Sinanoğlu’na saygı

TÜRK milletinin bilimde yüz akıydı Prof. Oktay Sinanoğlu... Türkiye’nin Einstein’ı olarak kabul ediliyordu.

Haberin Devamı

Dostluğu ve mütevazılığı ile bu kadar büyük bir bilim adamı olmak herkese nasip olur mu? Evet... Bilim ile ‘gönül’ birliğini savunan ve ‘tek başına bir ordu’ gibi dilimize, tarihimize, manevi değerlerimize, kültürümüze sahip çıkan ‘Türkçe eğitim’ davasını savunan seçkin bir Türk evladı idi.
Kısa dönem askerliğimizi Balıkesir Ordu Donatım’da aynı bölükte yapmıştık. Ne böbürlenmesi vardı ne torpili!... Bazı günler eğitimden sonra birkaç arkadaşla tel örgülerin altından sürünerek çıkıp İzmir yolundaki köfteciye giderdik. Her gün eğitim aralarında göğsünden çıkardığı notlarla Japonca çalışırdı. 1975’te Japonya’nın ‘Uluslararası Seçkin Bilimci Ödülü’nü aldığını duyunca bu dili kısa dönem askerlikte öğrenmeyi başardığını anlamıştık.
- Yaşamında ve şimdi de arkasından o kadar anlamlı güzel sözler söylendi ki... Böyle bir kişiyi yakından tanımaktan gurur duyuyor insan. “1953 yılında Ankara’da TED’in Yenişehir Lisesi’ni birincilikle bitirdi. Burslu öğrenci olarak ABD’ye giderken kendi kendine bir söz vermişti: ‘Gideceğim ve kısmetse orada söz sahibi olacağım, ondan sonra gelip o namussuzlarla burada uğraşacağım.’
- “Bye Bye Türkçe, Oktay Sinanoğlu tarafından Kasım 2005’te yazılmış bir kitaptır. Kitapta Oktay Sinanoğlu yabancı dil öğrenmenin bu kadar revaçta olduğu, dil bilmeyenin ikinci sınıf vatandaş muamelesi gördüğü bir ülkede o ülkenin dilinin giderek yozlaştığını ve başka dillerin etkisi altına girdiğini anlatmaktadır. Bir Amerikan rüyasının yanlış yaygınlığından Türkçenin itilip kakılarak, herhangi bir sömürgedeki ‘yerli dili’ muamelesi görmesinin rahatsızlığı dile getirilmiştir.
- Sinanoğlu henüz 28 yaşındayken ABD’nin Yale Üniversitesi’nde son üç yüz yıldır Batı’nın en genç profesörü unvanıyla bir rekorun sahibi oldu. Kimyaya matematiği sokarak önemli buluşlara imza attı; fizik, astrofizik, nükleer fizik, moleküler biyoloji gibi çeşitli dallarda ‘Harika Çocuk’ olarak görülüp uluslararası bilim dünyasını şaşırttı.
- Yaşamının kendi ağzından soru-cevaplar eşliğinde anlatıldığı ‘Türk Aynştaynı’ kitabında ünlü bilim insanlarıyla ilişkisinden yarattığı teorilere, bir dönemin sözlü tarihinden Türkiye’nin yaşadığı sorunlara kadar pek çok konu yer alıyor. Bir yerde şöyle diyor:
“Halkın tarihine, diline, Osmanlı atalarımıza, inançlarına, binlerce yıllık Asya kökenli insani değerlerine, geleneklerine yabancılaştırılması, hatta düşman ilan edilmesi, sonunda kafalar hazır hale gelince de ülkenin yağmalanması her gün hız kazanıyor.”
- “Dünya bilim çevrelerinde büyük yankılar yapan buluşları ve bilime yaptığı üstün katkılar nedeniyle 2 kez Nobel Bilim Ödülü’ne aday gösterildi. Fakat Türk kimliğini öne çıkardığı için ödül verilmedi. Kendisi bunu hiçbir zaman tasa etmedi. Eğer, ‘adlarına baktığınızda Türk’ sandığınız, fakat ‘ne oldukları belirsiz vatan hainleri’ gibi, ‘Türk, Türkiye ve Atatürk’ aleyhine birkaç söz etmiş olsaydı, özellikle Yunan ve Ermenilerin Türkiye aleyhindeki tezlerini destekleseydi, Nobel Ödülü de alır, Batı’da ve ne yazık ki Türk medyasında da el üstünde tutulurdu.
(Prof. Dr. Süleyman Çelik ve
F. Murat Doğan’ın katkılarıyla)

Haberin Devamı


CHP ‘damardan’ girdi

Haberin Devamı


CHP seçim beyannamesi açıklandı. Uzun zamandır ‘liberal safsatalar’ yağmuru altında ‘Tu kaka” edilen sosyal devlete kesin dönüş var gibi görünüyor. AKP belediyelerde başlatıp, uzun zamandır uyguladığı doğrudan yardımlar ve gelir destekleri ile kendi anlayışında sosyal politikaları hayata geçirdi ve oy tabanını konsolide etti... Müslüman Kardeşler’in Ortadoğu’da uyguladığı, seçim sandığına ‘sosyal yardımlar ile’ hâkim olmak politikası, bir tür ‘dindar sosyal devlet’ olarak, düzenin adaletsizliklerinden mağdur olanlar tarafından desteklendi.
Sistemik kriz artmaya ve göstergeler giderek bozulmaya başladığı bir dönemde, Türkiye genel seçime gidiyor.
2002 yılından bu yana iktidarda olan AKP, Türkiye’ye çağ atlattığını ve yeni bir Türkiye eşiğinde olduğumuzu iddia ediyor. AKP öncesi, 2002 göstergelerinde, nüfusun en zengin % 1’i toplam hasılanın, (servetin) % 39’una sahipken, AKP iktidarında bugün, nüfusun % 1’i, ülke servetinin % 54’üne sahip olmuş görünüyor. Bu ölçümlemeler AKP iktidarında, sadece en zengin % 1’e, toplam servetin % 15’inin ‘ek’ olarak transfer edilmiş olduğu dikkat çekiyor. Bu kadar yüksek bir zenginlik transferinin, % 1 dışındaki kitlelere maliyeti 17 milyon yoksul vatandaş olarak ortaya çıkmış... CHP, AKP’nin doğrudan desteklediği kitleler dışında kalan ve gelir transferinden nemalanamayıp, sadece su yüzünde kalmaya çalışan kitlelere, ‘damardan bir giriş’ yapmaya çalışıyor. İşsizlik, iç tasarrufun arttırılması, yatırımlar, kaynak yaratma, cari açık, enflasyon, yeniden IMF’ye muhtaç olma gibi teknik eleştiriler, hedefin doğru olduğu gerçeğini değiştirmiyor.
AKP iktidara gelirken, üç (y) üzerinden eski düzenle hesaplaşacağını iddia ediyordu; yasaklar, yolsuzluk ve yoksulluk... 13 yılın bilançosunda, yasaklar ile mücadelede alınan mesafelere rağmen, özellikle Gezi olaylarından sonra iktidara hâkim olan özgüven kaybı ve iç güvenlik paketi denen mevzuat değişiklikleri tartışma yaratıyor. Yolsuzluklar konusunda ‘iktidar gemisi’, 17/25 Aralık torpidoları ile sancak tarafına iyice yatmış, trimi (dengesi) bozulmuş görünüyor. Yoksullaşma oranı da göz ardı edilemeyecek boyutlarda, toplumsal barışı, en azından moral anlamda tehdit ediyor.
Sonuç olarak Türkiye, bir ‘oy’un çok şeyi değiştirme gücünde olduğu bir seçim atmosferinde bulunuyor...

Haberin Devamı

GÜNÜN SÖZÜ

“Türkçe giderse
Türkiye gider.”
Oktay SİNANOĞLU


BİLİYOR MUSUNUZ ?


- CHP İstanbul Milletvekili Av. Mahmut Tanal’ın, Libya Başbakanı Abdullah El Sani’nin 16 Nisan 2015 tarihli İran’ın Tesnim gazetesine verdiği demeçte vahim iddialarda bulunarak “Türkiye, Katar’ın parasıyla Libya’da terörizme destek veriyor. Bu iddia doğru mudur? İddia doğru değilse T.C. hükümetinin terörizme destek vermesi uluslararası sözleşmelere aykırılık teşkil etmekte midir. Bu desteğin kapsamı nedir? Bu destek kapsamında Katar’dan nakdi yardım nasıl alınmaktadır?” diye sorduğunu...

RTÜK üyesi Demirkan isyan ediyor; YSK görevini yapmıyor

CUMHURBAŞKANI, mevcut Anayasa’ya göre partiler üstü ve tarafsız. Nitekim, Cumhurbaşkanı seçilen Erdoğan,
Meclis Genel Kurulu’nda milletvekillerinin huzurunda ve 77 milyon vatandaşın gözü önünde “tarafsız” görev yapacağı konusunda “Namusu ve şerefi üzerine” yemin etti.
Ama, görüyoruz ki, AKP Genel Başkanlığı ve Başbakanlığı döneminden farklı davranmıyor, farklı konuşmuyor, “namus ve şeref” kavramını ayakları altına alıyor. Kuvvetler Ayrılığı ilkesi ile sosyal hukuk devleti kavramları gereği gibi işlese, Anayasal kurumlar ile onların yetkililerinin derhal harakete geçerek buna izin vermemeleri gerekir. Ama, ne yazık ki, başta YSK, Anayasa Mahkemesi, yüksek yargı organları, MGK ve RTÜK, “korkudan” olsa gerek, devletin ve Anayasa’nın itibarını yerle bir eden, benim tanımımla gerçekte, fiilen, “AKP ve Bakanlar Kurulu Eş Başkanı” olarak görev yapan sözde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı uyarma görevini ihmal ediyorlar. Siyasi Parti Genel Başkanlarının uyarılarını ise Erdoğan dinlemiyor.
Başbakan olunca Sn. Ahmet Davutoğlu, İstanbul’da medya organları Genel Yayın Yönetmenleri ile yaptığı toplantıda, muhalefet liderlerine, “Erdoğan artık Cumhurbaşkanı ve partiler üstü. Onu bırakın, beni muhatap alın” demiş, bu açıklaması başta Hürriyet ve Milliyet olmak üzere, birçok gazetede manşet olmuştu. Ancak, Davutoğlu da, birçok konuda olduğu gibi o konuda da geri adım attı ve o sözünü cesaret edip bir daha söyleyemiyor.
YSK’ya MHP, Vatan Partisi ve CHP tarafından RTE’nin siyasi konuşmalarını engellemesi için başvuru yapıldı. YSK, mealen “Bizim böyle bir yetkimiz yok, Cumhurbaşkanının konuşmalarını karışamayız” diyerek reddetti.
Bunda haklı olabilir de, Anayasa YSK’yı “seçimlerin adil, eşit, fırsat eşitliği, yayın adaleti” temelinde yapıp sonuçlandırmasını emrediyor. YSK, Cumhurbaşkanını susturamaz, doğru. Ama, kendi açıkladığı ve sitesinde yer alan 290, 291, 235, 325 nolu kararlarında belirlediği ilkeleri gözetmek, uygulamak zorunda. Bu durumda, CB’nın konuşma ve faaliyetlerini engelleyemez ama, yukarıda saydığım kararlarındaki ilkeleri gereği, bir ara karar alıp RTÜK’e gönderir ve “seçim ve seçim yayınları adaletini bozan konuşma ve eylemlerin kamu yayıncısı ve TRT kanalları ile diğer özel TV kuruluşlarında yayınlanmasının raporlanıp kendisine gönderilmesini” isteyebilir. Bu raporları da, adil/eşit seçim ve yayın adaleti bakımından değerlendirebilir ve seçimlerin üzerine gölse düşmesinin önüne geçebilir. Bu, kanımca, YSK’nın es geçemeyeceği temel Anayasal görevidir.
Süleyman DEMİRKAN-RTÜK Üyesi (Hürriyet’in eski muhabirlerinden)

Haberin Devamı

AKP çarkı öğütüyor; şimdi sırada Vilayet Evlerinin kapatılması var

MEMURLAR, işçiler, sözleşmeliler... İşte bu grupların içinde bir de Vilayetler Hizmet Birliği bünyesinde vilayetler evlerinde çalışan insanlarımız vardı... Beş yıldızlı tesislerde ünlü misafirlerine hizmet yarışında olan onlarca insan... Örneğin, Mogan Gölüne nazır Vali Galip Demirel Vilayetler Evi... Beş yıldızlı, 52 oda kapasiteli oteli, balo salonu, toplantı salonu, 600 kişilik toplantı, ziyafet, düğün salonu ve yüzme havuzlu mutlu insanların mekanı...
Ankara’da, İstanbul’da, İzmir’de birçok tesis ve onlarca çalışan...
Şimdi başta Ankara’dakiler olmak üzere Türkiye genelindeki vilayetler evi tesislerinin zarar ettiği gerekçesiyle kapatılmasına kararı verildi. Ve onlarca çalışanın işine son verildi. Çalışanlar gözyaşı dökerken kimsenin ahına vahına aldıran yok...
Çark öyle hızlı gelişiyor ki; Ankara Demirlibahçe’deki tesis binası komple Mamak Belediyesi’ne kiralandı. Gölbaşı’ndaki vilayetler evi de İçişleri Bakanlığı’nın temizliğini üstlenen şirkete kiralandı. Ne ilginçtir; değişmeyen kader tesiste çalışanlara asgari ücretle çalışmaları halinde çıkarılmayacaklarını söylendi.
Personel kabul etmedi, sıkıntılar yaşanıyor. Biliyor musunuz, bu çalışanlar en az 15 yıllık... Özel statü ile çalıştırıldılar ve kelli felli onca insanı tanıdılar ama bir kadro alamadılar. Şimdi bu insanların umutları, hayatları karartılıyor.
Bir başka acı gerçek işçi sendikaları...
AKP Hükümeti marifetiyle mitingler, toplantılar, konferanslar düzenleyen Hak-İş Konfederasyonu’na bağlı Oleyis-İş üyesi, işlerine son verilen çalışanlar...
Bu garibanlarımız iktidar yandaşı sendikaya üye olmayı çare sanmışlar ama ne acı ki aldanmışlar, aldatılmışlar... İşte düştükleri durum; ‘AKP çarkı’ öğütmeye devam ediyor!
Ramazan DURMUŞ

Yazarın Tüm Yazıları