Paylaş
20’ncin yüzyılın en önemli yönetmenlerinden Andrey Tarkovski, “Bir kez bile benzeri şeyleri hissetmeyi başarabilen iki insan birbirlerini hep anlayabilecektir” diyor. Ünlü çizgi romancı Étienne Davodeau’nun ‘Cahiller’ kitabını okurken aklıma bu geldi. Étienne şaraba bizim deyimimizle biraz ‘Fransız kalan’ biri; şarap içiyor ama öylesine... Anjou’da küçük bir üretici olan Richard Leroy’sa, çizgi roman bir yana edebiyatla fazla ilgisi olmayan butik bir üretici. ‘Chenin Blanc’ üzümünden çok güzel şaraplar yapıyor. Étienne, Bay Leroy’a bir sene onunla yaşayıp şarap konusunda bilgilenmek istediğini söylüyor. Leroy kabul ediyor.
Bir anlamda ölümsüzlüğü amaçlıyor
Peki böyle ünlü bir çizgi romancı neden bir senesini bu işe vakfetmiş? Ve Leroy gibi ağır bir işi, eşi ve çocukları olmasına rağmen bir sene boyunca yatağı hariç her şeyi bu adamla paylaşmayı kabul etmiş? Bana göre bu sorunun cevabı iki kelime: Mükemmeliyetçilik ve merak. Kitabın adına bakın: ‘Cahiller’. Ben olsam, Fransızcasını okuduktan sonra önsözünü yazmayı kabul ettiğim bu kitabın içeriğini dikkate alarak ‘Bilgisizler’ derdim adına.
Richard Leroy (solda) ve Étienne Davodeau.
Fırsat çıktığında farklı alanlarda bilgilenmemeyi seçmekse acı bir durum. Étienne Davodeau pencereleri açık bir yazar-çizer. Amacı sadece şarap konusunda bilgilenmek değil, insanın doğaya saygı duyarak onu dönüştürme sürecine tanık olmak. Önünde duran güzel nektarın nasıl bir üretim sürecinden geçerek adeta yoktan var edildiğini betimlemek.
* * *
Şarap üreticisi Leroy’sa o ana kadar varlığını bildiği ancak henüz tanımadığı bir dünyaya, çizgi roman dünyasına balıklama dalıyor. Şnorkelle flora ve fauna açısından çok zengin bir denize ilk kez dalış yapan biri gibi büyüleniyor ve bu dünyanın temelde kendi dünyasına ne kadar benzediğini görüyor. Benziyor çünkü her aşamasında olağanüstü, kolektif bir çaba gizli.
Bu iki çok farklı dünyalardan gelen insan arasında gelişen ilişki diyalektik. Normalde bir araya gelmeyecek dünyalar birbirini derinleştirip zenginleştiriyor. Biz okurlar da bu iki dünyayı incelerken kendi dünyamızı ve yaptığımız işi sorgulama şansına kavuşuyoruz. Burada işin içine onları bir sene bir arada tutan zamkın temel niteliği giriyor: Mükemmeliyetçilik. İster bir kitap ister bir şişe şarap olsun, meşakkatli ve yaratıcı bir üretim süreci sonucu ortaya bir başyapıt çıkarma çabası.. Bir anlamda ölümsüzlüğü amaçlama...
Varoluşuna anlam katmaya çalışıyor
Bilinçli olsun olmasın bu temel güdü, her şeyin global kapitalizmin kurallarına göre işlediği ve daha çok pazarlama işinde başarılı ama kalite olarak vasat iş çıkaranların ödüllendirildiği bir dünyada, sıradışı insanların varlığını açıklıyor. Bay Leroy’u ele alın; bağlarında pestisit ve böcek ilacı kullanmıyor, işi makineye bırakmak yerine tarlada ırgat gibi çalışıyor. Doğanın ritmine uyuyor, şaraplarını en kaliteli fıçılarda yıllandırıyor ve şaraptaki bakterileri öldürdüğü söylenen kimyasalları kullanmıyor. Bağlarına bebeğe bakar gibi bakıyor. Verimini bilerek, isteyerek düşürüyor. Amaç ticari başarı değil; kalite. Her şeyden önce kendini tatmin etmesi önemli. Çünkü varoluşuna anlam katmaya çalışıyor. Bu anlamda ölümsüzlüğe oynuyor. Aynı kaygıları yazar Étienne Davodeau da paylaşıyor. Zaten paylaşmasaydı bu eser ortaya çıkmazdı.
Paylaş