Paylaş
- Özellikle küçük ve orta ölçekli işletme sahipleri, sokaktaki vatandaş, “Bu iş düzelecek mi?” diye soruyor.
Yanıta şöyle girdi:
- Ciddi bir ekonomik sıkıntı ile karşı karşıyayız. “Değiliz” demek yanlış olur. Ekonomik sıkıntı var. İşte yaşadıklarımız ortada. Hedeflediğimiz göstergeler şaştı.
Sıkıntının nedenleri üzerinde uzun uzun konuşulabileceğini belirtip, sürdürdü:
- Bu sıkıntı öncekilerden biraz daha farklı. Geçmişteki kamunun içine düştüğü sıkıntıydı. Bu sefer kamu doğrudan sıkıntının merkezinde değil. Sıkıntı, reel sektörde, iş âleminde...
Reel sektörü de finans sektörünün sıkıştırdığına işaret etti:
- Finans sektörü de küresel şartlar nedeniyle rahat değil.
Bu noktada 2002-2012 dönemine döndü:
- 2002-2012 döneminde Türkiye’de dolar bir santim değişmedi. Enflasyon ve faizlerin yüzde 6-8 olduğu bir ülkede dolar kuru hiç değişmiyor. Hatta düşüyor. Normal mi bu?
2008 krizinden sonra küresel piyasaların tam olarak düzelmediğini, küresel ticaretin daraldığını vurguladı:
- Gelişmiş ülkelerde ne oldu? Ekonomik durgunluk oldu. Büyüme olmadı. İşsizlik arttı. Bu sefer, “Bizim paramız gelişmekte olan ülkelere akıyor, biz sorun yaşıyoruz, parayı çekelim” dediler. Karar değiştirdiler.
2013’ten beri gelişmiş ülkelerin bu karar değişikliğinin devrede olduğunu kaydetti:
- ABD’nin bu yolla 4.5 trilyon dolar, AB ülkelerinin 2.4 trilyon Euro çektiği söyleniyor. Bu nereden gidiyor? Borçlanma ile kalkınma sürecini
tamamlamaya çalışan ülkelerden gidiyor.
Hükümetin kısa vadeli tedbirler aldığına dikkat çekti:
- Ama sıkıntının düzelme sürecinin biraz uzun vadeli olacağını da görmemiz lazım.
Yapılması gereken adımların atıldığına işaret edip, sürdürdü:
- Bu sıkıntının özel sektör üzerinden alınıp, kamu tarafına aktarılması lazım. Çünkü, reel sektör üretmeye devam etmeli. Onların bilançoları bozulmamalı.
Sorunun finans sektörüne hapsedilmesi gerektiğini savundu:
- Orada da kamu gücü eldeki imkânlar nispetinde, azami şekilde kullanılarak bu süreç sağ salim sonlandırılmalı.
Sorunun temelinde “vade uyuşmazlığı”nın olduğunun altını çizdi:
- Vade uyuşmazlığının getirdiği sıkışıklık yaşanıyor. Bu da piyasada nakit sıkışıklığına sebep oluyor. Alınan tedbirler ile yeniden yapılanmalar görülüyor. Vade uyumu sağlanırsa bu iş atlatılır.
Şu mesajı güçlü şekilde vermek istedi:
- Özetle, Türkiye bu işten çıkar. Çünkü, Türkiye’nin varlıkları yükümlülüklerden çok fazla.
Piyasada acil çözüm beklentilerinin oluştuğuna aktardık, 2017’deki örnekle yanıt verdi:
- 2017’de Kredi Garanti Fonu’nu (KGF) çok hızlı ve çok geniş şekilde devreye aldık...
Özel sektörün, dolayısıyla bankaların yükünü hafifletmek üzere KGF formülü genişletilerek devreye alınır mı?
ANAOKULUMUZ ÇOK SES GETİRMİŞ
TBMM Başkanı Binali Yıldırım, Belarus’u geçen şubat ayında da ziyaret ettiğini anımsattı:
- O ziyaret sırasında Minsk’te metruk bir binayı anaokuluna dönüştürmek için rica ettik. O zaman bir niyet mektubu imzaladık.
Anaokulunun faaliyete geçtiğini belirtti:
- 5 bin metrekare kapalı alanı olan anaokulunun yapımı için Belarus hükümeti, Turkcell’in bu ülkedeki şirketi ve biraz da biz aile olarak katkı sağladık. Milli Eğitim Bakanlığımız öğretmen gönderdi. Okulda 10 kadar Türk öğrenci var. Onlara Türkçe eğitim veriliyor.
Anaokulunun Belarus medyasında geniş yer aldığını aktardı:
- Çok ses getiren anlamlı bir proje oldu.
THY’NİN MINSK SEFERİ HAFTADA 7 GÜNE ÇIKACAK
TBMM Başkanı Binali Yıldırım, Belarus Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Lukaşenko ile çok sıcak geçen bir
görüşme gerçekleştirdiklerini belirtti:
- Sayın Lukaşenko’nun Cumhurbaşkanımıza oldukça büyük saygısı var. Cumhurbaşkanımızı dünya ve bölge için bir şans olarak görüyor.
Lukaşenko’nun 2019 Nisan’ında Türkiye’ye geleceğini bildirdi:
- İkili ticaretimiz şu anda 600 milyon dolar. 1 milyar dolarlık hedef benimsenmiş ama rahatlıkla 2 milyar dolara çıkabilir. Sayın Lukaşenko nisan ayında ülkemize geldiğinde birçok anlaşmanın imzalanması planlanıyor. Ziyaret öncesi THY’nin Minsk’e haftada 5 gün olan sefer sayısı 7 güne çıkarılacak.
Paylaş