- Mısır şurubu (nişasta bazlı şeker, NBŞ, fruktoz şurubu)
- Çin tuzu (MSG, mono sodyum glutamat) gibi bünyenin istemediği, kabul etmediği, hasta eden katkı maddeleri var.
Bunlar, daha çok kâr elde etmek isteyen üreticiler tarafından çok seviliyor.
Halkın temel gıdası olan ekmeğe de 10’dan fazla kimyasal madde eklenmekte. Piyasada gerçek bal bulmak imkansız halde. Düzgün ballar ise 1000-3000 TL bedelle sunuluyor. Bunu, toplumun yüzde 1’i ancak alabiliyor.
Süt, yoğurt, peynir gibi ürünler de sağlıklı değil artık. Zira en yoksul köylüler bile hayvanlarına; çok süt elde etmek için kimyasal yemler veriyor.
Ucuzcu olarak tabir edilen zincir marketlerde gerçek gıda ürünleri artık yok. Buralardan şeker, un, yağ, salça, cips, çikolata, içecek, helva, ekmek vb. alırken kanser de aldığınızı biliniz. Ali ÖZDEMİR
GÜNÜN SÖZÜ
“Yüzler estetik ameliyatlı/güzellikler botokslu /Göğüslerde silikon var /Sebze meyve hormonlu /Yediğin yemekler yavan/ Kirlendikçe kirleniyor /Irmağın denizin havan/ Mutluluk elden gidiyor /Uyan vatandaş uyan!”
Erdoğan’ın satır aralarında kalan bu ifadeleri, 6 aylık enflasyon zammının yanı sıra ısrarla gönenç payı verilmesini isteyen toplumun en gariban kitlesi SSK ve Bağ-Kur emekli, dul ve yetimine, ocakta maaşlarına yüzde 6 toplu sözleşme zammı ile 6 aylık enflasyon farkı yansıtılacak memur ve memur emeklisi ile Asgari Ücret Tespit Komisyonu’ndan çıkacak kararı sabırsızlıkla bekleyen 10 milyona yakın emekçiye “ek zam, gönenç payı yansıtılacak” yorumlarına yol açtı.
TÜİK verileri doğrultusunda Temmuz-Aralık 2024 dönemini kapsayan 6 aylık süreçte TÜFE oranının yüzde 15-16 arasında gerçekleşmesi yüksek olasılık. Bu durumda aralarında son derece düşük aylıkla geçinmeye çalışan SSK ve Bağ-Kur emekli aylıkları yüzde 15-16 arasında artacak. Ancak en düşük 12 bin 500 TL aylığa talim eden dört milyona yakın emekliye sıfır zam söz konusu olacak. Ocakta yüzde 6 zam alacak memur ve memur emeklisine ise enflasyon farkı ile birlikte yüzde 11-12 arası zam verilecek.
Açlık sınırın altında kalan 17 bin 2 TL ile yaşamaya çalışan asgari ücretlinin durumu zaten ortada. Onlar temmuzda zamdan yoksun bırakılarak iyice yoksullaştı.
“Geçinemiyoruz” diyerek alanlara çıkan, yakınmaları yeri göğü inleten sabit ve dar gelirlinin maaş, aylık ve ücretlerinde salt son 6 ayda gerçekleşen TÜFE oranında ya da 2025’te gerçekleşmesi öngörülen yüzde 21’lik enflasyon oranında artış yapmak nüfusun çoğunluğunu oluşturan yoksul kitlenin alım gücünü kesinlikle yükseltmez.
HEYECAN YARATTI
Bu nedenle ‘gönenç payı ya da ek zam ne olursa olsun’ verilerek milyonların eline geçecek paranın hatırı sayılır tutarda artırılması şart. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın uçakta yaptığı “enflasyonun üzerinde” sözü heyecan yarattı. Emekli, dul ve yetim, memur, asgari ücretli bu sözün yerine getirilmesini bekliyor.
Bu müjdeyi kısa sürede Erdoğan’dan duymak istiyorlar. Eğer gerçekleşmezse büyük düş kırıklığı yaşayacaklar.
YALÇIN BALCI’YI KAYBETTİK
Yolumuzu aydınlatacak. Yaşamı boyu ilimle uğraştı. İlmini bize miras bıraktı. Babası adını İlmiye koymuştu. Ona layık oldu. Cumhuriyet ve Atatürk kızı olarak doğdu; hep öyle kaldı.
Bir keresinde Aziz Nesin’e sormuştum: Bu kadar yazı çizi işine nasıl yetişiyorsun diye. O da nasıl yetiştireceğimi bilmiyorum, demişti. Ömrü boyu çalıştı, yazdı, 110’un üzerinde kitap yazdı. Muazzez İlmiye Çığ da 110 yaşında, “yetiştirmem gereken çok iş var çocuklar” diyordu, çalışıyordu. Tüm Atatürk ve Cumhuriyet kızlarına örnek oldu. Binlerce Sümer ve Hitit tableti üzerinde çalıştı. Sümer ve Hitit yazıları, kültürü, tarihi üzerine çok önemli çalışmaları vardı. Dinleri derinlemesine araştırıyor, kutsal kitapların kaynaklarının derinliklerine iniyordu.
1990’lı yıllarda Bilim Ütopya Dergisi’nde Sümerler, Batı Asya Tarihi ve dinler tarihiyle ilgili çalışmalar yapılırken çalışmalarından, ortaya çıkardığı sonuçlardan yararlanılmaya başlandı. Dergideki yazılarını Kaynak Yayınları’ndan çıkan 20’nin üzerinde kitap izledi.
TÜRKLERDE ÇAM SÜSLEME
Birçok araştırmacıya göre çam Türklerde kutsaldır. Muazzez İlmiye Çığ ile sohbetimiz sırasında söz bu çam süsleme olayına geldi. Bafa’nın düğünlerdeki çam kırma ve süsleme geleneğini anlattım. Ben anlattıkça o, “çok önemli, çok önemli” diye heyecanlanıyordu. Çamın Türklerde kutsal olduğunu ve Hıristiyan dünyasının Noel çamı süsleme geleneğinin Türklere uzandığı kanısında olduğunu anlattı. Ben yazılı bir kaynak olup olmadığını sordum. Bana Murat Adji’nin Kıpçaklar (Türklerin ve Büyük Bozkırın Kadim Tarihi) isimli Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yayınlarından çıkan bir kitabını tavsiye etti.
Gerçekten Adji’nin kitabının 47. sayfasında Çam Bayramı Bölümü vardı. Buradan birkaç paragraf okuyalım: “Çam bayramı kışın tam ortasında, 25 Aralık’ta başlıyordu. Bu tarihte gün geceyi yeniyordu ve güneş yeryüzünü eskisinden daha fazla aydınlatıyordu. İnsanlar Ülgen’e dua ediyor ve iade edilen güneş için teşekkür ediyorlardı. Dualarının kabul edilmesi için de Ülgen’in çok sevdiği bir çam ağacını süslüyorlardı. Eve getirdikleri çam ağacının dallarına parlak, renkli, kurdele benzeri bezler bağlıyorlardı ve yanına da hediyeler yerleştiriyorlardı.”
“İnsanlar güneşin karanlığı yenmesini kutluyor ve bunun için bütün gece eğleniyorlardı. Bütün gece boyunca ‘koraçun, koraçun’ diye naralar atıyorlardı. Bu bayramın adı Koraçun idi; bu kelime eski Türk dilinde ‘azalsın’ anlamına gelmektedir. Demek ki, bu kelime ‘gece azalsın, gün uzasın’ anlamını vermekteydi. İnsanlar ağacın etrafında halkalar oluşturarak sabaha kadar eğleniyorlardı. Bu halkaya da ‘ınderbay’ deniyordu. İnsanlar güneşi davet etmek için güneşi simgeleyen bir halka oluşturuyorlardı. Bu yolla güneşin geri gelmesini diliyorlardı. Bu gece herkes dileğinin mutlaka gerçekleşeceğine içten inanıyordu. Ülgen gerçekten de hiçbir zaman dilekleri reddetmedi, insanları zor durumda bırakmadı. Bayramdan sonra gece kısalıyor ve güneş gökyüzünde daha fazla görünmeye başlıyordu. Çam ağacı ‘Ülgen’in ağacı’ olarak adlandırılıyordu. Bu ağaç her zaman, beşeri dünya ile yer altı tanrıları ve ruhlar dünyasını birbirine bağlayan bir ağaç olarak algılanmıştır.”
Ne mutlu!
Mustafa Kemal de Harbiyeli’dir ve geleneksel olarak her törende anılır. Yemin töreni gelenekseldir. Kılıç çatan genç teğmenler Mustafa Kemal’in eylemleri ve söylemleri doğrultusunda hareket edeceklerine yemin etmişlerdir.
Sevr Anlaşması’nı kabul eden padişah hükümetine isyandan dört defa idama mahkûm olmuş, Türk Ordusu’na başkomutanlık yaparak düşmanı yurttan atmış, ülkeyi Arap ilkçağı değerlerine göre idare eden din adamlarının elinden almış, egemenliği halkın bizzat kendisine vermiş, akla, bilime, analitik düşünceye dayanan bir kültürel yapı oluşturmuş, Türk halkını uykudan uyandırarak Cumhuriyeti ilan etmiştir.
Prof. Dr. Doğan SOYASLAN
GÜNÜN SÖZÜ
“Konuşmayı öğrenmek iki yıl, susmayı öğrenmek ise altmış yıl alır.” Ernest Hemingway
PROF. DR. ERSİN KALAYCIOĞLU: KÂĞITTAN VAZGEÇMEYİN HATTA MÜREKKEBİ GERİ GETİRİN
PROF. Dr. Ersin Kalaycıoğlu hocamızın, Ülke Politikaları Vakfı toplantısında yaptığı konuşma kalabalık CHP’li bir grup tarafından dikkatle izlendi. Kalaycıoğlu’nun konuşması seçim ve sandık güvenliği üzerineydi. Bu bağlamda şu önemli vurguyu yaptı:
“
TÜİK verilerine göre ekim ayı TÜFE oranı kamuoyunun beklentileri doğrultusunda yüzde 2.88, yıllık yüzde 48.58 olarak gerçekleşti. Temmuz-ekim dönemini kapsayan dört aylık süreçte enflasyon yüzde 12.06 oldu.
İşçi, esnaf ve çiftçi emekli aylıklarına ocakta yansıtılacak 6 aylık TÜFE artışı kasım ve aralık verileri ile netleşecek. Milyonlar şimdiden 3 Ocak 2025 Cuma günü açıklanacak TÜİK verisine kilitlendi.
Dört ayda enflasyonun yüzde 12.06 olduğu dikkate alındığında gariban emekliye yüzde 15-16 arasında zam yolda. Yeter mi? Cep boşaltan gündelik yaşamda asla yetmez. 12 bin 500 TL’nin altında aylıkla mucize yaratan dul ve yetimin durumu daha kötü. Zira yaşamın en ağır tokadını onlar yiyor. Çalışırken vergisini ödeyen, sigorta primini aksatmayan emeklinin analarının ak sütü gibi helal sorunlarla karşılaşmadan erinçli yaşam sürmesi.
Hayat pahalılığının en çok hırpaladığı kitlenin yeni yılda yüzlerinin gülebilmesi için aylıklara 6 aylık TÜFE zammının yanı sıra göreceli gönenç payı verilmesi kaçınılmaz. Bu pay esirgenirse garibanlar ordusu büyük düş kırıklığı yaşayacak, temmuza dek yine sürünecekler.
Eğer aylıklara ocakta salt yüzde 15-16 arasında zam yansıtılırsa 12 bin 500 TL tutarında en düşük aylıkla geçinmeye çalışan dört milyona yakın emekli sıfır zam tehlikesi ile karşı karşıya kalacak. Her 6 ayda bir Hazine desteği ile en düşük aylıkları artırılan dört milyon emeklinin temel sorununa kalıcı çözüm bulunması için taban aylıkları yaşanabilir düzeye yükseltilmeli. Ardından enflasyon zammı eklenmeli. Şükrü KARAMAN
CHP’DE KULİSLER
Kurultay, erken seçim ve ABD ile ilişkiler...
- CHP kurultaya gider mi?
Üreticinin ürettiği ürünün raftaki fiyatının artışına dikkat çeken Gürer şöyle konuştu: “Niğde, fasulye üretiminde ilk sırada. Tüccar tarlada- kuru fasulye - 30-35 lira aralığında ürün aldı. Bir markette şeker fasulyenin kilosu 40.2 lira. Yer fıstığı Osmaniye’de tarlada 30 liradan satıldı, üç harfli markette Mısır’dan ithal edilen kabuklu yer fıstığı 74.5 liradan satılıyor. Aksaray’da çerezlik ayçiçeğini tüccar ortalama 25 liradan aldı çiftçiden, Tarım Kredi markette dökmesi 99 liradan satılıyor. Süt inekçiliği yapan, sütü sağıp sanayiciye veriyor; süt ineğine bakan, sütü 12 liradan satıyor, rafta süt 40 liradan satılıyor. Bu fiyat farkları fahiş fiyat kapsamında mıdır?
ANGUSLARA DIŞKI SIKILIYOR
Yurtdışından ithal edilen Angus cinsi hayvanların gemilerden indirilmeden önce üzerlerine sıvı dışkı sıkılarak hayvan ağırlıklarının ortalama 20 kilo artırıldığı iddia edilmekte ve ben gittim, yerinde gördüm, gerçekten hayvanın gözüne kadar dışkı sıkmışlar. Bunlarla ilgili ne yapıldı? Son yıllarda şeker üretiminde şeker açığımız olmamasına rağmen ithalata gittiniz. Şu anda şeker ithalatının 2024 yılında yapılıp yapılmadığını da öğrenmek istiyorum.”
İTHAL GIDADA GDO
Niğde Milletvekili Gürer ayrıca
“Yurtdışından getirilen ürünlerin GDO’lu olup olmadıklarının yönünde bir inceleme gerçekleştiriliyor mu? Dahilde İşleme Rejimi kapsamında 2024 yılında hangi ürünler ithal edilmiştir, miktar ve tutar nedir? Ne kadarı bu ürünlerden işlenerek ihraç edilmiştir, tutar ve miktarı nedir?” diye sordu.
GAZETECİYE YAZARA YAYINCIYA BASKIYA HAYIR
T
Tabii ki yangın da. Aslına bakarsanız bu konuyu bütüncül bakış açısıyla ele almamız gerekiyor. İki konuyu birbirinden ayırmak yerine bir bütün olarak değerlendirmek yerinde olacaktır. Bunun için şirketler, bilim insanları ve sivil toplum kuruluşları bir araya gelip çözüm önerileri üretmeliler. Yoksa ‘maden açılmasın çevreyi kirletiyor’ demek çok kolay oysa bunun bir de ekonomik kısmı var. ABD, Çin, Güney Afrika, Kanada, Avustralya, Rusya... Madencilikte dünyanın önde gelen ülkeleri bu sayede ekonomilerine hatırı sayılır bir katma değer yaratıyorlar. Ayrıca işledikleri madenleri katma değerli ürünlere çevirerek önemli bir ihracat girdisi elde ediyorlar.
Maden sektörünün gelişimindeki en büyük engel çevre algısı. Madenler kapatılsın demek de bir çözüm değil. Kullandığımız hemen her şey madenlerden çıkan ürünler sayesinde yapılıyor. Cep telefonu, uçak, makine, otomobil, gözlük... Böyle olmasa bugün dünyada uzay madenciliği konuşulmazdı. Durum böyle iken madencilik şirketlerinin çevresel itirazları olanları dinlemeli belki de sorumlu ve sürdürülebilir madencilik alanında yaptıkları çalışmaları daha iyi anlatmaları ve onlardan gelen itirazlara çözüm önerileri üretmeleri gerekiyor.
128 MADEN SAHASINA 21 MİLYON FİDAN
Bu konuda ülkemizde çalışmalar yapılmıyor da değil. Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü’nün iki yıl önce başlattığı TÜRMES (Türkiye Geneli Rehabilite Edilmiş Maden Sahaları ile Madencilik Sosyal Sorumluluk Çalışmalarının Tespiti Projesi) sayesinde 45 ilde rehabilite edilen 128 maden sahasında 8 bin 996 hektarlık alana toplam 20 milyon 760 bin fidan dikilmiş durumda.
Yine bu alanda yapılan çalışmalara yakın zamanda bir yenisi eklendi. Yeniköy Kemerköy Enerji 511 hektarlık alanda Türkiye’nin tek seferde yapılan en büyük rehabilitasyon projesini başlattı.
İşini doğru yapmayan çevreyi kirletenlere tüm yurttaşlar olarak elbette karşı çıkacağız, geçit vermeyeceğiz ancak işini düzgün yapanları da alkışlayıp onlara ülkemizin değerlerini gün yüzüne çıkarma konusunda da destek olacağız.
Geçen hafta Samsun’daydık, İş Bankası ve TEMA’nın 81 ilde 81 projesini desteklediğimiz gibi bu projeyi de destekleyeceğiz. Gerçekten, her iki projenin büyüklüğünü, oradaki çalışmaları gördüğümüzde insanın göğsü kabarıyor. Sadece fidan dikmek değil, yağış da bekliyoruz artık.
ÖREN YENİKÖY-KEMERKÖY
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, İstiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!
GÜNÜN SÖZÜ
“Küçülmeyi arayan önce büyümüş olmalı; zayıflık peşinde koşan mutlaka güçlüydü bir zaman. Mahvını isteyen önce yükselmiş olmalı; almak için çırpınan mutlaka vermişti eskiden. Küçük kara ışık denir buna: Yumuşak ve zayıf olan kalır sert ve güçlü olanın karşısında.” Lao Tzu
BİLİYOR MUSUNUZ
- AİLE hekimlerine yeni yönetmelik değişikliklerine tepki gösteren CHP Kocaeli Milletvekili Prof. Dr. Mühip Kanko’nun, Meclis’te “Aile hekimleri, hastalarına antibiyotik yazmak ya da yazmamak arasında zorlu bir ikilemle karşı karşıya kalıyor. Eğer hastanın talebi doğrultusunda antibiyotik yazarlarsa fazla antibiyotik reçetesi nedeniyle cezalandırılıyor; yazmazlarsa hastadan düşük puan alıyor ve yine ceza alıyorlar. Her iki durumda da aile hekimleri maddi kayıplarla karşılaşıyor” diye konuştuğunu...
- TÜRKİYE Bilişim Derneği İstanbul Şubesi’nin düzenlediği 18. İstanbul Bilişim Kongresi’nin bu sene ‘Yapay Zekâ ile E-Ticarette Sınırları Aşmak’ temasıyla 28 Kasım tarihinde Üsküdar Bilim Merkezi’nde yapılacağını...
-