatmayın, kendinizi kandırmayın, durumu kabullenip çaresine bakın. Erken teşhis hayat kurtarır. 

3 aylık bir bebek fışkırır tarzda kusmalarla doktora götürülür. Bebeğin gece uykuları rahat değildir, devamlı ağlıyor, memeyi reddediyor ve kilo almıyordur. Aileye bebekte reflü olabileceği, bunun normal olduğu, 6 ay civarı geçeceği söylenir. Nitekim bebeğin kusmaları 6 aylıkken katı gıdaya geçildiğinde azalır ancak yüzde yüz geçmez. Pütürlü gıda ile mide bulantısı, iştahsızlık devam eder. Bir süre sonra çocukta bu durum o kadar kanıksanır ki, aile çocuğa istemediği bir yemek için ısrar ettiğinde çocuk ağlayarak kendini kusturabilir hale gelir. Çocuğa sevdiği yemekler sunulur, hamur işi, makarna, pilav, et gibi kuru yemeklere ilgi duyan, sebze meyve ve sulu yemekleri sevmeyen çocuk “yemek seçiyor” şeklinde tanımlanır ve yeter ki yesin diye ona sevdiği hamurlu kuru yemekler sunulur. Çocuk tarhana, mantı, makarna, köfte ile beslenir olur.

Zamanla tatlıya ilgi duymaya başlayan çocuk, kendini kusturabilme gücünü ve ailenin yemek konusundaki hassasiyetini de kullanarak istediği gofret, çikolata, bisküvi, kraker gibi market gıdalarını kolaylıkla aldırmayı başarır ve beslenme vitamin açısından fakir olmanın yanında, bir de bağışıklığı düşürecek bu tür abur cubur gıdalarla dolmaya başlar. Karbonhidrat açısından zengin ancak beslenme açısından fakir bu beslenme tipinde çocuğun kilo sorunu bariz halde olmadığı için sorun doktora yansımaz. Zaman zaman olan ağız kokusu dişini fırçalamadığına bağlanır. Zaman zaman olan ses kısıklığı çok bağırmasına bağlanır.

Ne zaman ki çocuk 3-4 yaşına geldiğinde okul ortamına girer ve enfeksiyonlarla mücadele başlar, işte o zaman tekrarlayan nöbet şeklinde öksürük, hırıltı atakları gelir. Öksürük, hırıltı atakları gece uyutmayacak boyutta geliyor, çocuk ancak kusarak rahatlıyor olur. Acile gidip gelmekten ve buhar almaktan yorulan hastaya evde kullanması için nebulizatör adı verilen bir ilaçlı buhar makinesi önerilir. Ve aile çocuk her sıkıştığında bu iyi gelen buharları çocuğa hasta iken uygulamaya, öksürük kesilince kesmeye başlar. Medyadan duyulan ve bağışıklığa, öksürüğe iyi geldiği söylenen, bal, arı sütü, propolis, çiğ soğan-sarımsak, zencefil ve benzeri bilimum baharatlar yarar-zarar dengesi araştırılmadan kaşık kaşık uygulanmaya başlar. Önce 2-3 ayda bir gelen ataklar zamanla ayda 1-2 kez gelmeye başlar ve işte o noktada

Çocuk Astımı- Alerjik bronşit- Reaktif Hava Yolu teşhisleri dile gelir ve daha ileri teşhis ve tedavi için arayış başlar.

Şimdi böyle bir hastada ne gibi bulgular bizi uyarsa idi ve ne gibi önlemler alınmış olsa idi sonuç bu olmazdı, konuşalım.

Yazının Devamını Oku

Büyük küçük demeden astımdan korunma yolları

4 Eylül 2018
Bunları uygulayın, uygulatın, astım evinizden uzak dursun.

Dünya Sağlık Örgütü şu an için dünyada 330 milyon astım hastası olduğunu, 2025 yılında bu sayının 100 milyon artması beklendiğini, dünya genelinde çocukların yüzde 14’ünün astım olduğunu bildirmekte; ülkemizde ise yaklaşık her 5 çocuktan birinin alerjik, her 10 çocuktan birinin ise astım bronşit olduğu görülmektedir.

Ülkemizde bu dramatik tablo pek çok aile tarafından bilinmemektedir. Aileler çoğu zaman “Alerji büyüdükçe geçer” şeklindeki eksik bir bilgiye dayanarak, alerjik çocuklarının ergenlikte kendiliklerinden iyileşeceği umudu ile çocukluk çağındaki en verimli alerji tedavi çağını bekleyerek boşa harcamaktadır. Gerçekte ergenlikte geçiyor diye bilinen şey, akciğer gelişiminin tamamlanması ile azalan astım ataklarıdır. Astım geçmiş ya da azalmış gibi görünse de alerji çoğu zaman geçmez ve şekil değiştirerek kar topu gibi büyüyerek devam eder. 30-40 yaşlarında ise ergenlikte astımı geçmiş gibi görünen çocuklarda astım yeniden baş gösterir. İşte bu gidişatın sonucudur

Dünya genelinde 330 milyon astım hastası… Bu tabloyu değiştirmek çocukluk çağında başlamalıdır. Bir on yıl sonra 100 milyon daha fazla astım hastası olmasını istemiyorsak gerek alerjiye uygun yaşam şekillerini çocukken içselleştirmek gerekse alerji ve astıma uygun beslenmeyi hayatın bir parçası, bir alışkanlık haline getirmek adına çocukluklar küçükken bilinçlendirilmeli, aileler eğitilmelidir.

2014 yılında yazdığım ve bu yıl 2018 yılında tıptaki gelişmeler ışığında genişletilip güncellenen Çocuklar ve Alerji kitabı ailelere, çocuklarını ve gerekirse kendilerini, nasıl bazı radikal yaşam değişiklikleri ile kendi başlarına tedavi edebilecekleri öğreterek bu işlevi üstlenmiştir.

İşte kitapta söz edilen, çocuklar kadar erişkin astım-alerji hastaları için de yol gösterici olan bu beslenme ve yaşam değişikliklerinin bir özeti. Sağlıklı bir nesil için el birliği ile uygulayın, uygulatın, çocuklar bu kış hasta olmasın.

1- Çocuk beslenmesinden kafein içeren KAKAO, KAHVE, ÇİKOLATA VE ÇİKOLATALI gıdaları çıkartın, kendiniz de tüketmeyin! Kakaodaki kafein hiç yoktan reflü ve bunun yol açtığı astım sebebidir. Okullarda bunların dağıtılmasına engel olun.

2- Çocukları gece (ve gündüz) YATMADAN ÖNCEKİ 2-3 SAAT SÜT veya başka herhangi bir gıda ile beslemeyin, kendiniz de beslenmeyin. Astım ve reflü kardeş iki hastalıktır. Astım reflüyü, feflü astımı çağırır. Diğer bir deyişle astım hastasının midesi gevşektir. Yiyip yatma alışkanlığını bırakın.

Yazının Devamını Oku

Okul mikrobu mu, Çanakkale geçilmez mi?

5 Nisan 2018
Yatmadan önceki iki saat, ballı süt hele kakaolu süt asla içirmeyin!

Sosyal medyada bana yöneltilen en sık yorumlardan birisi “Hep yapmamamız gerekenleri yazıyorsunuz, bir de yapmamız gerekenleri yazsanız” oluyor. Bugün bu konuyu paylaşacağız.

Çocukların hasta olmaması için ne yapmak lazım? Herkesin aklında bu soru… Ne verirsem çocuğum daha az hasta olur, hastalığı daha kolay atlatır? Şifalı bitkiler, şifalı gıdalar… Ekranlarda pek çok tarifler ve bunları sanki bitkiler hiç zararsızmış gibi rahatça çocuğuna veren anneler babalar... 

Ben sizlere farklı bir bakış açısı sunuyorum. Çocuğunuzu bir şey vererek iyi edemezsiniz. Bozulmuş bir bağışıklığı şifalı bitkilerle, özel gıda karışımları ile düzeltemezsiniz. Önce bozmayın, düzeltmenize gerek kalmasın. Bu en ucuz tedavi şeklidir. 

Neden “bir şey yapmasak” ya da bir başka deyişle “yanlış yaptıklarımızı yapmasak” beden kendiliğinde düzelir? Bunu anlamak için öncelikle bağışıklık sisteminin mukozadan başladığını bilmemiz lazım. Mukoza bedenin cilt dışında kalan alanlarının dış ortama açıldığı zardır. Ağzımızı, burnumuzu, boğazımızı, akciğerler de dahil, bütün solunum sisteminin içini kaplayan zara mukoza denir. Bu zar bedeni ve iç organları dış ortamdan ve oradan gelecek mikrop vb. saldırılardan koruyan bir duvar gibi çalışır. Bu zarda içeri zararlı mikropların girmesini engelleyen askerler gibi sağlıklı dost mikroplar vardır. Bu dost mikroplar çok narin, naif bir yapıya sahiptir, kolay zedelenir ve ölürler. Siz o zarı yanlış yaptıklarınız ile bozmaz, yıkmazsanız çocuğunuzun bağışıklığını yükseltmek için çabalamanıza gerek kalmaz, çünkü o zaten sağlam kalır.

Bağışıklık sisteminin ilk ve en temel elemanı, mukoza yani bedenimizi saldırganlardan koruyan dış duvarı ve bunun bekçileri olan sağlıklı dost bakteriler yani flora yani koruyucu askerlerimizdir. Bunlar bir duvar gibi bizi korur. Bu duvar ne kadar sağlam olursa ve askerler ne kadar çok olursa içeri saldırgan, hasta edici mikropların girmesi o kadar zor olur. Mikrop içeri girmeyince onu vücuttan atmamıza da gerek kalmaz, hastalığı tedavi etmemize de ve herhangi “bir şey” yapmamıza da…

Peki savunma duvarını ne bozar, askerleri ne öldürür? Solunum sistemini boydan boya saran, mukoza denilen koruyucu dış duvarı yarık, çatlak gibi zedeleyen ve sağlıklı koruyucu dost askerleri-flora bakterilerini- en çok öldüren şeylerin başında mide asidi gelir. Mide asidi normalde mideye giren gıdaları hazmetmek için vardır. Bu asit Hidroklorik asit (HCl) yapısındadır. Halk dilinde Kezzap olarak bilinir. Mide öz suyunda olan bu asit, yani hidroklorik asit, mideye bir gıda gider gitmez salgılanmaya başlar. Gıdanın az ya da çok olması fark etmez, gıdayı hazmetmek için asit illa ki salgılanır. Bu mide asidi midede kalmak üzere tasarlanmıştır. Mide zarını bu asitten koruyacak özel bir tabakası vardır, bu asit midede durduğu müddetçe mideye zarar vermez. Ama solunum sistemi zarının böyle bir koruyucu tabakası yoktur. Ve mide içinde kalması gereken hidroklorik asidin de solunum sisteminde yeri yoktur normalde. Zaten bütün sorun da burada başlar; mide içeriğinin midede durmayıp yemek borusundan yukarı, ağıza, boğaza, hatta buruna ve akciğerlere kaçması durumunda. Bu yaşanan duruma Reflü denir. Günümüzdeki yaşam tarzı sonucu her 4 kişiden birinde Reflü varlığı bildirilmektedir ve Reflü çocuklukta başlar.

Reflüde görülen mide asidi-hidroklorik asit içerikli hazım sıvısı midede durmayıp boğaza, buruna, akciğerlere kaçarsa ne olur? Bu asit nasıl cildimize değse yakacağı gibi solunum sistemini de yakar. Duvar hasar görür. Üzerinde çatlaklar, yarıklar oluşur, yapısı bozulur. Bedenimizi dış saldırganlardan, mikroplardan koruyacak olan duvar hasarlanmıştır. Üzerindeki askerler, hassas flora bakterileri, ölmüştür. Savunma sistemi daha ilk yerden çökmüştür. Her tür mikrop kolayca içeri girip bizi hasta edebilir hale gelmişizdir. Nasıl ki yanık bir deri hassas, kolay kanayan, sarı iltihaplı olursa aynı şekilde yanan solunum duvarının üzeri de iltihapla kaplanır. Beyaz noktalı bademcik iltihapları, yüksek ateş, geçmeyen geniz akıntısı, burun tıkanıklıkları ile seyreden sinüzit, orta kulak iltihapları, boğulur tarzda kalın sesli öksürükler (Krup) ve hatta artık çocuklu evlerde sık sık görmeye alıştığımız nefes açıcı buharlara gereksinim duyan, tekrarlayan astım bronşit atakları gelişir. Duvar-Solunum zarı artık mikropları ve alerji yapıcı maddeleri dışarıda tutamamaktadır.

Yazının Devamını Oku

Çocuğum oldum olası iştahsız demeyin!

15 Ocak 2018
İlk teşhisi her zaman anneler koyar.

KOLİK BEBEK

Arda, normal sağlıklı bir bebek olarak doğar. Anne sütü ile beslenir. Ancak pek huzurlu bir bebek değildir. Gece gündüz sebepsiz yere gelen ağlama krizleri, huzursuz uykusu, devamlı sağdan sola dönmesi anne babayı perişan ediyordur. Gaz sancısı, kolik derler ve kolik ilaçları denenir, fayda etmez. Ayakta sallanır fayda etmez. Bebek devamlı ağlıyordur ve sürekli ya kucakta ya da memededir.

İŞTAHSIZ BEBEK

Birkaç ay sonra anne memesini reddetme başlar. Bebek ağlaya ağlaya memeye uzanıyordur ama emmeye başladığı an sanki canı acıyormuş gibi memeyi bırakıyordur. Zamanla yeterince kilo almadığı fark edilir. Anne sütü yetmiyor diye düşünülür ve ek gıdalara başlanır. Katı beslenme başlayınca bu kez en ufak pütürlü bir gıda ile kusmalar başlar. Anne biraz fazla ısrar ettiğinde yemek için bebek bütün mideyi boşaltacak şekilde kusuyordur. Arda kusar anne yedirir, bu şekilde hayat devam eder.

YEMEK SEÇEN ÇOCUK

Geceler hala uykusuzdur. Diş çıkarıyor derler, aşıdan derler, hep bir sebep bulunur ağlamalarına ve yine hayat devam eder. Artık iştahsız bir çocuk olduğu kabul edilmiştir. Arda oldum olası iştahsızdır der annesi, kabullenmiştir durumu, araştırmaz niye iştahsız bu çocuk diye. İştahsızlığı normal kabul eder. Çocuklar bazen iştahsız olur diye düşünür, bizimki de öyle der. Yemek seçme başlar. Çocuk hep hamurlu gıdalara yöneliyordur. Pilav, makarna seviyordur. Sebze sevmiyordur. Her şeyi yemiyordur. Sevdiği şeyi yiyordur. Anne “iştahsız” demekten çok “yemek seçiyor” demeyi yeğler ve yine hayat devam eder.

ABUR CUBURA DÜŞKÜN ÇOCUK

Çocuk 2-3 yaşlarında kakao ile tanışır. Sütüne kakao katınca içtiği fark edilir, süt içsin bari iki lokma daha yesin diye kakao ile beslenme başlar. Yatmadan önce kakaolu süt verilir bari tok yatsın diye. Sabah kahvaltıda sütlü bir şeyler yesin bari diye kakaolu gevrekler, kakaolu fındık ezmeleri verilir. Arda abur cubura düşkün bir çocuk olarak kabul edilir.

SIK HASTALANAN ÇOCUK

İşte bundan sonra hayat kabusa döner. Çünkü Arda’da sebepsiz yüksek ateşler başlamıştır. Yüksek ateşle acile başvurulduğunda bademciklerinin beyaz noktalar ile kaplı olduğu ve antibiyotik gerektiği söylenir. Yılda 2-3 kez bademcik iltihabı teşhisi gelir. 39-40 dereceyi bulan, 3 günde ancak düşen ateşli dönemlerde iştahı iyice kesilmeye başlar. Ara ara da bu hastalıklar sırasında sesi kısılmaya da başlamıştır. Hafif çatallı ses üzerinde durulmaz, “çocuktur, hasta olur” denir, “çok ağlıyor sesi ondan kısılıyor” denir

DEVAMLI BURNU TIKALI ÇOCUK

4 yaşına geldiğinde Arda okula kayıt ettirilir. Yazın gayet iyi olan Arda’da eylülle beraber bir soğuk algınlığı başlar ama bir türlü geçmez. Burnu hiç açılmıyordur, devamlı tıkalıdır. Fır fır sümüklü bir burun tam olarak hiç geçmeyen balgamlı bir öksürük ve hiç bitmeyen bir geniz akıntısı hasıl olur. Zaman zaman doktorlar kulağında sıvı olduğunu söylerler. Antibiyotikler hiç bitmez.

REFLÜ ATEŞ YAPAR!

Yukarıda fark edilmeyen sessiz reflüsü olan bir çocuğun hikayesini okudunuz. Reflü nasıl ateş, boğaz iltihabı yapıyor demeyin, yapıyor! Boğaza kadar çıkan mide asidi burun boğaz yolunu yakınca, aynı yanık gibi zedelenmiş doku üzerinde enfeksiyon gelişiyor ve beyaz noktalı bademciklere ve sinüzite yol açıyor.

TEŞHİSTE ESAS “ŞÜPHE ETMEK”TİR

Bebeklerde veya çocuklarda Reflü teşhisinde esas olan “Şüphe etmek”tir. Reflü şüphesi üzerine gerekli reflü tedavisi ile çocuğun yakınmalarının azalması reflü teşhisini kesinleştirir.

Önce şüphe etmek gerekiyor. Şüphe edebilmek için de bilmek. Şimdi sizlere çocuğunuzda reflü şüphesi doğuran belirtileri sıralayacağım.

Kendinize karşı dürüst olun, gözünüzü kapatmayın ve şüphe etmekten, araştırmaktan kaçınmayın. “Çocuğum oldum olası iştahsız” deyip kabullenmeyin. İştahsızlık normal değildir. “Çok bağırdığı için sesi kısılıyor” demeyin. Ses kısıklığı normal değildir. Unutmayın, İlk teşhisi her zaman anne (anne-baba) koyar.

ÇOCUKLARDA REFLÜNÜN 20 BELİRTİSİ

1- Mideyi boşaltacak tarzda kusmalar2- Gazlı “kolik” bebek (Ağlama krizleri)3- Anne memesi reddi ve bebekken yeterince kilo almama4- Sık hıçkırık tutması5- Gece huzursuz uyku, oradan oraya dönerek uyuma6- Ek gıda sonrası İştahsızlık, yemek seçme7- Fazla iştah, aşırı kilolu bebek (midesi rahatsız bebek sürekli emmek isteyebilir)8- Ağız kokusu9- Diş gıcırdatma10- Ağızdan salya akması11- Gece ağız şapırdatma veya geviş getirir gibi yutkunma12- Sık geğirme ve ağza yemek gelmesi13- Sebepsiz karın ağrısı14- Kolay kusma (Araç tutması, sevmediği yemeklerle öğürme, kötü kokularla öğürme )15- Çocuğun kendini kusturabilmesi16- Sık beyaz noktalı bademcik iltihabı geçirme17- Sık sebepsiz yüksek ateş ve boğaz iltihabı teşhisi18- Ses kısıklığı veya seste çatallaşma19- Kaba ses veya kaba sesli havlar tarzda öksürük20- Soğuk havada geçen havlar tarzda kalın sesli öksürük (KRUP)

Sevgili anneler, sessiz reflü alerjik çocuklarda çok sık görülür. Bu hikaye ve işaretler, noktaları birleştirmeniz ve “Her şey bundanmış” diyebilmeniz içindir. Doğru teşhis tedavinin yarısıdır. Ve ilk teşhisi her zaman anneler koyar.

Arda, normal sağlıklı bir bebek olarak doğar. Anne sütü ile beslenir. Ancak pek huzurlu bir bebek değildir. Gece gündüz sebepsiz yere gelen ağlama krizleri, huzursuz uykusu, devamlı sağdan sola dönmesi anne babayı perişan ediyordur. Gaz sancısı, kolik derler ve kolik ilaçları denenir, fayda etmez. Ayakta sallanır fayda etmez. Bebek devamlı ağlıyordur ve sürekli ya kucakta ya da memededir.

Birkaç ay sonra anne memesini reddetme başlar. Bebek ağlaya ağlaya memeye uzanıyordur ama emmeye başladığı an sanki canı acıyormuş gibi memeyi bırakıyordur. Zamanla yeterince kilo almadığı fark edilir. Anne sütü yetmiyor diye düşünülür ve ek gıdalara başlanır. Katı beslenme başlayınca bu kez en ufak pütürlü bir gıda ile kusmalar başlar. Anne biraz fazla ısrar ettiğinde yemek için bebek bütün mideyi boşaltacak şekilde kusuyordur. Arda kusar anne yedirir, bu şekilde hayat devam eder.

Geceler hala uykusuzdur. Diş çıkarıyor derler, aşıdan derler, hep bir sebep bulunur ağlamalarına ve yine hayat devam eder. Artık iştahsız bir çocuk olduğu kabul edilmiştir. Arda oldum olası iştahsızdır der annesi, kabullenmiştir durumu, araştırmaz niye iştahsız bu çocuk diye. İştahsızlığı normal kabul eder. Çocuklar bazen iştahsız olur diye düşünür, bizimki de öyle der. Yemek seçme başlar. Çocuk hep hamurlu gıdalara yöneliyordur. Pilav, makarna seviyordur. Sebze sevmiyordur. Her şeyi yemiyordur. Sevdiği şeyi yiyordur. Anne “iştahsız” demekten çok “yemek seçiyor” demeyi yeğler ve yine hayat devam eder.

Çocuk 2-3 yaşlarında kakao ile tanışır. Sütüne kakao katınca içtiği fark edilir, süt içsin bari iki lokma daha yesin diye kakao ile beslenme başlar. Yatmadan önce kakaolu süt verilir bari tok yatsın diye. Sabah kahvaltıda sütlü bir şeyler yesin bari diye kakaolu gevrekler, kakaolu fındık ezmeleri verilir. Arda abur cubura düşkün bir çocuk olarak kabul edilir.

İşte bundan sonra hayat kabusa döner. Çünkü Arda’da sebepsiz yüksek ateşler başlamıştır. Yüksek ateşle acile başvurulduğunda bademciklerinin beyaz noktalar ile kaplı olduğu ve antibiyotik gerektiği söylenir. Yılda 2-3 kez bademcik iltihabı teşhisi gelir. 39-40 dereceyi bulan, 3 günde ancak düşen ateşli dönemlerde iştahı iyice kesilmeye başlar. Ara ara da bu hastalıklar sırasında sesi kısılmaya da başlamıştır. Hafif çatallı ses üzerinde durulmaz, “çocuktur, hasta olur” denir, “çok ağlıyor sesi ondan kısılıyor” denir

4 yaşına geldiğinde Arda okula kayıt ettirilir. Yazın gayet iyi olan Arda’da eylülle beraber bir soğuk algınlığı başlar ama bir türlü geçmez. Burnu hiç açılmıyordur, devamlı tıkalıdır. Fır fır sümüklü bir burun tam olarak hiç geçmeyen balgamlı bir öksürük ve hiç bitmeyen bir geniz akıntısı hasıl olur. Zaman zaman doktorlar kulağında sıvı olduğunu söylerler. Antibiyotikler hiç bitmez.

Yazının Devamını Oku

10 soruda dirençli çocuk öksürüğüne teşhis koyun

14 Kasım 2017
Bu sorulardan herhangi birine cevap "evet" cevabı verdiyseniz...

1- Çocuğunuz portakal suyu, mandalina suyu, limonata, vişne suyu gibi ekşi meyve suları içtiğinde veya bir kere de çok fazla mandalina, portakal gibi ekşi meyve yediğinde öksürüyor veya var olan öksürüğü artıyor mu?

2- Kriz şeklinde gelen öksürük doktorlar tarafından acilde veya evde nebulizatör adlı makine aile verilen nefes açıcı buharla rahatlamıyor veya bazen bu buhar öksürüğünü daha da artırıyor mu?

3- Evde havlar tarzda adeta boğulur gibi öksürürken acile gitmeye kalktığınızda soğuk havaya çıkar çıkmaz çocuğun öksürüğü kesiliyor mu?

4- Çocuk çok yediğinde veya yemek sırasında öksürüyor mu?

5- Çocuğun kriz şeklinde gelen öksürüğü kusunca rahatlıyor mu?

6- Çocuk çikolata veya kakaolu gıda yediğinde daha çok öksürüyor mu?

7- Çocuğa gece uyumadan önce süt içirdiğinizde öksürük artıyor mu?

8- Öksürürken çocuğun sesi erkek sesi veya havlayan bir köpek sesi gibi kalınlaşıyor mu?

Yazının Devamını Oku

Sıfır burun tıkanıklığı, sıfır öksürük için 10 güçlü adım

6 Eylül 2017
Sağlıklı bir kış ve okul süreci için hastalık önleyici 10 temel adım

Okulların açılması çocuklu aileler için yazın bitmesi, kışın başlaması ve dolayısıyla da hastalıkların başlaması anlamına gelir. Birçok aile yazın o güzel hastalıksız, antibiyotiksiz günlerini özlemle anlatır. “Yazın hiç hasta olmuyoruz, kışın ise eylül ekim bir geliyor, başımızı kaldıramıyoruz hastalıktan; biri bitmeden öteki başlıyor; sümük hiç eksik olmuyor burnundan; burnu hep tıkalı, hep tıkalı, hep tıkalı” Bu ifade çocuğu okula giden pek çok anne baba için klasikleşmiş bir kış tanımıdır ve çoğu zaman kader kabul edilir. Kışın okula giden çocuk çok hasta olur, özellikle ilk yıllarda, bu “normaldir” derler. Ama bu normal değildir.

Normal olan; okula giden bir çocuğun hastalık sırasında burnunun akması, tek tük öksürmesi veya 1-2 gün ateşlenmesi ama hastalığın en fazla 10 gün içinde kendiliğinden sonlanması, geriye hastalığa dair ne bir burun akıntısı, ne bir burun tıkanıklığı, ne de en ufak bir öksürük bile kalmamasıdır. Eğer geriye normalde yazın olmayan en ufak bir belirti bile kalıyorsa o hastalık geçmemiş demektir. Normaliniz yazın gördüğünüz, çocuğun en iyi hali olmalıdır; Sıfır öksürük, sıfır balgam, sıfır burun akıntısı, sıfır burun tıkanıklığı. Eğer iki hastalık dönemi arasında en az 1 hafta bu “Sıfır hastalık” süreci yakalanamıyorsa çocuğun kış başında yaşadığı ilk enfeksiyon “Sessiz sinüzit” e dönmüş demektir.

Çocuklarda “Sessiz sinüzit” sizlerin okul hastalığı diye bildiğiniz, çocuktan çocuğa bulaşan virüslerle olmaz. Bakteri denilen antibiyotiksiz geçme olasılığı çok çok az olan mikroplarla olur. Gizli sinüzite yol açan bakteriler çoğu zaman dışarıdan başka çocuktan alınmaz. Bunlar, ağız boğaz yolundaki mikrop örtüsünde normalde hastalık yapmaksızın yaşayan mikroplardır. Ne zaman ki, burun boğaz yolunu kaplayan zar hasar görür, o zaman bu bizimle yaşayan sessiz bakteriler aktivite kazanır ve hastalık yapar hale gelir. Bunu yanık bir dokunun mikrop kapmasına benzetebiliriz. Düşünün ki eliniz yandı ve bu açık bir yara haline döndü. Eğer bu yaraya iyi bakılamazsa üzeri sarı iltihapla kaplanacaktır. Aynı şey burun boğaz yolu için de geçerli, eğer çocuğun burun boğaz yolu yanarsa bu kısa sürede kronik iltihaba çevirir, sizi bütün kış uğraştırır.

Çocuklarda burun boğaz yolunun böyle yanık gibi hasar görmesine neden olan en büyük etken reflüdür. Reflü midedeki asitli sıvının burun boğaz yoluna gelmesi ve o dokuları yakması halidir. “Benim çocuğumda reflü yok” demeyin, her çocuk olgunlaşmamış mide yapısı gereği reflüye açık halde yaşar. Eğer siz çocuğunuzu bu doğal yatkınlığına uygun bir şekilde beslemezseniz sessiz sedasız, burun boğaz yolları asit kaçaklarına bağlı yanar ve bu “bütün kış hastayız” sürecine neden olur.

Yazının Devamını Oku

Spor yaptırayım derken astım olmasın!

17 Mayıs 2017
Çocuklarda alerji ve astımın artışının en önemli nedenlerden biri çocukların eskiden olduğu kadar çok sokakta oynamamasıdır.

HERKESİN AKLINDA AYNI SORU: ALERJİ, ASTIM ÇOCUKLARDA NİYE ARTIYOR?

Son yıllarda yapılan araştırmalara göre çocuklarda alerji ve astımın artış göstermesinin en önemli nedenlerden biri çocukların eskiden olduğu kadar çok sokakta oynamaması, fiziksel aktivitede bulunmaması. Tam gün okullar, oyuna zaman ayıramayan çocuklar ve modern şehir yaşamının getirdiği güvenli oyun alanlarının azalması çocukları bu mecburi pasif hayata sürüklüyor maalesef. Yeterince hareket edemeyen ve aynı zamanda medya ve reklamlar yolu ile veya birbirinden göre göre abur cubur yemeye alışmış çocuklar obezite ve astım adayı olmaya meyilli bir toplum olma yolunda ilerliyor.

KAKAO, ÇİKOLATA VE PAKETLİ GIDALARI KESİN

Bu duruma bir şekilde son vermek için çocuklarda kakao, çikolata ve paketli gıdaları kesme konusunda sürekli bir bilinçlendirme çalışması yapıyorum ve sonuç çok yüz güldürücü. Anne babalardan aldığım geri dönüş sadece bu beslenme önerilerine uyarak bile çocuklarının solunum yolu hastalığı sıklığında büyük bir değişim olduğu yönünde. Bu çok güzel bir değişim ancak eğer ikinci adıma geçecek olursak çocuklarda fiziksel aktivitenin artırılması da bir o kadar önemli astımdan korunmada.

BRONŞLARI GENİŞLETEN EN ETKİLİ DOĞAL YÖNTEM SIK VE BÜYÜK NEFES ALMAKTIR

O zaman ikinci adım, ikinci soru; Çocukları astımdan korumak için fiziksel aktiviteyi nasıl artıracağız ve bunu yaparken nelere dikkat etmek gerek?

Çocuklarda akciğer kapasitesini geliştiren en önemli etken bol nefes almayı sağlayan sporlardır. Koşma, futbol, tenis, voleybol, basketbol ve yüzme bu açıdan hem astımlı çocuklar için hem de sağlıklı olup astımdan korunmak isteyenler için çok güzel aktivite olanağı sunar.

Sokakta oynayamayan çocuğu bizler en azından hafta sonları birer ikişer saat bu aktiviteye zorlamalıyız. Zorlamalıyız çünkü kendi haline bırakırsak birçok çocuk evde televizyon veya bilgisayar başında geçirmeyi tercih edecek hayatını. Oysa birkaç kez zorla da olsa giderse sevecek fiziksel aktivitenin yarattığı o mutluluk, zindelik hissini alacak ve bir süre sonra kendi gitmek isteyecektir.

ÇOCUK MİDESİ AKCİĞERLER İLE BAĞLANTIDADIR

Çocuk vücudu 0-18 yaş arası gelişme aşamasında kabul edilir. Bu yüzden hem akciğerler hem de onunla bağlantıda olan mide kasları henüz tam olgunluğa erişmemiştir. Mide kasları gevşek olunca, ki bu ergenliğe kadar bütün çocuklarda kısmen böyledir, midedeki asitli içerik kolaylıkla önce ağza sonra boğaza sonra da akciğerlere kaçar ve boğaz enfeksiyonu, öksürük, hırıltılı hastalığa neden olur. Astımlı çocuklarda astımın doğası gereği reflü olarak adlandırılan bu mide kaçakları daha fazla olur ama diğer taraftan bakarsak hiç alerjisi olmayan sağlıklı bir çocukta sırf mide gevşekliği ve buna bağlı reflü atakları nedeniyle sıfırdan astım bronşit gelişebilir.

HER ÇOCUĞUN MİDESİ AĞZINDADIR

  

Dolayısıyla alerjik ve astımlı çocuklar başta olmak üzere genel anlamda midesi gevşek tüm çocuklarda mideyi sıkıştıracak ve ağza yemek gelmesine neden olacak aktivitelerden kaçınmak gerekir. Tabii ki spor ve fiziksel aktivite bu olasılığın en yüksek olduğu durumu oluşturur. Mide dolu iken yapılan spor direkt reflü nedenidir. Çocuklarda sık hastalanma, ateş, beta adı verilen boğaz iltihabı, havlar tarzda krup adı verilen öksürük, kış boyu geçmeyen burun tıkanıklığı, sarı-yeşil sümük ve balgamlı öksürükler ile seyreden kronik kış hastalıklarının başında bu fark edilmeyen sessiz reflü atakları gelir. Okullarda virüs bulaşması zannedilen pek çok hastalığın altında bu sessiz mide kaçakları yatar. O zaman çocukları hem spor yaptırıp hem de nasıl reflü ve astımdan koruyacağız?

YEMEKTEN SONRA EN AZ İKİ SAAT YÜZME VE JİMNASTİK HAREKETLERİ YAPTIRMAYIN

Yemekten sonra en az iki saat çocuğa spor yaptırmayın. Profesyonel spor yapanlar, okul sonrası birkaç bir şey atıştırıp antrenmana koşuyor. Bu çok yanlış bir uygulamadır. Tüm spor faaliyetleri için geçerli olmak kaydıyla, en çok bu açıdan sorun yaratan spor yüzme ve jimnastiktir. Yüzme çocuğu yatay pozisyona getirdiği için daha da fazla mideyi ağza getirir. Jimnastikte de takla, ters dönme hareketleri nedeniyle mide sıkışır ve eğer kısa süre önce yemek yenmişse bu içerik hazım nedeniyle salgılanan asit ile beraber ağza ve solunum sistemine kaçar. Bir bakmışsınız çocuğun ateşi çıkmış, burnu akıyor, hiç yoktan öksürük atağı başlamış. Siz üşüttü, okuldan virüs aldı zannedersiniz ama aslında mide asidi sessizce burun boğaz yolunda doku hasarı yapmıştır ve hasarlı yanık bir dokunun üzeri nasıl iltihap kaplanırsa çocuk da o şekilde kendi mikrobu ile hasta olmuştur.

OKULDA YEMEKTEN SONRA EN AZ İKİ SAAT BEDEN EĞİTİMİ YAPILMAMALI

Bu durum yemek sonrası tüm fizik aktiviteler için geçerlidir. Bu nedenle okulda yemekten sonra en az iki saat beden eğitimi yapmasına izin vermeyin. Bu tüm çocuklar için geçerlidir. Aynı durum çocuklarını az gören çalışan aileler için de geçerli. Eve geç gelen aileler yemek sonrası hemen yat kalk, takla at, top oyna gibi fizik aktiviteye başlıyor, özellikle erkek çocuklarla. Ancak akşamları yemekten sonra en az iki saat bu şekilde mideyi sıkıştıracak aktivitelerden kaçının ve çocukta nasıl hastalıklar azalacak görün.

KARNI TOKKEN UYUSUN DİYE AYAKTA SALLAMAYIN

Sporla ilgili olmasa da yeri gelmişken söylemekte fayda var, bir diğer olası tehlike yemek sonrası öğlen uykuya yatırılan kreş çocukları için söz konusu maalesef. Kreşte olsun evde olsun çocukları yemek yedikten sonra en az iki saat uykuya yatırmayın veya uyutmak için dolu mide ile ayakta sallamayın. Bunlar hep mide içeriğinin ağza gelmesi ile sonuçlanır ve burun boğaz yoluna zarar verir, sık hastalık nedenidir. Özetlersek;

Astımlı alerjik çocuklar başta olmak üzere tüm çocuklarda fiziksel aktivite yaparken dikkat edilmesi gerekenler:

1- Çocuklarda en iyi bronş genişletici astım önleyici spordur, özellikle astımlı çocuklara mutlaka bir spor faaliyeti aşılanmalıdır.2- Astım önleyici spor aktiviteleri içinde bol nefes almayı sağlayan açık hava sporları basketbol, voleybol, futbol, tenis, koşu tercih edilmelidir.3- Her tür spor ve antrenman çocuklarda yemekten en az iki saat sonra yapılmalıdır.4- Okulda yemekten sonra en az iki saat beden eğitimi yapılmamalıdır.5- Çocuklar yemekten sonra en az iki saat öğlen uykusuna yatırılmamalıdır.6- Yemekten sonra çocuklar uykusu gelsin diye ayakta sallanmamalıdır.7- Akşam yemekten hemen sonra evde boğuşma, takla, güreş gibi mideyi ağza getirecek aktivitelerden kaçınılmalıdır.

Son yıllarda yapılan araştırmalara göre çocuklarda alerji ve astımın artış göstermesinin en önemli nedenlerden biri çocukların eskiden olduğu kadar çok sokakta oynamaması, fiziksel aktivitede bulunmaması. Tam gün okullar, oyuna zaman ayıramayan çocuklar ve modern şehir yaşamının getirdiği güvenli oyun alanlarının azalması çocukları bu mecburi pasif hayata sürüklüyor maalesef. Yeterince hareket edemeyen ve aynı zamanda medya ve reklamlar yolu ile veya birbirinden göre göre abur cubur yemeye alışmış çocuklar obezite ve astım adayı olmaya meyilli bir toplum olma yolunda ilerliyor.

Bu duruma bir şekilde son vermek için çocuklarda kakao, çikolata ve paketli gıdaları kesme konusunda sürekli bir bilinçlendirme çalışması yapıyorum ve sonuç çok yüz güldürücü. Anne babalardan aldığım geri dönüş sadece bu beslenme önerilerine uyarak bile çocuklarının solunum yolu hastalığı sıklığında büyük bir değişim olduğu yönünde. Bu çok güzel bir değişim ancak eğer ikinci adıma geçecek olursak çocuklarda fiziksel aktivitenin artırılması da bir o kadar önemli astımdan korunmada.

O zaman ikinci adım, ikinci soru; Çocukları astımdan korumak için fiziksel aktiviteyi nasıl artıracağız ve bunu yaparken nelere dikkat etmek gerek?

Çocuklarda akciğer kapasitesini geliştiren en önemli etken bol nefes almayı sağlayan sporlardır. Koşma, futbol, tenis, voleybol, basketbol ve yüzme bu açıdan hem astımlı çocuklar için hem de sağlıklı olup astımdan korunmak isteyenler için çok güzel aktivite olanağı sunar.

Sokakta oynayamayan çocuğu bizler en azından hafta sonları birer ikişer saat bu aktiviteye zorlamalıyız. Zorlamalıyız çünkü kendi haline bırakırsak birçok çocuk evde televizyon veya bilgisayar başında geçirmeyi tercih edecek hayatını. Oysa birkaç kez zorla da olsa giderse sevecek fiziksel aktivitenin yarattığı o mutluluk, zindelik hissini alacak ve bir süre sonra kendi gitmek isteyecektir.

Yazının Devamını Oku

Alerjik çocuklarda demir gibi güçlü bağışıklık için 10 altın öneri

13 Nisan 2017
Kışın hastalanma potansiyeli daha fazla olan alerjik çocuklar başta olmak üzere tüm çocuklarda güçlü bir bağışıklık için bunları yapın.

Vücudumuz hareket etmek için, düşünmek için veya hasar görmüş hasta bir dokuyu tamir etmek için enerjiye ihtiyaç duyar. Bu enerji, vücuda alınan gıdaların havadaki oksijen ile yakılması sonucu elde edilir. Ancak bu enerji üretimi sırasında bir odunun yandıktan sonra etrafa küllerinin saçılması gibi bazı atık maddeler, küller oluşur. Vücudumuz bu külleri, antioksidan adı verilen bazı koruyucu maddeler ile ortamdan uzaklaştırır. Ancak vücutta antioksidan koruyucu maddeler yetersiz kalırsa, normal vücut işlevi sırasında oluşan bu küller, aynı bir elmanın açıkta beklemesi sonucu kararması ya da bir demirin paslanması gibi, dokularımızı hasara uğratır, çürütür.

Bu nedenle organlarımızı, dokularımızı canlı, ilk günkü gibi parlak ve sağlıklı tutmak istiyorsak, nasıl elmayı kararmaması için limonlu suyun içine koymak gerekiyorsa, vücudumuzun da paslanmaması için dışarıdan yeterli miktarda antioksidan almamız gerekir. Yetersiz antioksidan desteği ve vücudun paslanması işlemi en çok bağışıklık zayıflığı ve bunun sonucu olarak gelişen Alerji, Astım, Çölyak Diyabet, Kanser gibi hastalıklarla sonuçlanır. Bu zararlı etkiden korunmak için öncelikle vücudu normalden çok paslandıracak çevre etkenlerinden uzak durmak ve beraberinde bol antioksidan (pas sökücü) sunacak gıdaları tüketmek durumundayız. Şimdi, kışın hastalanma potansiyeli daha fazla olan alerjik çocuklar başta olmak üzere tüm çocuklarda güçlü bir bağışıklık için yapılması gerekenleri göreceğiz.

Çocuklarınıza tuzlu (balık, çubuk vb. şekillerde )krakerler, bisküvi, hazır kek, mısır gevreği, cips gibi hazır, katkı maddeli gıdaları yedirmeyin, siz de yemeyin, evinize sokmayın. Raf ömrünü uzatıcı katkı maddeleri bağışıklığın en büyük düşmanıdır. Mutfağa girin, hamur işlerini evinizde tam tahıl unundan, esmer şekerle ve zeytinyağıyla yapın ve çocuğunuzun tatlı olarak öncelikle taze meyve veya evde yapılmış meyve tatlılarını tüketmesini teşvik edin.

Çocuklarınızın daha az hasta olmasını istiyorsanız, onlara kakao yedirmeyin, kahve, buzlu çay ve kola içirmeyin. Kafein en baş vücut paslandırıcıdır. Kafein en çok da çocuklarınızın bol bol tükettiği çikolata, gofret, kakaolu süt, kakaolu kahvaltılık gevrek, (bilumum popslar) kakaolu fındık ezmesi gibi gıdalardan gelir. Bunları evinize sokmayın.

En iyi antioksidan (pas çözücü) bol taze sebze, meyvedir. Çocuklarınıza tatlı olarak çeşit çeşit çiğ meyve, sebze yedirin. Hazır meyve suları yerine, taze meyve sebze suları sıkın.

Yazının Devamını Oku