Paylaş
Farklı yıllarda da olsa, ülkenin 12 Eylül askeri cuntası ve Özal ortaklığında küreselleşme rüzgârlarına yelken açtığı günün yıldönümlerinde öldürüldüler ya da öldüler. Uğur Mumcu, İsmail Cem, Gaffar Okkan...
Aslında üçünün de adları tarihin ibret sahifelerine minnet duygularıyla, saygınlık ve sevgiyle kazındı, kuşaklardan kuşaklara nakledilecek menkıbeler gibi ölmezlik kazandılar.
Işıklar hep yoldaşlarıydı... Şimdi onlar gençlere ışık saçıyorlar.
Ne yazmıştı?
“Ben Atatürkçüyüm. Ben Cumhuriyetçiyim. Ben laiğim. Ben antiemperyalistim. Ben özgürlükçüyüm. Ben insan hakları savunucusuyum. Ben yobazların, hırsızların, vurguncuların, çıkarcıların düşmanıyım. Dün sabaha kadar araştırarak yazdığım hiçbir konuyu yalanlayamadınız. Öyleyse vurun, parçalayın!
Ama şunu bilin ki her parçamdan benim gibiler, hatta beni aşanlar çıkacaktır.”
Dr. Noyan Umruk diyor ki:
“Eveeet, Uğur bizi öfke ile izliyor/Ve ‘Ne zaman akıllanacaksınız siz’ diyor.”
GÜNÜN SÖZÜ
“GERÇEKTE vicdan özgürlüğü ve demokrasi laik toplumda meydana gelir.”
Uğur MUMCU
‘KIŞ KURAKLIĞI’ BİZİ MAHVEDEBİLİR
DÜNYADA iklim değişikliği yaşandığı konusunda herkes hemfikir... Bu konuda en ufak bir tereddüt yok. Köşemizde önceki gün Trakya’daki kuraklık yazımız üzerine epeyce endişe verici sorulara karşılaştık. “Ben hayvanıma tankerle su getirmek zorunda kalıyorum” diyen de vardı, “Bu kadar çok rezidans yapılırsa suda tasarruf mümkün mü?” diye soran da...
Şehirlisinden çiftçisine kadar herkes aynı şeyi anlatıyor:
Eğer şimdiden tedbir alınmazsa dönülmez bir eşiğe doğru gidiyoruz. Belki de iş işten geçti. Son noktaya artık iyice yaklaştık. Aslında bu sadece mahsul ambarı Trakya için değil, tüm Türkiye için geçerli...
2018’de yapılan açıklamalara göre dünyamız ‘endüstriyel devrim’ öncesine oranla 1 derece ısındı; 1.5 derece ise yıkımın eşiği... Bu sınır aşılırsa su kaynakları ciddi şekilde azalacak. Bunun da tarımı etkilemesiyle gıda konusunda kıtlık başlayacak. Bize ulaşan uzmanların endişeleri toplumu haklı olarak ürkütüyor.
Kuraklık Akdeniz havzasını da etkiliyor. Mesela Malta’da yaşanan müthiş kuraklıktan sonra su, Malta için AB Uyum Fonu kapsamındaki kilit projelerden biri olmuş...
Hem kuraklığın hem de sel felaketinin yarattığı olumsuzluklara bir ad veremiyoruz. Köylüler ‘kış kuraklığı’ diyor bu değişime.
Yaşanan tablo karşısında ne yapılması gerekiyor? Tarımda ve şehirlerde suyun daha randımanlı kullanılması, suyun da kâğıt ve plastik artıkları gibi geri dönüşümünü sağlayıcı tedbirler alınması... Tarımda suyun yüzde 50 heba olduğunu biliyorsak, Tarım Bakanlığı’nın ne yapması gerekiyor?
YÜZDE 18 VERGİ BİZİ ‘YAKIYOR’
KONUTLARDA doğalgaz değil, adeta cepler yanıyor. Vatandaş yüksek tutarlı faturalar karşısında şoke oluyor. Donmamak üzere battaniyelere sarınıyor. Kabarık faturaları ödemeye maddi gücü yetmiyor. Türkiye, doğalgazı üreticiye pahalı satan ülke konumunda. Birçok ülkede doğalgaz fiyatları 1990’lar düzeyinde. Son 1.5 yılda 2.5 kat düştü. Doğalgaz fiyatı yüksek oranlı artan tek ülke Türkiye. Avrupa ülkelerinde fiyatı düşerken bizde neden artıyor?
Doğalgaz üzerindeki yüzde 18’lik KDV oranı çok yüksek değil mi? Yüzde 18 vergi almak ne adalete ne de vicdanlara sığar... Ş.K.
ÖZÇELİK-İŞ, İSDEMİR VE BAKAN SESSİZ KALAMAZ
SENDİKACI ve hukukçu Engin Ünsal, ‘sendikacılıkta kara leke’ diyerek Özçelik-İş ile İsdemir arasındaki sözleşme üzerine “Yasaya göre işçi aidatı işçinin bordrosundan kesilir. Böyle bir şey yok, işveren kendi kesesinden bu parayı veriyor. Bunun adı bağıştır, yasaya aykırıdır” diyor. “Sendika yanıtladı ama esas yanlışlara yanıt veremedi” diye ekliyor.
Ünsal, sendikanın metninin yanlışlarla dolu olduğunu belirtiyor ve şöyle devam ediyor:
“Sendikanın açıklamasında, İSDEMİR ile yapılan toplu iş sözleşmesinin yürürlük tarihinin 1.1.2018 olduğu söyleniyor fakat sözleşmenin 2015 tarihine kadar, yani üç yıl geriye götürülerek yürürlüğe sokulduğu belirtiliyor. Ben 55 senedir sendikacılıkla uğraşırım ve hiçbir dönemde bir sözleşmenin yürürlük tarihinin üç yıl geriye götürüldüğüne tanık olmadım. Hiçbir işveren bir sözleşmenin üç yıl geriye götürülerek yürürlüğe girmesini ve bunun getireceği mali yükü kabul edemez. Yapılan iş kesinlikle yasaya ve sendikal ahlaka aykırıdır, ‘sarı sendikacılık’tır. Sendikanın işçiyi sömürmesidir ve asla kabul edilemez.”
Bakanlık niye müfettiş görevlendirmiyor? O kadar yazılıp çizildiğine göre, Özçelik-İş’in bağlı olduğu ne Hak-İş, ne Türk-İş ve ne de DİSK ağızlarını açıp bu davranışı nasıl kınamazlar. Sendika yöneticiliğinde dürüstlük asıldır.
KİTAPLAR
ATAOL Behramoğlu ‘Ali Suavi’ (Tekin), Osman Şenkul ‘Parahistoria-Faiz’ (Scala), Latife Tekin ‘Altınçayır Vadisi’nin Çocukları’ (Can), Bedri Baykam ‘Guerilla Carries No Umbrella’ (Piramid), Turan Akıncı ‘İstanbul-Dersaadet’ (Remzi), Ayşe Dündar ‘Gökbilimcinin Salyangozu’ (Yitik Ülke), Sitem Ateş ‘Gölgelerin Ağırlığı’ (Turkuvaz), Tevfik Fikret Uçar ‘Görsel İletişim ve Grafik Tasarım’ (İnkılap), Umut Can Çeppioğlu ‘Müjganla Gülüşmeler’ (Gece), Can Göknil ‘Ressam Masalı’ (Bozlu Sanat), Cemalettin Taşkıran ‘Milli Mücadele’de Türk ve Yunan Esirler (1819-1923)’ (İş Bankası)
Paylaş